Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Erzurum Mebusu Necip Asım Yazıksız'ın Meclis Konuşması (29.05.1932)
Necip Asım B. (Devamla) — Hayır; meşruti- yet devrinde. Saniyen Darülfünun müderrislerinin Darülfünundan yetişmesi lâzımdır. Halbuki ben asker olduğum halde Darülfünun müderrisi oldum. Hep böyle idi. Meselâ Köprülüzade Fuat Bey, lise şahadetnamesi olmadığı halde müderris olmuştur ve elyevm vazifesini muvaffakiyetle yapmaktadır. Sonra bir
Dönemin yazı ve konuşma dilinde de Fransız üstünlüğü vardı. Alman askeri heyetiyle Osmanlı Devleti subayları arasında ortak payda Fransızca oldu. Askeriyenin yanında demiryolu yönetiminde de iki taraf genellikle Fransızca anlaşmaktaydı. İkinci Abdülhamit döneminde Darülfünun'da Almanca kürsüsü kurulmasına izin verildikten sonra getirilen hocalar Fransızca ders anlatmaktaydı Alman askeri kitap ve kaynakları da Fransızca sayesinde Osmanlı Devleti'ne girdi.
Sayfa 57 - Kanon YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Avrupa ve Şark arasındaki mesafe merkezi Türkiye'de olan Osmanlı İmparatorluğu'nun 1850'deki Kırım Savaşı'yla doruğa çıkan gerileyişi sayesinde kapanmaya başladı. Türkiye'nin Rusya'ya karşı Fransız ve Bri­tanya'ya katılması Hıristiyan ve Müslüman güçlerin tarihte ilk defa ger­çek bir ittifak içinde yer aldıkları
Sayfa 1015 - Yapı Kredi Yayınları.
Külliye
Bil ki bugün Darülfünun içinde İlahiyat Fakültesi açıktır, İlmi hâlâ arıyorsan sen Çin’de, Bu boş mevki yalnız sana layıktır
Darülfünun
Bırakınız bunlar kendi kendine Seçilsinler, siz seyirci kalınız, İlmi verin âlimlere, siz yine Ele mülkün dizginini alınız
3 Mart 1924’te, 29 yerde İmam-Hatip Okulu açıldı. Aynı yıl 9 yerde Kur’an kursu açıldı. 21 Nisan 1924’te, Darülfünun içinde İlahiyat Fakültesi açıldı. (Daha sonra adı İslam Tetkikleri Enstitüsü oldu.) 1928’de, Fuat Köprülü başkanlığında hazırlanan ve içinde “camilere sıra konulup orada oturulsun; ayakkabıyla girilsin, ibadet müzikle yapılsın” gibi önerilerin bulunduğu din reformu Mustafa Kemal tarafından reddedildi. 28 Ekim 1930’da, ilkokulların 5. sınıf öğrencilerine perşembe günleri din dersi verilmesi uygulaması başlatıldı. İki yıl sonra, 12 yaşından büyük her Türk vatandaşına Diyanet İşleri’nden izinli bazı hocaların ders vermesi serbest bırakıldı. Bir ara imam-hatipler kapatıldı tekrar açıldı. Okullara din dersleri kaldırıldı, tekrar konuldu vs. Ama Kur’an kursları hep oldu. Şöyle ki: - 1925-1934 yılları arasında 14 Kur’an kursu açıldı. - 1934-1945: 14-41 - 1945-1950: 41-127 - 1950-1996: 127-5949 - 1996-2000 5949-3305 Şimdi bu sayı tekrar 8 bine çıktı... Peki, bütün bunlardan ne demek istiyoruz? Biz şu sözlere katılıyoruz: “Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek gerekli ise, dinimizin gerçek felsefesini inceleyecek, araştıracak bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak seçkin ve gerçek din ilim adamlarını da yetiştirecek yükseköğrenim kurumlarına sahip olmalıyız.” Mustafa Kemal
Reklam
Yine de siyasî merkez için üniversiteye müdahaleyi neredeyse on yıllık periyotlarla sistematik ve kötü bir “gelenek” haline getiren hadisenin 1933 Üniversite Reformu olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Aslında reform değil üniversitenin tasfiyesi demek lazım; çünkü Darülfünun'un (88'i profesör, 44'ü doçent, 108'i asistan) toplam 240 öğretim elemanı kadrosundan, 76'sı profesör olmak üzere 157'si bu “reform”la tasfiye ediliyor. Tam bir budama ve aşağıya çekme ameliyesi... Müdahaleler silsilesinin mantığını anlamak için tasfiye edilen Darülfünun'un yerine kurulan İstanbul Üniversitesi'nin açılışında zamanın Maarif vekili Dr. Reşit Galip beyin konuşmasından bir parça aktarabiliriz: "İstanbul Darülfünunu Türkiye münevverliğinin beklediği salâha, inkişafa ve terakkiye eremedi. Memlekette siyasî, ictimaî büyük inkılaplar oldu, Darülfünun bunlara karşı bîtaraf bir müşahit kaldı. İktisadi sahada esaslı hareketler oldu, Darülfünun bunlardan habersiz göründü. Hukukta radikal değişiklikler oldu, Darülfünun yalnız yeni kanunları tedrisat programına almakla iktifa etti. Harf inkılabı oldu, öz dil hareketi başladı, Darülfünun hiç tınmadı. Yeni bir tarih telakkisi milli bir hareket halinde bütün ülkeyi sardı, Darülfünun'da buna bir alaka uyandırabilmek için üç yıl kadar beklemek ve uğraşmak lazım geldi. Darülfünun artık durmuştu, kendisine kapanmıştı (...)".
Sayfa 484Kitabı okudu
Milletin dirliği düzelmedikçe, milletin dirliğine el atmadıkça, sen istersen Keltepe'de okul değil, darülfünun aç, ne çıkar. Sen köyün dirliğine el at oğlum, dirliğine bak .. .
Sayfa 79 - İmamKitabı okudu
Hamidiyen Osmanlı modernleşmesinin neden biyo lojik materyalizme teslim olduğunu ve onun yaygınlaşma aracı ha line geldiğini de bize açıklamaktadır. İkinci Abdülhamid'in İslam'ı politik bir araç olarak benimsediğini, Halifeliğin de ittihad-ı İslam politikasına esas teşkil eden unsur olduğunu görüyoruz. Abdülha- mid'in bu siyaseti
Eski Darülfünun müderrislerinden merhum Ferit Kam'a "Dünya öküzün boynuzunda mı durur?" diye sormuşlar. Üstat bir dakika kadar düşünüp öğrencilere "Yazın!" demiş: Ne taaccüp ediyorsun buna dünya derler, Duyulan herzelere onda nihayet yoktur, Yerin altında öküz var mı dedi bir meczup Onu bilmem dedim; fakat üstünde pek çoktur
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
İlk kâğıt İzmit'te üretildi
1920'lerin sonunda, henüz kendi kağıdını üretemeyen Türkiye'de, kağıt sanayinin kurulup kurulmaması tartışması yapılıyordu. Kağıt ve karton, Türkiye'ye genellikle Orta Avrupa ülkelerinden döviz karşılığı getiriliyor, fabrikaların Türkiye temsilcileri de bu işten komisyon alıyordu. Bu sırada, İstanbul Darülfünun muallimlerinden
Sayfa 34 - Business DergisiKitabı okudu
Tahsin Hoca’nın, bir güvercini fanusun içine koyarak, ‘havasız yerde canlıların yaşayamayacağını kanıtlamaya çalışması ve Afganlı Prof. Cemalettin Efendi’nin ‘Peygamberlik bir sanattır’ şeklindeki konuşması, Darülfünun'un 187l’de kapatılmasına neden oldu. İki hoca da Osmanlı Devleti sınırları dışına sürüldü.
Darülfünun'un kapatılması
Türkocağı baştan sona, İttihat ve Terakkinin ve bu arada Enver Paşanın,
Maddi , manevi yardımı altında gelişti.* - Türkocağının kurucuları ve geçici idare heyeti şu zatlardan teşekkül ediyordu: Mehmet Emin Bey (Türk şairi), Ahmet Ferit Bey (yazar ve siyasetçi), Ağaoğlu Ahmet Bey (Azerbaycanlı. Yazar ve sonra dârülfünun hocası ve mebus) Dr. Fuat Sabit Bey. Geçici idare heyeti olarak da, Mehmet Emin Bey (reis), Akçoraoğlu Yusuf Bey (ikinci reis), Mehmet Ali Tevfik Bey (yazar) ve Fuat Sabit Bey seçildiler. Fakat az sonra ocağın fiili lideri, önderi ve Türkçülük hareketinin renkli siması Hamdullah Suphi Bey, Türkocağının bayrağını asıl taşıyan insan olarak belirecektir. Ocak ilk yardımı da, İttihat ve Terakkinin bir önde gelen mensubundan, Tanin gazetesi sahibi Hüseyin Cahit Beyden gördü: 50 altın. Ondan sonra İttihat ve Terakkinin ocağa maddi yardımları, geniş ölçüde artaçaktır
Türbe'deki Yeni Şark kahvesinde Yahya Kemal'in masasına rahmetli Süleyman Nazif de sık sık gelirdi. O civarda gazetesini çıkaran Rauf Ahmed Hotinli'yi de ilk defa orada tanıdık. Bu kahveye daha ziyade Hilmi Ziya ile beraber giderdik. Süleyman Nazif'i daha evvel Darülfünun'da verdiği Piyer Loti konferansında, bir de Yüksek
Sayfa 172
812 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.