Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Lucky Strike'ın kampanyasında da görüldüğü gibi, kadınlar tüccarlar ve pazarlamacılar için "müşteri"den başka bir anlam ifade etmese de, bu kavram pragmatist bir içeriğe sahip olduğu için iticidir. O yüzden gözü sadece bizim cebimizde olan pek çok fırma, yaptığı reklamlarda kendilerini bizim iyiliğimizden ve mutluluğumuzdan başka bir şey düşünmeyen içten bir dost olarak takdim eder. Örneğin A otomobili, ailemizi bir araya getirip, bizi pikniklere götüren, unutamayacağımız bir gün yaşamamızı sağlayan, yağmur yağdığında içinde bizi saklayan, bir anne kucağı gibi sunulur
O gün deli gibi ağladığımı hatırlıyordum. Elbette onların önünde yapmamıştım, tuvaletteydim. Kendimi kabinlerden birine kilitleyip bunlara bir son vermeyi düşünmüştüm. Sadece birkaç tane hap alıp tüm bu kahrolası şeyi bitirmeyi. Hayat benim için acı dolu bir hayal kırıklığından başka bir şey değildi ve o anda buna daha fazla devam etmek istememiştim. Ama korkağın teki olduğum için bunu yapamadım.
Sayfa 11 - Martı/ ShannonKitabı okuyor
Reklam
İnsanın, mümkünse karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olmalı, ama saadetini yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkânın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün baş başa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini kaybetmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın. Kendi içine çevrilebilen bir ruhumuz var; kendi kendine yoldaş olabilir; kendi kendiyle, çekiş dövüş, alışveriş edebilir. Yalnız kalınca sıkılır, ne yapacağımızı bilmez oluruz diye korkmamalıyız.
Tüm güzelliklerden bir torba dolusu olsun saklanabilse ve zor zamanlar için bir kenara koyulabilse keşke! Gerçi o zaman yapay kokulu yapay çiçekler olurlardı elbette. Her gün yanımızdan geçip gidiyor dünyanın bereketi; her gün açıyor çiçekler, parlıyor ışık, gülüyor sevinç. Bazen minnettarlıkla doyasıya içiyoruz bu bereketi, bazen de bıkıp hırçınlaşıyor, adını bile anmak istemiyoruz, oysa etrafımızda her daim bir dolu güzellik var. Zaten sevincin en güzel tarafı, tesadüfi ve bedava olmasıdır; özgürdür sevinç ve Tanrı'nın armağanıdır herkese, ıhlamur çiçeğinin esip gelen kokusu gibi.
Sayfa 53 - KolektifKitabı okudu
Kesinlikle cevapsız tek bir mektup bırakamayan, edebi düzelti çalışmaları ödenmediğinde borcu olanlara hatırlatma yapmayı ihmal eden, onsuz asla gün ışığına çıkamayacak novellalara katkısını sistematik olarak küçümseyen Lovecraft, tüm hayatı boyunca gerçek bir centilmen gibi davranacaktır.
Gündeliğe gider gibi gidiyorum ben kendi geçmişime, sabahtan akşama kadar canım çıkana kadar, sırtımdan ter aka aka temizliyorum her şeyi. Silkeliyorum, ovuyorum, gerektiğinde telliyorum geçmişi. Her gün yeniden başlıyorum, her gün yeniden... Kabul, asla ilk günkü ışıltısında olmuyor hayat; ama yine de, yıllarını anılarını temizlemeye vermiş ağır bir işçi kelamı bırakabilirim şuraya; barış geçmişinle her gün yeniden, yeterince uğraşırsan eser kalmıyor kirden...
Sayfa 172Kitabı okudu
Reklam
Pamfilya'nın Ruhu ~ Huriye TEMUR
"Öyle bir şehir düşünün ki ister on beş gün için ister bir ömür kalmak için gelin hiç fark etmez, sizde öyle bir his yaratsın ki sanki hep oranın insanıymışsınız da sadece bir yere kadar gidip geri dönmüşsünüz. Sokaklardaki insanlar tanıdık; yağmuru, güneşi bildik, her ağacının altına gölgenizi bırakmışsınız da güneş batana kadar yine o ağacın altında yerinizi alacakmışsınız gibi. Antalya böyle bir şehir işte, siz onu sevmeye başlamadan o sizi sevmeye başlamıştır bile."
Sayfa 12 - Kepez Belediyesi Kültür YayınlarıKitabı okuyor
. "...Hayat ne? Bugüne kadar ne gördüm? Gördüklerimden, sahip olduklarımdan neyi koruyabildim? Kim, neye sahip, neyi koruyabiliyor? Zaman herşeyi obur gibi yiyor yok ediyor! Bugünün sağlığı bile yarının ölümünü getiriyor! Ha bugün, ha yarın. Önemli olan zaman mı? Zaman ne? Evet, zaman ne?... Zaman bir an. Bütün canlılar, insanlar, her şey bir âna mahkûm. Bu an, her an değişiyor; her şey bir ırmak gibi akıyor, yani kaynağına koşuyor. Gülmek, ağlamak, birinin boğazını sıkmak, batan gemideki insanların şuursuzluğundan farklı hareketler değil! Bir gün sonra batmak için bu çırpınış neye? Önemli olan zaman mı? Zaman bizim tanımlama- mız değil mi? Çocuklar gibi kuralını koyup, oynuyoruz; ve arkasından ağlaşıyoruz!... İşte önümde gencecik bir hayat var. Bu akışta yaşıtlarım geçeceğe benziyor. Üzülmesi mi, sevinmesi mi lâzım? Buna kendisi karar veremez. Belki de tatlı bir rüyadan kopmamak için çırpınan her insan gibi direniyor. Onu uğurlayanlar da uğurladıkları meçhulden ürküyorlar! Ama bu dünya da hepimizin meçhulüydü; geldik, gitmek istemiyoruz!..."
Sayfa 45 - E kitap
"Benim tezim, bütün halkların, bütün kültürlerin birbiri hakkında önyargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu önyargı kelimeleri, yani Avrupa dillerindeki barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kâfir, Almanlardaki Ari olmayan gibi önyargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: insanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı." Salon profesörü alkışlamaya başladı. Güzel sözlerin insanlar üzerindeki etkisi büyük oluyordu ama bu düşünceleri salonun dışına taşımıyorlardı. Her türlü ayrımcılığı yapan insanlar, konferansta bu güzel sözleri alkışlamakta sakınca görmüyorlardı. Biraz sonra olağan hayatlarına geri döndüklerinde, gene "insana insan olarak bakmayacaklar", her türlü ayrımcılık ve nefreti körükleyeceklerdi. Neden böyle davrandıklarını açıklamak için sık sık "ama" diyeceklerdi. "Doğru ama" diye söze başlayıp, lafta savundukları ilkelere aykırı bütün davranışlarına mazeretler uyduracaklardı.
Tıpkı gün ışıyana kadar soğuktan titreyerek sarınacağı bir palto gibi özlüyordu onu.
Reklam
bana zamandan söz ediyorlar gelip size zamandan söz ederler yaralan nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. dahası onlar da bilirler. ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler. bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. zaman alır. zaman alır sizden bunların yükünü o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. o boşluk doldu sanırsınız oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir gün gelir bir gün başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide o eski ağrı ansızm geri teper. dilerim geri teper. Yoksa gerçekten bitmişsinizdir.
Sayfa 21
daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını takvim tutmazlığını aramızda bir düşman gibi duran zaman'ı daha o gün anlamalıydım benim sana erken senin bana geç kaldığını
Sayfa 14
Çıplak gerçek
19. yüzyıla ait bir efsaneye göre, Gerçek ve Yalan bir gün karşılaşırlar. Yalan, Gerçek'e: "Bugün muhteşem bir gün!" der. Gerçek, gökyüzüne bakıp iç çeker, çünkü gün gerçekten de çok güzeldir. Birlikte biraz zaman geçirirler. Derken bir kuyuya varırlar. Yalan, Gerçek'e: "Su çok güzel, haydi birlikte yıkanalım" der. Gerçek biraz şüphelidir; suyu kontrol eder ve gerçekten de çok güzel olduğunu fark eder. Bunun üzerine ikisi de kıyafetlerini çıkartıp yıkanmaya başlarlar. Aniden, Yalan sudan çıkar, Gerçek'in kıyafetlerini giyer ve hızla kaçar. Gerçek, kuyudan çıkar; elbiselerini bulamayınca bir hayli öfkelenir. Yalan'ı bulmak ve elbiselerini geri almak için her yere koşar. Bu sırada Gerçek'i çıplak biçimde oradan oraya koşarken gören Dünya, bakışlarını küçümseme ve öfke ile geri çevirir ve onu görmek istemez. Zavallı Gerçek, çaresizlik içinde kuyuya geri döner. Artık sonsuza dek saklanacak ve ortadan kaybolacaktır çünkü çıplaklığından çok utanmaktadır. Yalan ise o gün bugündür dünyayı dolaşmakta, Gerçek gibi giyinip toplumun ihtiyaçlarına karşılık vermektedir. Çünkü Dünya, hiçbir şekilde Çıplak Gerçek ile karşılaşmak istemez.
Sayfa 17 - Tuti KitapKitabı okuyor
İnsan dünyayı duygularının keyfini sonuna dek çıkaracağı metafizik bir genelev gibi görmemeli.
Bin yaşında gibiyim, uyusaydım daha az yaşlanırdım. Bin yıl yaşamış gibi on bin kez kadınlarla yatmış gibi. Artık yorulduğumu hissediyorum. Attığım adımların yavaşladığına tanık oluyorum. Bir gün o kadar yavaş yürüyeceğim ki duracağım. Yakında o da olacak.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.