Jenny Erpenbeck, keşfettiğim için çok mutlu olduğum yazarların başında geliyor. Daha önce Bütün Günlerin Akşamı’nı okuyup çok beğenmiştim, yazardan hala en sevdiğim kitap bu ama Gölün Sırrı da çok çok iyi bir roman. Elimde Gidiyor, Gitti, Gitmiş de var, yakın zamanda okuyacağım. Gölün Sırrı’nda Erpenbeck, Doğu ve Batı Berlin arasında kalan bölgedeki bir gölün kıyısındaki bir toprak parçası ve ardından bu toprak parçasına inşa edilen evin hikayesi üzerinden Almanya’nın yaklaşık 150 yıllık tarihini anlatıyor. Yazarın kendi ailesinden de izler taşıyan hikayede görüyoruz ki insanlar hatta kuşaklar gelip geçiyor, ev değişiyor ve bir tek doğa baki kalıyor. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçen Almanya, ardından İkinci Dünya Savaşı ve Yahudi soykırımı, Rus işgali, ülkenin bölünmesi, Berlin Duvarı derken ülkenin tarihini evden gelip geçen ailelerin hikayesiyle takip ediyoruz. Erpenbeck’in gerçekten vurucu bir dili var, duygularınızı sömürmüyor ancak daha önce üzerine yüzlerce şey okuyup izlediğiniz konuyu öyle bir anlatıyor ki hem hayran kalıyorsunuz hem içiniz acıyor. Gölün Sırrı’nda da oldukça farklı ve takip etmesi biraz dikkat gerektiren bir anlatım biçimi kullanmış. Oldukça farklı, çok başarılı ve çok sevdiğim bir roman oldu. Şu an ne yazık ki basımı yok, ben de uzun süre aradıktan sonra pes edip kütüphaneden alıp okudum ama Can Yayınları eseri tekrar basacakmış. Gölün
Sırrı’nı da Bütün Günlerin Akşamı’nı da okumanızı mutlaka tavsiye ederim.