“Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” Virginia Woolf
SUS
OTUR
DİNLE
GEZME
GİYME
24 saati 71 sayfaya sığdıran Stefan Zweig...
Bir yaşamın gerisinde kalan çöküşleri kaç satırda okudum bilmiyorum. Stefan neden hep insanların hayat boyu hissedeceği duyguları ince ince işliyor? Gelin bir de kendinizi bu kitaplarda aramayın.
Yine zavallı insanlar, yine hissiz insanlar ve yine nankör varlık olan insan topluluğu. Bütün duyguları
Seyirci kalmayın, yaşama müdahale edin, kendinizi tanıyın ve gardınızı alın. Yaşamı nefes alarak geçirmeyin, yaşamınızda söz sahibi olun.
Yasalar, iktidarlar, politika, komşular, stres, sana hiçbir şey katmayan arkadaş, seni küçük olduğuna inandıran ne varsa kaldırıp çöpe at. Önce kendini küçük gör, bu küçüklüğün içinde bir büyüklüğe
Yozo babasının işinden dolayı küçük yaşta insan ilişkilerindeki sahteliğin çok yakın bir tanığı olmak zorunda kalmıştır. Bu durum tüm yaşamını etkilemiş, insanlığa güvenmeyi bırakın ondan korkunç derecede ürkmüştür. Hizmetkarlarla yaşadığı bir olay da bu durumu pekiştirmiştir. Bu olayı güvenmediği için ailesine bile anlatamamıştır.
Türk Tipi Empati : Aynı şeyi senin anana bacına yapsalar iyi mi?
Türk Tipi Felsefe: Fazla düşünme kafayı yersin.
Türk Tipi Psikoloji: Delidir, ne yapsa yeridir.
Türk Tipi Sosyoloji : Elalem ne der?
Türk Tipi Eğitim: '' srım dersine sanki okuyup da apartman yöneticisi olacak p****k '' (Zehraca )
Türk tipi sağlık :
Üniversite bitmiş, sıra iş hayatına atılmaya gelmişti. Çeşitli yerlere yaptığım iş başvurularından biri kabul edilmiş, işe alınmıştım. İki haftada işi kavradıktan sonra, kendimi şanslı adletmeye başlamıştım. Ta ki patronun yemeğe çıkalım mı dediği ana kadar her şey yolunda gidiyordu. O saatten sonra orada çalışamayacağımı fark edip işi bırakmak
Yazarın TEDx Konuşması: youtube.com/watch?v=yK7PsjT...
Bu kitap hakkında bir şeyler yazmakla ilgili gittim geldim, gittim geldim, gittim geldim. Ve sanki yazmazsam görmezden gelmişim gibi olacağını hissettim.
Öncelikle kitabın okunabilirliğini düşüren olumsuz detaylardan kısaca bahsedeceğim ve can alıcı kısıma geçeceğim. Ayrı
Nereden başlasam bilemiyorum...
Okumaya başladığımda sıradan bir aile hikayesi şeklinde ilerleyeceğini düşünürken, yanıldığımı çok geç olmadan fark ettim.
İclal Aydın'ın kalemi, işlediği konu, yaptığı ters köşeler... Hepsi birleşmiş ve ortaya güzel bir eser çıkmış.
Kitabın konusundan bahsedeyim.
Sadık Bey ve Nesrin Hanım'ın kızları;
1. Ben yapamam
2. Artık çok geç
3. Elalem ne der?
4. Ya yapamazsam?
5. Benden bir şey olmaz
6. Çok mutsuzum
7. Onlar çok şanslı
8. Zamanım yok
9. Kendimi değersiz hissediyorum
Efendimiz (a.s.m) amcasına tekrar telkinde bulunuyor:
" Amcacığım, iman et ben de sana yardımcı olayım", deyince Ebu Talip diyor ki : " ben biliyorum ki dediklerin doğrudur ama Mekke'nin büyükleri bana güler ben peşinden gelemem". Diyor ve son nefesini bu şekilde veriyor.
Görüyor musunuz? El ne der putu! Elalem ne der putu! Öyle ocaklar söndürttü ki bu put... Elalem ne der, etrafım ne der. Hiç diyemedik El-Âlim olan Allah ne der diye...
"Elalem ne der?" diye boyun eğmek, en hoş en kibar insanları bile hiçbir özgünlüğü olmayan, ipleri başkasının elinde olan son derece mekanik kuklalara dönüştürür. En korkunç anlarda bile son derece sıradan duygular hissederler.
Bugün evlenmenin maliyeti, en ponçik yerden baksan bile 250 bin lira.
Hiç lafı uzatmayacağım, süslü cümleleri de bu defa kurmayacağım.
Bu maliyetin artmasının bir çok sebebi olabilir ama ben bu konuda en çok sorumluluğun kız ve erkek annelerinde olduğunu düşünüyorum.
Hiç mi acımıyorsunuz bu çocuklara hanımlar?
"Zina arttı, ahlaksızlık
YouTube kitap kanalımda Rus edebiyatı okumalarınızda işe yarayacak bilgiler verdim: ytbe.one/zT0CaAXppUc
Doktorluk mesleği çocukken oyuncak mağazası raflarında gördüğümüz ve bazılarının da oynama şansı bulduğu "Süper Doktor" oyununa benzemez. Özellikle de batıl inanç virüsünün bilime savaş açtığı eski bir Rusya köyünde.