Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
kronoloji/insanlık tarihindeki bazı önemli olaylar
MÖ Beş Milyon: Bilinen en eski insan benzeri maymun cinsi olan Australopithe- cus Afrika'da ortaya çıktı. MÖ İki Milyon: Homo habilis ve dişisi ellerini kullanarak yonttukları taşlarla aletler yapıyordu ve hâlâ Afrika'dan çıkmamışlardı. MÖ 1,5 Milyon: Meşaleyi homo erectus ve femina erecta devraldı. Gerçekten de ateşi keşfeden ilk
Sayfa 179 - selKitabı okuyor
Dünyada ve Türkiye’de ilk kez bir bebek sergisinin açılması olayı, İstanbul Taksim’deki Belediye Bahçesi’nde 1936 yılında gerçekleşti. Kızılay, Kızılhaç, Kızılaslan ve Güneş derneklerinin desteklediği bu sergiye, 20 ülke katılmıştı. Uluslararası bu bebek yarışması o zamanlarda büyük ilgi uyandırmıştı.
İlk bebek sergisi
Reklam
varoluş
Search for: Arama.. Atatürk’ün Nutuk Adlı Eseri Atatürk Ansiklopedisi > Genel > Atatürk’ün Nutuk Adlı Eseri 31 Ara Atatürk’ün Nutuk Adlı Eseri PDF
Sokullu Mehmet Paşa
O zamanın en büyük devlet adamı ise, hiç şüphesiz Kanuni Sultan Süleyman devrinde sadrazamlık makamına getirilen son kişi Sokullu Mehmet Paşa idi. Sokullu, Osmanlı Devleti'nin Muhteşem Süleyman dönemindeki güç ve azametinden bir numune timsali olarak, sanki Allah tarafından Kanuni'den sonraki padişahlara hediye edilmişti. Güneş tepelerin ardından battıktan sonra, havayı bir süre daha aydınlatan ay gibi, Kanun-i Sultan Süleyman'ın ebediyete intikalinden sonra onun etrafı aydınlatan ışığını Sokullu Mehmet Paşa korumakta ve çevreye yaymaktaydı.
Türk Klasikleri
İçinde yaşadığım şafaksız gecenin bir sabaha ermesini istemiyorum. Böyle bir sabahın sonu gecedir. Çünkü zindanın dışında istibdat var ve bu hür fikirlere ancak gece vadeder. Ben bir 'Güneş Belde'nin hasretini çekiyorum. Bu ülkede gece olmasın ve insanlar karanlık mefhûmunu orada tanımasın. Güneş Ülke'yi yeryüzünde bulmak mümkün mü? Fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine, lisan hürriyetine ilişmeyen Osmanlı Türklerinin varlığı, hiç olmazsa yarın, böyle bir ülkenin var olacağını bana zannettiriyor. Mademki düşünceyi zindana koymayan, hakîkat sevgisini zincire vurmayan bir millet, o cesur ve âdil Türkler var; üzerinde yalnız hakikatin, adâletin ve hürriyetin hüküm sürdüğü bir Güneş Ülke yarın neden vücut bulmasın?"
Sayfa 325
Oğuz Kağan: Büyük Oğuz Boyunun kurucusu olan ve ona adını veren kahraman. Oğuzlar Doğu Türklerine mensuptur ve bu arada Selçuklu ile Osmanlı Hanedanlıklarının kurucularıdırlar. Oldukça yeni aktarımlara göre, Oğuz Kağan Yafes'in oğlu olan Türk'ün soyundan gelmektedir. Doğaüstü kadınlarla yapmış olduğu iki evliliğinden altı çocuğu olur: Kün (güneş), Ay, Yıldız, Kök, Dağ ve Deniz. Bunlar altı kolu oluşturur ve bunlardan da yine yirmidört Oğuz boyu doğar. Her ne kadar adı "collostrum" olarak yorumlandıysa da (halka özgü etimolojiye göre, annesinin yalnızca ilk sütünü içmek istemiş), kendisi "genç bir boğa" beyidir. Ne var ki, o farklı hayvanların karakteristik özelliklerini taşımaktadır: bir boğanın ayakları, bir Kurdun sağrısı, bir samurun omuzları, bir ayının göğsü, ve tüm vücudu kıllarla kaplıdır. Dolayısıyla o erdişi bir yaratıktır, belki de farklı ataların bir ongun resmidir.
Reklam
Bir gün ilçede cephe hattı gerisinde iken, yaklaşan düşmanın işgal ettiği yerlerdeki Müslümanlar'a işkence ettiğini haber aldım. Bu sebeple, ailem ve 150 civarında köyün diğer sakinleri ile birlikte feci soğuk ve yağan kara rağmen katliâmdan kurtulabilmek için bütün eşya ve servetlerimizi bırakarak yola çıktık. Hınıs'dan dört saatlik bir mesafeye geldiğimizde Ermeniler tarafından sarıldık. Eli silâh tutan erkekleri ayırdılar ve karılarımın gözleri önünde öldürdüler. Sonradan gelen 20 kadar Ermeni ve Rus, bir ailenin kadınlarına soğuğa rağmen eylemlerde bulunduktan sonra organlarını keserek öldürdüler. Ermeniler ve Ruslar güneş battığında, bağlı olan beni hasbelkader unutup kadınları alarak gittiler. Birçok zorluktan sonra bağlarımı çözüp, Osmanlı askerlerinin bulunduğu bir köye gidebildim.
Sayfa 131 - Azerbaycan Kültür Derneği YayınlarıKitabı okudu
İsmail Hakkı...
Varlığıyla onur duyduğumuz Profesör Aziz Sancar'ın yakasında Atatürk rozeti vardı, kravatı ise Osmanlı tuğrası motifliydi. Bu sentezi Atatürkçülere laf sokma fırsatı olarak gören bazı dangozlar, "Cehape zihniyeti karşı çıkıyor ama, bak gördünüz mü, insan hem Atatürk'le hem Osmanlı'yla gurur duyabiliyor" dediler. E
Sayfa 500 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Şehzade Cem'in taht mücadelesinde Rodos'a kaçması onun hayatında bir dönüm noktasıdır. Mücadelenin devam edeceğine inanarak çıktığı bu yolda, Cem, kendini esarete teslim etmekle kalmayıp onun varlığından faydalanmak isteyen Rodos şövalyelerine, Fransa ve Papa'ya Osmanlı Devleti'ni tehdit etmesi için de büyük bir koz vermiştir. 1482 Temmuz'unda Rodos'a gelen Şehzade Cem, şövalyelerin reisi Pierre D'Aubusson tarafından karşılandı. D'Aubusson Osmanlı Devleti'nin kendilerine saldırması ve Rodos'u ele geçirmesinin an meselesi olduğunu bildiğinden Cem'e sığınma vermeyi kabul ederek izlemiş olduğu politika sayesinde hem Osmanlıların saldırısını önlemiş hem de maddi kazanç sağlamış oluyordu. Çünkü Sultan Bayezid ve D'Aubusson arasında Cem'le ilgili bir anlaşma yapılmıştı. Anlaşma Bayezid'in Cem'in masrafları için her yıl şövalyelere 40.000 duka göndermesini içeriyordu.
Sayfa 98 - SELENGE YAYINLARIKitabı okudu
Sultan Yıldırım Bayezid'in altı tane şehzadesi vardı. Bunlar Emir Süleyman, Mehmed, İsa, Musa, Kasım ve Mustafa'ydı. Yıldırım Bayezid'in Ankara Savaşı'nda (1402) Timur'a yenilip esir edilmesinin ardından şehzadeleri birbirine düştü. Şehza delerin her biri savaş meydanını terk ederek firar etmişlerdir. Tarih kitaplarına göre Emir Süleyman savaş alanından Yıldırım Bayezid'in veziri Ali Paşa, Eyne Beğ Subaşı, Hasan Ağa ve diğer beylerin marifetiyle uzaklaştırılmıştır. Süleyman'ı alıp Rumeli yönüne gitmişlerdir. Çelebi Mehmed ise Amasya sancağına geri dönmüştür. Diğer şehzadeler İsa ve Musa ise Karasi ili bölgesinde birbirleriyle mücadeleye başlamışlardır. Bu dönem, Anadolu'nun büyük bir kaos içerisine düştüğü ve Osmanlı Devleti'nin yıkılmanın eşiğine geldiği kritik bir dönem olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
Sayfa 71 - SELENGE YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Ah benim köylüm, emeklim...
"Tam güneş doğarken, orada, Arıburnu-Anzak Koyu'nda denizin içinde bekliyor, oradan taa yukarılara Conkbayırı'na doğru bakarak ağlıyor bu Viki ya..." Mehmet'in sesindeki keder aniden köylülerin üzerine yayıldı. Viki'nin gözyaşlarından akan kederi onlara taşıyan Mehmet'in sesi hepsini etkilemişti. "Ağlıyormuş. Türist kadın Arıburnu'nda her sabah ağlıyormuş..." diye fısıldadı köylüler birbirlerine. Her biri avuçlarının içi gibi bildikleri, çocukluklarında oyun oynarken bazen insan kemikleri, kurukafalar buldukları, o zamanlar birbirine karışmış Osmanlı ve İngiliz, Türk ve Anzak, Fransız ve Hintli mezarlıkların hemen aşağısında denizin içinde dikilmiş, ağlayan yabancı kadını düşündüler. O zaman bu yabancı kadının, kendi dedeleri saydıkları Gazi Alican Çavuş'a iftira etmesiyle aralarına yayılan düşmanca duygu yumuşadı, küçüldü, yerini bir acıma ve koruma duygusu kapladı. Düşünceli gözlerle birbirlerine baktılar. Üzüntüyle başlarını salladılar: "Ağlıyormuş zavallı... Bir başına, yapyalnız, yabancı kadın ağlıyormuş... Bak şu işe mari..." Dışardan bakınca bomboş görünen gözlerinde yabancıların asla anlayamayacağı 'yabancı kadının derdine bir çare bulmak' sıkıntısını paylaşıyorlardı.
Osmanlı Devleti'nde böylesine savaş dehası ve cesur yüreği olan subaylar varken neden bütün komuta kademesini Almanlar'a teslim ettiler?
Sayfa 90
y o k s u l l u ğ u n t a r i h i bizans pazarından aldığın hançerini körpe oğullarının canını ve kendini selçuklu sultanının sikkesi gibi vergi olarak tüketen
Osmanlı padişahı Sultan Bayezid bir yıldır, beş yüz kilometre ötedeki Konstantinopolis'i kuşatma altında tutuyordu. Niğbolu'ya yapılan Hıristiyan saldırısını öğrenerek kuşatmayı çözdü ve hızla kaleye sefer emri verdi. Sultanın ordusu 20 Eylül civarında Kazanlık'ta Sırp müttefikleriyle birleşti ve güçlenerek Niğbolu'ya doğru
Osmanlı ülkesinde şairler, uzayı Babilli bilgeler gibi değerlendirmiyorlardı yazık ki. Onlar, gökleri güneş sultanının idare ettiğini düşünüyorlar ve tam bir doğulu hükümdarın hükümet etme biçimini onlara yakıştırıyorlardı. Babilin ilah dediklerine, bunlar birer hizmetkâr gibi davranıyordu. Ay o Sultan'ın veziri, Utarit katibi, Merih baş kumandanı, Müşteri kadısı, Zühal bekçisi, Zühre çalgıcısı idi. Nef'i bunları çok iyi bilir ve şiirlerinde sık sık adlarını anardı.
Sayfa 332Kitabı okudu
412 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.