Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Çıktım. Birahane. Sekiz bira,bir kase fıstık. Masaya yumruk. Bağırdım, "Kainatta yapayalnızım!" Gülenler oldu. Bana alışmışlardı,hemen kovmuyorlardı artık. Yine de hesabı ödeyip gitme vaktimin geldiğini söyledi birileri. Bardağımı kaldırdım, "Giderdim elbet," dedim. "Giderdim dostlar! İnandığım birtakım değerler olmasaydı giderdim çoktan. Ama dehşetin dibindeyken,bütün dünya bana sırtını dönmüşken,beni hala ayakta tutan şeyler var çok şükür. Bunların başında da sizler geliyorsunuz. Şu birahanede içtiğimiz fıçı biralar geliyor. Bu hain,aşağılık dünyanın gemisi batarken gururla gülümseyebilenlere ne mutlu! Ne mutlu aşkları yüzünden haysiyetlerini kaybetmeyi göze alabilen adamlara! Hepinize afiyet olsun!"
Sayfa 140
- Öyleyse neden yüreğimi dinlemek zorundayım? - Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir. - Bir hain olsa da mı? - İhanet, senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen yüreğini dinleyecek olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece, kendisinden beklemediğin bir darbe indirmeyecektir kesinlikle sana.
Sayfa 134Kitabı okudu
Reklam
Ah, ne hain yaratıklar şu kadınlar. Kadının ne olduğunu, kalbini kime adadığını ancak şimdi anladım. Bunu ilk anlayan benim galiba:Kadın şeytana aşıktır. Evet şaka etmiyorum. Fizikçilerin hakkında yazdıklarının hepsi saçma, o sadece şeytanı sever.
Bir kadın onu emzirmiş , kucaklamış,sevmiş,öpmüş müydü? Saçını, yüzünü oksamış mıydı? Bir annenin kollarında mi doğmuştu o da her bebek gibi,yoksa hain hir leyleğin gagasında, bu evin bacasına bırakılmış, ocakta kaynayan tencereye düşmüş ve Hanife Hanım tarafından bir maşayla kurtarılıp, hemen taşları silmeye, soğanları doğramaya mı başlamıştı?
Sayfa 115Kitabı okudu
Bir hükümdarlık olan gerçek argo, en üstün anlamıyla argo, eğer şu üç sözcük bir arya gelebilirse kalubeladan kalma argo, yineliyoruz, sefaletin çirkin, kaygılı, sinsi, hain, zehirli acımasız, kuşkulu rezil, aşağılık, derin, kaçınılmaz uğursuz dilinden başka bir şey değildir.
Sayfa 281Kitabı okudu
“Allah’ın kendi yarattığı cennetin içine kendisinin bilerek bir cehennem tohumu olan beşer adlı mahlukatı yerleştirdiğini düşünmekten kendimi alamıyorum. Cihanı cehennem, hayatlarımızı bedbaht kılan bizzat bizleriz. Biz kendi kendimizin düşmanıyız. İnsan denen aklı yüce mahlukat, maalesef şeytandan hain, akbabadan beter, cellattan acımasızdır.”
Reklam
Büyükanne. Aklaşmış saçlarını toplamış, yüzü ince. Sıska bacakları. Hep mutfakta, midesine bir bıçak dayamış olarak yakaladığım büyükanne, hareketsiz. Ne kendi kıpırdıyor, ne de bıçağı kıpırdatıyor. - Ne yapıyorsun burada? diye soruyor çocuk. - Kendimi öldürmeye çalışıyorum. Anıların tüm görüntülerini vermeyeceğim. Sonsuz gerideler.
“Doktor bey.. Biz Arabız ve Müslümanız elhamdülillâh... Osmanlı Devleti de Müslümandır. Dedelerimiz asırlarca bu din kardeşliği için Araplıklarını hatırlamadılar. Osmanlılardan ayrılsalar dinlerini mi kaybederlerdi? Elbette hayır. Hallerinden memnundular ve ondan hatırlamadılar. Fakat hatırlamamak vazgeçmek değildir doktor bey. Dediğim gibi onlar memnundular. Çünkü Osmanlılar âdildi ve kuvvetliydi. Adalet ve kuvvet! Bunların ikisi bir arada olunca mesele kalmaz. Bir başka ırkı veya kavmi elde tutabilmek için bunlar lâzımdır. Hem de tam olarak olması lâzımdır. Osmanlı Devleti ise uzun zamandır ne âdil, ne de kuvvetli. İttihatçıların, Cemal Paşaların yaptığı zulümler ortada. Sığınacak bir yer aradık, İngilizler, refah vâdettiler. Onlara kandık. Siz şimdi yalnız aldığımız paraları düşünüp bize hain, hem de din haini gözüyle bakıyorsunuz. Allah adına yemin ederim ki, biz hain değiliz, biz yaşamak, ayakta kalmak için böyle yaptık.”
"İnsanlar, kendi doğalarının terimleriyle sevgisiz, hain ya da bencil sayarlar ya kediyi, onun herhalde bu tür kaygıları yoktur. Oynaşmak; sevmek, sevilmek istediği an buradadır. İstemediğinde çekip gider, sizin doyumunuz yarıda kalmış, ona vız gelir."
Ne albenili kelimedir bu sır! Ne dayanılmaz ve sihirli bir çekim gücü vardır, herkesi kucaklayıveren... Sırlar yani gizler, kendi uydurduğumuz gizemlerdir aslında. Tek tek üzerinde düşünüldüğünde, gizliliği dışında pek önemi, hatta anlamı da olmayan gerçekler yumağıdır onlar. Ama adını ''SIR''layıp, saklamak üzere başımızın tavan arasına gizlediğimizde, artık gizemin albenisi, kendine güvenli gülümsemesiyle, hain-hınzır parlamaya ve bütün gücün kendinde olduğunun bilinciyle ellerini ovuşturmaya başlamıştır bile: kovala beni, sakla beni, kork benden! Anlatmak, sergilemek, açık etmek için çatla, patla ve heyecanlan!
Sayfa 34
Reklam
Etrafını her dediklerine 'evet' diyen dalkavuklarla dolduranlar, fikrini dürüstçe söyleyen adamı hain zanneder.
Sayfa 145
ÖYLE GÜNLER GÖRDÜM Kİ Öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp Bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu, Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp, Hayaller alev alev beynimi yakar oldu. Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu. Her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı, Uyanan taş duvarlar iniltimi
Size doların gücüyle kırbacın gücü arasında hiçbir fark görmediğini söyleyen hain, bu farkı kendi kıçında hissederek tanımlamalıdır... ki kanımca tanıması da yakındır.
Sayfa 137Kitabı okudu
Halide Edip Hanım, her gece olduğu gibi bu gece de istihbarat raporunu özetleyecekti. Yüzündeki kaygı M.Kemal Paşa'nın içine dokundu. Ümit ve güven verecek bir açıklama yaptı. Her gün karargahta en tehlikeli olasılık hesapları içinde ezilen Halide Hanım'ın kaygısı geçmedi. Ama yüzünden silinip çekildi. Raporu okudu: ''Veliaht Abdülmecit Efendi,
Sayfa 411 - Şu Çılgın TürklerKitabı okudu
" Düzelteyim en baştan; Sabahattin Ali ölmedi, başına sopa vurarak öldürdüler. Orhan Veli belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve akabinde beyin kanaması geçirip öldü. Nazım Hikmet şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı sürgünde, vatan hasretiyle öldü. Ahmet Hamdi Tanpınar ölmeden evvel yazdığı pusulada; "İçimde her şey alt üst. Bittabi hastalığımdan ziyade parasızlıkla meşgulüm. Cebimde yalnız bir lira var. Parasızlığım büyük hastalıklar gibi hemen hemen hiçten başladı, büyüdü, çoğaldı beni altına aldı. Etrafım alacaklı ile dolu. Cebimde borç senetleri var.” diye not düştü tarihe. Mehmet Akif Ersoy durumuna üzülüp, yiyecek ve ev eşyası getirmesinler diye oturduğu adresini değiştirdi nihayetinde yoksulluk içinde öldü. Peyami Safa’da keza aynı akıbeti paylaştı. Safa, ev kirasını ödeyebilmek için telefonunu satılığa çıkardı ve son günlerinde hayatının özetini ; “Yarım asır süren uzun bir mahrumluk, hastalık ve işkenceden başka bir şey olmamıştır.” diyerek dile getirmeye çalıştı. Onat Kutlar bombalı saldırıda katledildi. Ümit Kaftancıoğlu “solcu olduğu için” silahla tarandı. Musa Anter hain bir pusuya kurban gitti. Metin Altıok ve Behçet Aysan’ı diri diri yaktılar. Uğur Mumcu arabasının altına konan bomba sonucu faili meşhur bir suikaste kurban gitti. Unutmadan; Can Yücel’in mezarını balyozla parçaladılar. Söyleyeceklerim bu kadar.”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.