Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Mahkeme kararlarındaki hata oranı tahmin ettiğinizden çok daha yüksek. Sadece yanlış kararlar değil,suçsuz bulunan suçlularda var. Biz bu "hataların" hepsini görüyor ve kabul ediyoruz. Bu, savunmaya iyilik olsun diye yaptığımız şeylerin sonucu. Asıl sürpriz, hatalı kararların, suçlu bulunan masumların oranıydı. Bu hata oranını hiç bilmiyoruz -hatta düşünmüyoruz bile- çünkü çok fazla sorgulama gerektiriyor. Gerçek şu ki, kanıt dediğimiz şey onu üreten tanıklar tarafından yanıltıcı hala gelebilir, hepimiz insanız çünkü. Hatıralar silinir, görgü tanıklarının ifadeleri çok güvenilir olmayabilir, en iyi polisler bile adaletin hatalarına maruz kalıp yanılabilir. İçinde insan faktörü olan her sistem hataya açıktır. Neden mahkemeler farklı olsun ki? Değiller. Bizim sisteme gözü kapalı güvenimiz, cehaletin ve büyülü düşüncelerin bir sonucudur."
Evet biz onları görmezden geliyoruz, çünkü hiçbirimiz gerçekleşeceğini düşünmüyoruz. Ama inan bana, sırf insan aklı bir şeyin gerçekleşeceğini hayal edemiyor diye... o şey gerçekleşmeyecek değil.
Sayfa 270Kitabı okudu
Reklam
Bizler eksikliklerimizi kapatmakla ilgilenmiyoruz. Bunun yerine başkalarından çalıyor ve bizimmiş gibi yapıyoruz. Daha doğrusu bir tür kolaj yapıyoruz hepimiz gündelik hayatta: Çal-yapıştır tekniği! Okumuyoruz, düşünmüyoruz, hissetmiyoruz, sevmiyoruz vs… Okuyor-muş, düşünüyor-muş, duyuyor-muş gibi yapıyoruz. Ellerimizde kadehler lüks salonlarda düzenlenen kokteyllerde, sırtımızda pahalı elbiseler, yüzümüzde yapıştırma bir gülümseme, “varmış gibi” yapıyoruz. Taklidin en kötüsü, en hamı. Var mıyız, yoksa var-mış gibi mi yapıyoruz? (Necdet Şen)
- Hey, Vroomfendel. Biz neden hiç böyle şeyler düşünmüyoruz ? + Bilmiyom. Herhalde beyinlerimiz fazla eğitilmiş olmalı.
Hepimiz bir gün öleceğimizi biliyoruz; kişi başına düşen ölüm oranı hala yüzde yüz. Ama hayatımızı tehdit eden bir hastalığımız çıkmadıkça ya da bu birinin başına gelmedikçe bunu pek düşünmüyoruz. O saatten sonra da öleceğimiz fikrine alışmak çok kolay olmuyor.
"Ben sevdiğim için ne yapabilirim?" diye düşünmüyoruz da "Bakalım sevdiğim benim için ne yapacak?" diye bekliyoruz, çoğu zaman.''
Reklam
Herhangi bir yerde güneş duruyor. Tanıdığımız tek güneş. Ama güneşi düşünmüyoruz. Oysa erken gelmiş yazın sıcaklığını algılıyoruz.
#RıfatIlgaz
Pencereler bizimdir bu saatte, uykumuzu işçilere bıraktık uyandırmayalım erken kalkacakları. Sahibiyiz bu saatte denizin, gökyüzünü genişletmek elimizde çıkmaz yıldızlar sözümüzden. Herkes yatağından memnun bu saatte, her zamanki ziyaretinde ölüler -düşünmüyoruz onları şimdilik-. Başka şeyler düşünülür bu saatte, daha açık bahsedilir yaşamaktan. (1940)
Sayfa 7 - ÇınarKitabı okudu
İnsan oturup düşününce erkeklerin ne kötü ruhlu yaratıklar olduğunu daha iyi anlıyor. Ama depresyona girmemek için bunu her zaman düşünmüyoruz.
Öyle bir kapı olmalı ki çalınca, insana hiçbir şey sormadan açsalar: kapının ortasındaki küçük pencereden bakıp da kim o demeseler. Sonra hemen içeri alsalar beni. Ben anlatmak istesem bile, hemen sustursalar: biz her şeyi biliyoruz. Her şeyi biliyor musunuz gerçekten? Evet. Neden sormuyorsunuz ayrıntıları? İstediğin zaman anlatırsın. Sana dinlenme fırsatı verdiğimizi de sanma. Hiç anlatmasan da olur. İstediğin zaman gidebilirsin. İstediğin zaman geri dönebilirsin. Anlayış da göstermiyoruz sana. Özellikle buna çok sevindim. Anlayış göstermenin sende bir gerginlik yaratacağını, ne zaman isteyecekler endişesini doğuracağını biliyoruz. Sen sormasaydın bunları bile anlatmazdık. Hiçbir sözü sonuna getirmeyi düşünmüyoruz.
Reklam
‘’Sen ve ben çoğu kimse değiliz. Demek ki çoğu kimsenin durumu bize uymaz. Dünyada rahatlık aramıyoruz, dünyanın katılığını olağan karşılamıyoruz ve bu katılığa katılıkla cevap vermek gerektiğini düşünmüyoruz. O halde dünyada rahatlık aramıyoruz diye eziyeti onayladığımız söylenebilir mi? Dünyanın katılığına katılıkla cevap veremeyeceğimize göre yumuşaklık gösterip ezilmeyi mi kabullendik? Yenilmeyi göze mi aldık? İşte diyalektik tuzağı. Sen ve ben bu tuzağa yakalanmadığımız kadar insanız. Çoğu kimse bu tuzağa düştüğü için insanlığından uzaklaşıyor. Diyalektik düşünce birbirine zıt iki tarafı gösteriyor. Katılık ve yumuşaklık gibi. Oysa insan olmak iki zıt taraftan birine ait kalmakla mümkün değil. İnsan demek ünsiyet sahibi olabilen, ünsiyet kurabilen demek. Tıpkı seninle benim kurduğum ünsiyet gibi, bir çok ünsiyetin ürünüdür insan. İnsan yerle gök arasındadır, ne tam olarak yere, ne tam olarak göğe aittir. İnsan akılla şehvet arasındadır, bu ikisinden birinin alanında kalanı artık insan diye adlandıramayız.’’
Düşünmüyoruz, çünkü deliyiz. Ve özgürlükten kaçıyoruz. Hapishanede idman yapan mahkumlarız.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.