Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ulusların siyasi hakları hususunda ciddi sorunlarımız hâlâ devam etmektedir. Şayet İslam dünyası, siyasi istiklalin bir kudret ve iktidar sorunu olup tabii bir hak olmadığını ama dil, din, düşünce, insanca yaşama özgürlüğünün insanların doğuştan sahip olduğu en temel haklar olduğunu kabul ederek hareket ederse özellikle terör sorunlarının çözümünde Batı'ya rağmen mesafe kat etmek mümkün olacaktır. Daha açık ifadeyle ulusların kendisini yönetme hakkı kabulü, İslam dünyasında terörün alevlendiği çayıra dönüştürüldü. Törer ise işgale zemin oluşturmanın ilk adımıdır. Halbuki yönetme, kadim dönemden beri doğal bir hak değil, askeri ve siyasi güçle kazanılan bir haktır. Eskilerin tabiriyle kahır ve galebe olmadan yönetime gelmek zaten mümkün değildir. Fiilen iktidarın sürdürülmesi ve içtimai ve siyasi faziletlerin gelişmesi hiç kuşkusuz kahır ve galebenin yanı sıra adalete ihtiyaç duyar. Lakin siyasi düzenin inşası ve istiklalin temini için uzun vadede kahır ve galebenin yerine hiçbir şey konulamamaktadır. Bu sebeple kudret bakımından kifayetsiz yönetim talepleri sadece kargaşa çıkarmaya zemin oluşturmaktadır; özgürlükle ve özgürleşmekle hiçbir ilişkisi yoktur. Oysa insanlar can, akıl, mal, nesil, din ve dil güvenliğine insâni bir yaşam sürmek için ihtiyaç duyarlar. Özellikle uzun süredir terör belasıyla uğraşan Türkiye'de bu meselenin derinden kavranması gerekmektedir.
Ömer TürkerKitabı okudu
Felaket kasvetli değildir, herhangi birisiyle ilişkisi olabilseydi her şeyden özgürleştirirdi, bir dil terimi olarak, bir dilin süresinin dolduğu yerde şen bir bilgiyle tanınırdı. Ama felaket tanınamaz, tam da düşüncenin içinde bizi düşünülmesinden caydıran, yakınlıktan ötürü uzaklaştıran şeyin bilinmeyen adıdır. Yalnızdır yalnızlığı bozan ve yalnızdır her türlü düşünceyi taşıran felaket düşüncesine kendini açan, dışarısının yoğun, sessiz ve felaketsi olumlanması olarak yalnız.
Reklam
Atatürk'ün milletinin tarih geçmişi bakımından benimsediği düşünce ile sımsıkı ilişkisi vardır: ATATÜRK, Anadolu'da, Yunan (Helen) varlı­ğından çoook önce, medeniyet kurmuş kavimlerin ve TÜRK VARLIĞI'nın ol­duğu inancındaydı ve ETİ (HİTİT), AKAD, SÜMER uygarlıkları üzerinde durulmasını istemişti. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesine Sümeroloji dersini koydurmuş, dünyanın en tanınmış ilim adamlarını toplıyarak, kongreler yap­tırmıştı. Bu arada, masrafını şahsen vererek Arkeolog Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık (1899-1954) Başkanlığında Alacahöyükdeki kazıları yaptırmış, aslını yi­tirmeden çıkan eserleri, daha sonra kendisinin kurtardığı vatanda onbeş se­ne (Muvakkat Kabir) adıyla bekletildiği Etnoğrafya müzesinde sergilenmişti. 1936 yılı 27 Eylülüydü. Atatürk sergiye, beraberinde Prof. Şemseddin Günaltay, Prof. Afet inan, Prof.Yusuf Ziya Özer, isviçreli ünlü tarihçi Prof. Dr. Pittard olarak geldi. Tesbit edilebilen tarih sıralarıyla yerleştirilmiş, vazo, kandil, ibrik, üzeri rölyefli mutfak eşyalarını, kadın süs ve takılarını bir-bir tetkik etti. Sorbon mezunu, dünyanın başlıca Türkoloji Enstitü ve Derneklerinde üye, bi­limsel değeri dünyaca malum, kazıyı yaptıran Prof. Remzi Oğuz Arık’tan ay­rıntılı bilgi aldı. Sonra onu daha yakınına çağırdı: heyecanını saklamaya lüzum görme'diği bir sesle:"-Çocuğum ... Seni alnından öpmek isterim. Bir inancıma, ilim tasdiki getirdin, Anadolu’da Türk varlığının EN ESKİ UYGAR ­LIK olduğunu isbat ettin." dedi.
Sayfa 78 - Kazancı KitapKitabı okudu
ilişkiler
Öz ilişki iş ilişkisidir. Toplum gerçek bir kümedir çünkü insanlar arasında devamlı+karşılıklı ilişki vardır. fakat bu ilişkiler nedir ? Yukarıda da söylediğimiz gibi insan ilişkileri iki türlüdür: 1) Maddi, iş ilişkileri; 2) Manevi, düşünce ilişkileri. Acaba bu iki çeşit ilişkiden hangisi ana ve öz ilişkidir de ötekisini doğurur ? Şüphesiz iş
DerlenişKitabı okudu
"Nietzsche, dilin dışında ikamet eden ve dil vasıtasıyla hakkında kesin bilgi edinebileceğimiz bir hakikat görüşünü reddeder. Bu ret sayesinde, Anglo-Sakson düşünce geleneğinin aksine, problemin dilde değil, insanın dil vasıtasıyla dış dünyanın objektif bilgisine ulaşabileceği yolundaki inancında olduğunu gösterir. Eğer onarılacak bir şey varsa, bu, dilin bizatihi kendisi değil, dil-gerçeklik ilişkisi hakkındaki egemen görüşlerdir. Kelimeler ile şeyler arasındaki kapatılamayan bu ezelî ve ebedî gedik, dilde kesin ifade talebinin saçma olduğu anlamına gelir. İnsanın dille yaptığı sadece başka bir dünya yaratmaktır. ... Nietzsche'nin dediği gibi, bizi ilgilendiren dünya neden bir kurgu olmasın? Ve bu kurgunun yazarı neden yine aynı kurguya ait olmasın? Bütün bu soruların arasında, dilin merkezi, sonsuz/sınırsız bir zihinde düşünce ile varlığın, kurgu ile kurgulayanın özdeşleşmesiyle birlikte ortadan kaybolur. Dilin asıl gizemi ve belirsizliği, gerçekte onu asla bütün boyutlarıyla sabitleyemememizden kaynaklanır."
s. 145, 146Kitabı okudu
"... Her düşünce, her jest, kas gerginliği, duygu, midenin gaz yapması, burunu kaşıma, saçı karıştırma, hımlayarak melodi mırıldanma, dil sürçmesi, baş ağrıması gibi her şeyin şu anda olup bitenlerle anlamlı bir ilişkisi vardır. "
Sayfa 105 - SchutzKitabı okudu
Reklam
Benjamin, "söz"ün her türlü araçsal kullanımına karşı çıkar: Yaratılan her şeyin bir özü, bir dili vardır, ama yalnızca insan adlandırıcıdır, bu yüzden de şeyler kendilerini insan dilinde iletirler. Ama ilk Günah’la birlikte Tanrı kelamının dolaysızlığı bozulmuş, ad kendi dışında bir şeyi iletmenin aracı olmuş, insanın dille ilişkisi Cennet'teki dolaysızlığını kaybetmiştir. Doğanın dilsiz kalışıdır bu; çünkü insan dili şeylerin, eşyanın diliyle bağını koparmıştır. Artık adlandırmakla kalmaz, aynı zamanda yargılar, iyi ve kötünün bilgisini de içerir. Dil ile nesnesi arasındaki dolaysızlık kaybolduğunda, işte o zaman dil "boş laf"ın kölesi olur: "Babil Kulesi’nin planı ve onu izleyen dilsel karışıklık işte bu kölelikle, şeylere bu sırt çevirişle ortaya çıkmıştır."
Alfred Jules Ayer (1910-1989)
Bilindiği gibi yirminci yüzyil neo-pozitivizmi, ampirist (denevch/sensüalist (duyumcu) yaklaşım tarzına dayanarak ve on dokuzuncu yüzyılın pozitiviz minden farklı olarak kesin ve güvenilir bilgi için biricik örnek say dig dogabilimsel bilginin dil-mantik iliskisi çerçevesinde analizine girisir
Sayfa 62
_Tinin Görüngübilimi, bilincin değişiminin yolculuğunun betimidir. _Her şey kozmik tinin görüngüleridir. Bu gerçekliklerin dışında aşkın bir varoluş bulunmaz. Her şey bu dünyada olup biter ancak bilen özne ile bilinen şey mesela bilinç ve dünya aynı şeydir. Hepimiz her şeyi kapsayan kozmik ruhun parçalarıyızdır. O tekil ve tüm olan tin'dir.
"Dilin resimle ilişkisi, sonsuz bir ilişkidir. Bunun nedeni, sözcüklerin kusurlu olması ya da görünenle karşılaştırıldıklarında aşırı ölçüde uygunsuz olduklarını göstermeleri değildir. Ne dil ne de resim birbirlerinin terimlerine indirgenebilir."
Sayfa 14
Reklam
Serbestçe oluşturulmuş düşünceleri ifade etmek için dil göstergelerini kullanma yeteneğinin "insan ile hayvan arasındaki gerçek ayrım"a işaret ettiğini savunan Descartes'ın görüşüne karşı çıkmak için bugün de ciddi bir neden yoktur. Aynısı insan ile makine ilişkisi için de geçerlidir; "makine" derken ister on yedinci ve on sekizinci yüzyıl hayal gücünü ele geçiren otomatları, ister günümüz düşünce ve tahayyülüne uyarıcı unsurlar sağlayan makineleri anlayalım, fark etmez.
Lübnanlı Maruni Hristiyan olarak doğan el-Bustani, Amerikalı misyonerlerle erken ilişkisi sonunda Protestan olmuştu. Bir süre misyoner okullarında öğretmenlik yaptıktan sonra 1863'te Arapça ve çağdaş bilimsel konularında eğitim yapan kendi Milli Okul'unu kurdu. El-Bustani'nin çalışmaları sonunda bir Arapça sözlük, pek çok gazete ve
Sayfa 146 - Agora KitaplığıKitabı okudu
_Devlet, milletin kendisidir. Milleti, idare edenler devlet değildir. Çünkü irade milletindir. Millet, asildir. Millet işlerini yönetenler, onun temsilcileri olabilir. Bu sistemin uygulanmasında göz onunde bulundurulacak en onemli nokta, milletin siyasi, sosyal, eğitim ve gelişme derecesidir. _Devlet, her parcası diğerinin gorevini hazırlayan veya
98 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.