İdeolocya Örgüsünü okumak benim için çok serencamlı geçti. 79 günde anca bitirişimin altında yatan sebeplerine değinmek istiyorum.
Bu eser hakkında Üstad Necip Fazıl diyor ki:
"Bu eser, benim bütün varlığım, vücut hikmetim, her şeyim... Ben, arının peteğini hendeseleştirmeye memur bulunması gibi, bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım.
ÖYKÜLENDİMDE GELDİM!
Şimdi ne anlatsam ki?
Ne yazsam ki?
Nasılda işlemiyor parmaklarım senin adına bir şeyler yazmaya…
**Zaten işkence nedir?
İrademiz ve kafamız bizi küçültecek bir iş yapmadıkça, işkence sade bir fizyoloji meselesidir. Etlerimiz, sinirlerimiz dayanabildikleri kadar dayanırlar.
Sonra, tabiat ne emrederse, o olur.
Ama ruhumuzu
"Karanlığın sızdığını görüyor musunuz çatlaklarımdan? Tutamıyorum içimde hayatımı."
Kitaptan bahsetmeye başlamadan önce sizlere birazcık Plath' den bahsetmek isterim;
Sylvia Plath 27 Ekim 1932 yılında Boston' da ailenin ilk çocuğu olarak doğar. Annesi Avustralyalı babası ise Alman'dır. Babası Boston Üniverstesinin biyoloji bölümünde
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul salonundaydı maç. Tribünsüz minik bir salon.. Seyircilerle oyuncular arasında sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..
Delikanlı bu tatlı bu güzel bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi
Yüzünde gülümseme , kalbinde kırıklık, ruhunda dünya kadar ukde ile büyümüş tüm kız çocuklarına ithaf edilmiştir. (S.N.Demir)
Sözü beni derinden etkiledi , ve ekledim
Sanırım buldu muhatabını kitap dedim . Kendini bir türlü bu dünyaya ait hissetmeyen ben’e yazıldığını hissettim ve başladım okumaya. Bir çoğumuz kalbinde kırıklıklarla büyüdük,
Kalem bir yay gibi sayfaların üzerinde dolaşıyor. Kağıda her dokunuş inceden hüzünlü nameler fısıldıyor. Kalbiniz de kulağınızla birlikte dinliyor bu hüzünlü besteyi. Uzaklardan bir düdük sesi ardından gürül gürül lokomatifin homurtusu. Kim bilir nereye hangi hüzünlü hikâyeyi taşıyor. Belki Sadullah da trendedir. Babasının elinden tutmuş "babam beni gezmeye götürüyor" diye seviniyordur. Kim bilir belki son durakta bekliyordur onları saadet. Şimdi
Mustafa Kutlu ; sana ne desem bilmem ki. Bana da inceleme yazdırdın ya aşk olsun! Aşk olsun sana!
Ben duygusal adamım öyle yok kitabın diliydi, üslubuydu, yok efendim karakterlerin analiziydi falan gibi alengirli laflar beklemeyin benden. Yazamıyorum olmuyor. Bu sebepledir uzak dururum bu yeşil sayfalardan. Ama gel gör ki bam teline dokundu
Mustafa Kutlu gel gör ki yüreğimi titretti bu kitap. Adetimi bozdurdu bana.
Aşk nedir bilir misin? Aşk yarası nedir? Hüzün babadan oğula miras mıdır? Hiç küçük bir çocuğun gözlerinde annesini gördün mü? O çocuğun yüreğinden babasını bildin mi? Sen hiç keman tellerinden aşkı, ayrılığı, hüznü ve ölümü dinledin mi? İşte bütün bu sorularınıza ve daha fazlasına cevap bu kitapta.
Bu nasıl inceleme demeyin ne olur. Şuracığa iki damla gözyaşımı bırakayım da affedin kusurumu..
Tirende Bir KemanMustafa Kutlu · Dergah Yayınları · 20153,908 okunma
Niçin insanlar duyguları yüzünden cezalandırılır? Birini sevmek ceza mıdır? Birine karşı beğeni duygusu hissetmek, o kişiyi sevmek, onu arzulamak neden bir cezaya, bir ayıba sebep olsun?..
.
.
Bir erkeğin bir kadını sevmesi ne kadar olağansa; bir erkeğin bir erkeği sevmesi de o kadar olağan bir şey. Neden bu iğrençlik oluyor? Birini sevmek için
İlk satırından son satıra kadar iliklerime kadar hissederek okuduğum bir kitap daha... Başka türlü inceleme yazamıyorum galiba kitaplara.
İçime dokundu her söz, her cümle...
Aysel'le birlikte yaşadım hayatını satır satır...
Melankolinin dibine battım battım çıktım...
Neden bu kadar etkilendim bilmiyorum. Bir kadın yazdığı, bir kadın yaşadığı için
2009 ANKARA NUMUNE HASTANESİ
Ölmüyordu işte. Tam 3 saat geçmişti ama hala kalp atımı bir gelip bir gidiyordu monitörde. Kaç defa ölüm raporunu noktalayıp hastayı toplamaya çalıştıysak, birden ekranda farklı bir atım beliriyor herkes başına toplanıyordu. Tüm muayene bulguları öldü derken; bir süre sonra, birden kalp atımı başlıyordu. Uzunca