Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sarf - nahv alimlerinin aldanması
Başka bir kısım âlimler ise, dilbilgisi, şiir ve dilin ilgi çekici ve anlaşılması zor kısımlarıyla meşgul olmuş, kendilerini bununla aldatmışlardır. Bağışlanmış ve bu ümmetin âlimlerinden olduklarını iddia ederler. Zira kendilerince dinin ve sünnetin ayakta durması, dilbilgisi ile olmaktadır. Onlar ömürlerini dilin ve dilbilgisinin inceliklerini araştırmada tüketmişlerdir. Bu büyük bir aldanmadır. Arapçanın Türkçe gibi bir dil olduğunu düşünselerdi ve ömrünü Arapça uğrunda tüketmekle, Türkçe, Hintçe ve diğer diller için tüketmekten farklı olmadığını bilirlerdi. Arapçayı diğerlerinden ayıran şey sadece dinin bu dille gelmiş olmasıdır. Dilden sadece Kur'an ve Sünnette anlaşılması güç olan garip kelime ve terkipleri bilecek kadarı; dilbilgisinden ise yine Kitap ve Sünnetle ilgili olanı kadarı yeterlidir. Fakat bu alanda sonu gelmeyecek derecede derinleşmek gereksiz bir aşırılıktır. Bunu yapan ise aldanmıştır.
Onun bir erkekte önem verdiği şey, her zaman zariflik olmuştu. Ama şimdi kötü bir dilbilgisi ile onu her an şaşırtan bu adamın onu etkilediği ve hiçbir kimsenin onu böyle etkilememiş olduğunun farkındaydı.
Reklam
"Ama bunlar zaten seven kişiler değil, dilbilgisi uzmanları."
Sayfa 263Kitabı okudu
' Ve unutma, dilbilgisi, okul için olduğu kadar hayat için de önemlidir. '
Altın KitaplarKitabı okudu
Palladas, bir dilbilgisi uzmanı şöyle yazabiliyordu: "Biz Yunanlılar artık külden başka bir şey değiliz. Ümitlerimiz de ölülerimiz gibi toprak altında." O zamanki bütün zekalar için de doğrudur bu.
Sayfa 110 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Üniversitelerin oluşumu:
On birinci yüzyıla dek entelektüel yaşam "manastı­ra ait" okullada sınırlıdır. Buralardaki sessizlik kültürü edebiyat pratiğinin taşıyıcısı olmuştur. On ikinci yüzyılın özgür kent devrimi bir başka tür eğitim sisteminin zaferi­ni yüceltmiştir. Bu, "papaz" ya da "piskopos" okullarıdır ve bunların yapısı şehir ve katedral merkezleridir. Artık manastırın itaat kuralının bağlamadığı "ruhban"ların yeni sınıfiarına açık olan bu "katedral okulları" dil sanatlarıyla ilgilenme riskini göze alırlar. Önce dilbilgisi (Orleans, Chartres), ardından "diyalektik." Şehirleşen kültür zaman içinde yaygınlaşırken "mektepli" (scolasticus) figürü, ar­dından da "öğretmen, usta" figürü, dinleyici kitlesi toplar ve onların dikkatini çeker. Sonuçta, bütün Hıristiyanlığın sürgün toprağı (terra alinea) olan Paris, bütün bu kişileri kesin olarak toplarken, Oxford da yavaş yavaş ortaya çı­kar. Bu gruplaşmadan (consortium) üniversite doğar.
Reklam
Kendisinin Şemi'ye öğretme biçimi, bir dilin alfabesini göstermeden, öğretmeden dilbilgisi kurallarını okutmak için çalışmaya benziyordu.
Sayfa 24 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
“Ahlaki yargılarımızı idare eden şey bir evrensel ahlaki dilbilgisidir ve bu dilbilgisi, bir dizi olası ahlaki sistemleri inşa etmek için kullanılan ilkeler kümesini içermek için milyonlarca yıl boyunca evrimleşmiş olan bir zihin yeteneğidir. Tıpkı dilde olduğu gibi, ahlaki dilbilgimizi oluşturan ilkeler de farkındalık radarımızın altında uçarlar."
İngilizce dilbilgisi kurallarını hala öğrenememiş olsa da, o dünyaya ait kuralları çok iyi bildiğinden, kısa sürede kendine bir çete kurmuştu.
Nasturi Hıristiyanlar (Urfa) ve Yakubiler (Antakya) Suriye dilinde bir Aristoteles'i korudular. Huneyn (ö. 877), oğlu İshak (ö. 910) ve Yahya bin Adi (ö. 974) gibi Hıristi­ yanların da çalıştığı Bağdad tercüman okulu Aristoteles'in Arapça'ya geçişini sağladı. Bunun yanısıra dilbilgisi ve man­ tık gibi türler altında, İslam ile Helenizm arasındaki ilk kar­şılaşmalar da ya§andı (Müslüman "dilbilgici" es-Sarafi [ö. 979] ile Nasturi "mantıkçı" Matta [ö. 940] arasındaki "Bağ­dad tartışması"). Nasturi bir felsefe geleneğinin varlığına on birinci yüzyıl Bağdad'ında bile tanık olunur. Hıristiyan-Süryani Aritotelesçiliğinin mirasçıları olan Ortaçağın büyük İslam düşjnürleri de Batı Hıristiyanları­nın akıl hocası olmuştur.
Reklam
. Dilbilgisi bize, dilin amacını gerçekleştirebilmesi, insanlar üzerinde şöyle bir etki yaratabilmesi için nasıl inşa edilmesi gerektiğini söylemez. İşaretlerin kullanımını yalnızca tanımlar ve hiçbir şekilde açıklamaz. . . .
Yazılış koşulları en iyi bilinen kutsal kitap Kuran'dır. Bütün ile kitap arasında en azından iki aracı vardı: Muhammed, Allah'ın sözünü dinliyor, yazıcılarına yazdırıyordu. Bir keresinde -Peygamber'in yaşam öyküsünü yazanların söylediğine göre- Muhammed, yazıcı Abdullah'a sözleri yazdırırken bir cümleyi yarım bırakmış. Yazıcı, içgüdüsel bir biçimde cümlenin devamını fısıldamış ona. Dalgınlığa kapılmış olan Peygamber, Abdullah'ın ağzından çıkanı ilahî bir kelam gibi kabul etmiş. Bu olay yazıcıyı öylesine öfkelendirmiş ki Peygamber'i terk etmiş ve imandan çıkmış. Yanılıyordu. Sonuç olarak cümlenin düzenlenişi ona düşen bir sorumluluktu; yazılı dilin iç tutarlılığıyla, dilbilgisi ve söz dizimi kuralarıyla hesaplaşması; her dilin sözcük haline gelmeden dışına taşan bir düşüncenin ve Peygamber’e ait olan özellikle akıcı bir sözcüğün akıcılığını yakalaması gereken oydu. Allah’ın kendini yazılı bir metinle ifade etmeye gerektiğine karar verdiği andan itibaren yazıcının işbirliği şarttı. Muhammed bunu biliyordu ve cümleleri sonlandırma ayrıcalığını yazıcıya bırakıyordu; ne var ki Abdullah donandığı gücün bilincinde değildi. Allah’a inancını yitirdi, çünkü yazıya ve yazının aracı olarak kendine inancı eksikti.
Sayfa 178Kitabı okudu
Önce hiçbir şey yoktu. Bütün evren, kelimesiz bir tekdüzelikten ibaretti. Fakat o sırada kelime icat edilmediği için, bu bölümü anlatamıyoruz. Tanrı, bir süre sonra, tekdüzelikten sıkıldığı için durgunluğu yarattı. Sonra durgun yaratıldı. Bu sıfat tek başına var olmadığı için, durgun denizler ve durgun havalar ve durgun karalar ortaya çıktı. (Sadece bir dilbilgisi zorunluluğu yüzünden) Durgunluk bulut getirmediği için denizler her zaman mavi ve durgunluk havayı karıştırmadığı için dalgasızdı. Hareket olmadığı için büyüme yoktu. Ne yükselme vardı ne genişleme. Kimse kimseyi geçmiyordu. Yarışma icat edilmemişti. Ve Tanrı, Hüsamettin Tambay'ın ilk atasını, insanı yarattı.
İnsan aklının soyut değişkenler ve veri girdisi yapılarından yararlanmak üzere tasarlandığı fikri, bazı çevreler tarafından günümüzde bile şok edici ve devrimsel olarak kabul edilen bir iddiadır, çünkü bu yapıların çocukluk tecrübelerinde bir karşılığı yoktur. Çocukların ebeveynlerinden çıkan seslere anlam vermesini sağlayan dil öğrenim mekanizmasının bir bölümü olan bazı dilbilgisi kalıpları en baştan beri var olmalı. Sözdizimin ayrıntıları psikoloji tarihinde açık ve net olarak hep vardı, zira bunlar zihindeki karmaşanın öğrenmeden ileri gelmediğini, öğrenmenin karmaşadan ileri geldiğinin bir kanıtıdır. Ve bu yeni bir bilgidir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.