Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bu, kötülük, dedim. Habis bir akıl. Hastalıklı bir bilgi. Kibirle zehirlenmiş bir dil. Sevgisiz. Yıkıcı. Küçülten. İnsanları içtenlikleriyle aşağılıyor. Sen, dedim, yazı yazıyorsun. Kitap okuyorsun. Harfler sadece bizim kalbimizden doğmazlar. Başka hayatların acısını, yokluğunu, heveslerini de yüklenir gelirler. Gelirler ve bize saygıyı getirirler, inceliği getirirler, kederi getirirler. Elbette huzursuzluğu da. İnsan, hastalıklı bir düşkünlükten, muhteris bir küçüklükten gelmiyorsa nasıl olur da başka hayatları, o hayatların ezik, kırık, yaralı sözlerini küçümser? Bilgi, başka insanlara götürmüyorsa nereye götürür bizi? Yazmak bir varoluş erdemi değilse nedir? Kabalık hangi kalbi iyileştirir? Küfür, nasıl bir gelecek kurar bize? İnsan nasıl bir değersizlik duygusuyla büyür ki kimseyi sevmez. Kendinden başka bilgisi olmaz. Öğrendiği her şey onu herkesten uzaklaştırır. Biliyor musun dedim, onurunu bitiriyorsun. Kendisini acısıyla var etmeye çalışan bir hayatı, kendi çaresizliğine tutunmuş bir hayatı, yürek çarpıntılarıyla boğulan bir hayatı, kendi sözüne benzetmeye çalışıyorsun. Benzemedi diye aşağılıyorsun. İnsan birisine merhaba derken bile iki cümle kurar. İkinci bir cümle kursan belki kalbin açılacak. Bu, tüketir insanı. Bu, bilgisizlik bile değildir. Güzellik, kinden doğmaz. Anlamak, nefretten doğmaz. Hiçbir büyük düşünce, hiçbir küçük akıldan doğmaz.
Kendin İyi Bak Çocuk!
Gecenin yüreğini beğenmeyip, otağ kurmuş saçlarına rüzgar Göğün yüzünü tanımayıp, gözlerini görmek için doğmuş güneş Ve yıldızlar, apoletlerini birbir sökerken taht kurmuşken saçının teline Şimdi söylesene Hangi alfabeyle anlatayım
Reklam
Okumak, tıpkı yazmak gibi, konuşmak gibi, duygular, düşünceler, tasavvurlar, düşler ve fikirler aracılığıyla dokunmanın bir biçimidir. Bir kitabı eline alıp sayfalarını çevirmek, ayrıca duyusal bir dokunuşla da bağlantılıdır; başkalaşmış biçimiyle e-kitap'ta da geçerlidir bu. Duyusal-ruhsal-zihinsel dokunuş, okumayı bereketli bir deneyime dönüştürür; bu deneyimin kaynağında insanın kendisine dokundurtmaya amade oluşu vardır, çünkü işaretler ona ancak o zaman tesir eder. Bir hikâye okuduğunuzu zannederken, hakikatte kendi içinizde insan olmanın açılımlarına çıkar yolunuz. Yalnızca anlatılan hikâye değildir insanın içinde can bulan; kendi hikâyesi de canlanır, okuduğu anlatının dolayımından geçerek anlatmaya koyulur. İnsanın hayat hikâyesi, okurken kelimenin tam anlamıyla dile gelir. Harfler, onun çoktandır söylemek istediğini anlatır, ama aynı zamanda başka bir şeyler daha söylerler. Onu harflerin ayartıcı berraklığıyla kaçırıp götürür, ucu bucağı görülmez genişlikteki imkânların bembeyaz uzamına taşırlar. Orada, sezmiş ve özlemiş olduğu, ancak sahici tecrübenin mutluluk mu vereceğini hayal kırıklığı mı yaratacağını kendine sormadığı şeye dokunmasını sağlarlar. Okuma esnasında, kendi kendini biçimlendirmenin imkânları farkına bile varmadan ona doğru uçup gelirler, o da sessiz sedasız değerlendirmeye başlar bu imkânları. Kitabı çoktan indirip kucağına koyduğunda bile, imkânların açıldığı uzamda eğleşmeyi sürdürür heyecanla.
Seni sevmeme izin verdiğin için teşekkür ederim...
Merhaba sevgilim :). Bugün çok özel bir gün ve dahası yarın çok çok daha özel bir gün. Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Seninle bize ait günlerin konuşmasını çok çok erken yapmıştık aslında. Sen takvimine not almıştın, bense birkaç kez unutup 17 Mart tarihinde sonsuza kadar aklıma kazımıştım. Senden saklı bir şeyim olmadığı için bunları anlatmamda
Buralarda bir zaman tüneline girmişim, çağlar öncesine gitmişim de kaybolan zamanın bir parçasını geri alıyormuşum duygusuna kapılırım her zaman. Geçmiş, kalıntıların katmanları arasına gizlenmiştir. Harfler ve rakamlar, tüm renkler, sesler, şifreler, nesneler oradadır.
Sayfa 289 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Sen her kimsen genç yazar, diyordu dolmakalemden çıkan yayvan, cesur, koyu renk harfler, Monty Ferret bu kitabı sana verdiğine göre, meşalem kendi alevinle ateşi devam ettirmek ve bir gün başkasına devretmek üzere senindir.
Sayfa 360 - April YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Bir çocuğa kendi başına bir şey yapma özgürlüğünü vermemekle, onu korkak bir köle durumuna sokuyoruz. Retorika ve Gramer konularında öğrencisinin ne düşündüğünü hangi öğretmen sormuştur? Bunları Tanrı sözüymüş gibi belleğimize basmakalıp yapıştırırlar; harfler ve kelimeler, anlatılan şeyin kendisi haline gelir. Ezbere bilmek, bilmek değildir; sadece belleğimize emanet edilen bir şeyi saklamaktır.
384 syf.
·
Puan vermedi
MÜKEMMELİYETÇİLER İÇİN
Sizce mükemmeliyetçilik bir sorun mudur? Olumlu veya olumsuz yanları nelerdir? Mükemmeliyetçiliğin kesinlikle kötü bir şey olduğunu söyleyen genel kanıya ne kadar katılıyorsunuz? Yazarımız kitabında bu kanıya şiddetle karşı çıkmakta ve bize çok farklı bakış açıları sunuyor. Kendi cümleleriyle; "Mükemmeliyetçilik bir mücadele olmak zorunda
Mükemmeliyetçinin Kontrolü Kaybetme Rehberi
Mükemmeliyetçinin Kontrolü Kaybetme RehberiKatherine Morgan Schafler · Sola Unitas · 20237 okunma
Bir dile ait mevcut bir yazı sistemi başka bir dile uyarlanmak üzere kaç yüz kez kopya edildiyse o kadar kez de bazı sorunlar çıkmıştır, çünkü dünyada tamı tarnma aynı seslere sahip iki dil bulamazsınız. Ödünç alınan harflerin gösterdiği sesler o harfle­ri ödünç alan dilde yoksa söz konusu harflerya da işaretler kul­ lanılmayıp atılır. Örneğin, Avrupa dillerinin çoğunda b, c, f, g, w, z harflerinin gösterdiği sesler Fincede yoktur, bu yüzden Finliler kendi Latin alfabelerinden bu harfleri atmışlardır. Sık sık bunun tersi bir sorun yaşanmıştır, ödünç veren dilde olma­ yıp ödünç alan dilde olan sesler için "yeni" harfler bulmak soru­nu. Bu sorun çeşitli biçimlerde çözümlenmiştir: İki ya da daha fazla harf rasgele birleştirilmiştir (örneğin, Yunanlıların ve Ger­men alfabesini kullananların tek bir harfle gösterdikleri bir sesi İngilizler th bileşimiyle göstermişlerdir); zaten var olan bir har­fe küçük, ayırıcı bir işaret eklenmiştir (İspanyollar n'ye (ñ), Al­manlar o'ya (õ) işaretler eklemişlerdir, Polonya ve Türk dille­rinde harflerin çevresinde işaretler cirit atmaktadır); ödünç alı­nıp da kullanılacağı yer olmayan mevcut harfler başka bir göre­ve atanmıştır (Latin alfabesinin c harfi çağdaş Çekçede, Çekçenin bir sesi olan ts'yı göstermek üzere yeniden kullanılmıştır); ya da yeni bir harf icat edilmiştir (ortaçağdaki atalarımızın j, u, w gibi yeni harfler icat ettikleri zaman yaptıkları iş budur).
Sayfa 265
Kitapları veya dergi makalelerini tartışmak dururken, -harfler, boşluklar, noktalama işaretleri dahil- yüz kırk karaktere sıkıştırılmış iletileri konuştuğumuz bir ortamda, çöp ve cevheri birbirine karıştırır, yetenek/emek sahibi kişi ile yetersiz/emeksiz kişiyi aynı çuvala sığdırmış oluruz. Oysa birbirimizi işitmeye, düşüncelerimizin sağlamasını almaya ne çok ihtiyacımız var. Karşılaşma olmadan kendi yetersizliklerimizi idrak edemiyor ve kurguladığımız üst anlatının sarhoşluğuna ram oluyoruz.
Sayfa 88 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
O Kitap..
.. büyük göçlerin, başaranların ve başaramayanların, yanılgıların, zeki insanların kazandığı zaferlerin öyküleri; onların korkuları, yüreklilikleri, akıl karışıklıkları; derin ve kalıcı aşkları. Hepsi de, o sıralarda sahip oldukları o tek kitaptaydı. Siyah, deri bir cilt, altın yaldızlı harfler, tazecik sürgünlerden, taçyapraklardan da ince sayfalar. Kitabın tepesi aşınmış, kalın sırtı; sayfaların parmaklanmaktan incelmiş uçları. Önce yabancı gelen, güçlü sözcükler giderek tanıdık gelmeye, müthiş bir ağırlık, ipnotize eden bir güzellik kazanmaya başlar; onlar artık onların kendi sözcükleridir.
Sayfa 125 - SelKitabı okudu
Onlar
Yıllar geçip çağlar değişse de, insan ırkı gezegendeki konumunu -"en akıllı" hayvan olma yolundaki durdurulamaz liderliğini- başka hiçbir canlıya kaptırmasa da, teknoloji insan aklının ürettiği, ancak insan aklını kat be kat geçen yapay zekâ ile donanmış robotik insansıları hayata geçirse de, dünya üzerindeki ilk insandan günümüz
Bir zamanlar, bahçesinde bir çok nar ağaçı bulunan bir adam vardı. Adam, yıllar yılı sonbahar narlarını gümüş bir tepside evinin dışına koyardı ve tepsinin üzerine kendi yazdığı notlar bırakırdı. Notlarda şöyle dedi: "Buyrunuz alınız bir tane." İnsanlar gelip geçti fakat hiçbiri narlardan alan olmadı. Adam da kendi kendine düşündü ve bir sonbahar, gümüş tepside narları koymadı evinin dışına, fakat daha da büyük harfler kullanarak şü notu yazdı: "Bu topraklarda yetişen en güzel narlar buradadır, ancak onları diğer tüm narlardan daha fazla gümüşe satarız." Şimdi ise sıkı durun: Mahallenin tüm kadınları ve erkekleri narları satın almaya koştular...
Yalnızca anlatılan hikaye değildir insanın içinde can bu­lan; kendi hikayesi de canlanır, okuduğu anlatının dolayı­mından geçerek anlatmaya koyulur. İnsanın hayat hikayesi, okurken kelimenin tam anlamıyla dile gelir. Harfler, onun çoktandır söylemek istediğini anlatır, ama aynı zamanda başka bir şeyler daha söylerler. Onu harflerin ayartıcı ber­raklığıyla kaçırıp götürür, ucu bucağı görülmez genişlikteki imkanların bembeyaz uzamına taşırlar. Orada, sezmiş ve öz­lemiş olduğu, ancak sahici tecrübenin mutluluk mu verece­ğini hayal kırıklığı mı yaratacağını kendine sormadığı şeye dokunmasını sağlarlar. Okuma esnasında, kendi kendini bi­çimlendirmenin imkanları farkına bile varmadan ona doğru uçup gelirler, o da sessiz sedasız değerlendirmeye başlar bu imkanları. Kitabı çoktan indirip kucağına koyduğunda bile, imkanların açıldığı uzamda eğleşmeyi sürdürür heyecanla.
Deftere kendi adımı, yanına da senin ismini çağrıştıran harfler yazdım; çünkü o sırada manevi yakınlığının somut bir kanıtına ihtiyacım sonsuzdu. O deftere senden bir şeyler katmak benim için ruhuma yüklediğin saplantılı ağırlıktan bir ölçüde kurtulmak anlamına geliyordu. Ayrıca günün birinde seni oraya götürüp o satırı okutmayı bütün kalbimle umuyordum; sonra benimle birlikte daha da yükseğe çıkıp bunca kederin acısını çıkaracaktın. Benim bir şey söylememe gerek kalmadan her şeyi anlayacak, daha doğrusu hatırlayacaktın; yukarıya tırmanırken kendini bırakacak, ağırlığını biraz bana yaslayıp bu kez gerçekten yanımda olduğunu iyice hissettirecektin bana; ve ben Doğu sigaralarının kokusunu hafiften koruyan dudaklarının arasında unutuşu bulacaktım. Sırf hiç kimsenin bizi işitemeyeceğini bilerek bağırabilmenin hazzı uğruna, bağıra çağıra saçma sapan laflar söyleyecektik; kısacık otlar yükseklerin esintisinde tek başlarına titreşecekti. Tırmanış senin yürüyüşünü yavaşlatacaktı, biraz nefes nefese kalacaktın ve ben senin nefesini hissedebilmek için yüzümü yüzüne yaklaştıracaktım; delirecektik...
Sayfa 233 - Marcel ProustKitabı okudu
1.105 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.