Her nam belasıyla gelir. Aile tarihi makas atar. Rivayete göre Halfeti beylerinden biri hastalanır, şiddetli başağrısı çeker. Doktorlar bakire kızlar bulmasını ister ve toplam altmış köyde bakire kız ararlar. Amarada Abdullah'ın kız kardeşi Ayn vardır. Bunu duyan Hüseyin, kızını vermek istemez. Kavga çıkar. Uzun sürtüşmelerden sonra araya
Bay Y için sıradan bir gündü. Gece iyi uyuyamamıştı.
Rüyasında bir meydan savaşına katılmışsa da ülkesi
adına ufak da olsa bir yararlık, bir kahramanlık gös-
terememişti. Hatta rüyanın sonunda neredeyse kellesinden olu-
yordu. Neyse ki tam o felaket ânında bir dost eli omzundan sıkıca
tutup kuvvetle de sarsmış gibi gözlerini şaşkınlıkla açtı, sabah
olduğunu fark etti. Telefon alarmının çalmasına henüz on beş
dakika vardı. O süreyi, niyetlendiği üzere hiçbir şey düşünmeden
geçirmeyi nasıl olduysa becerdi. Doktorların ısrarlı önerilerinin
aksine çevik bir hareketle yatağından fırladı. Çay, simit ve birkaç
üçgen peynirden oluşan kahvaltısını mideye indirdi. Giyinmesi
uzun sürmedi. Üzerine geçireceği şeyleri her zamanki gibi bir
gece önceden ayarlamış, bir koltuğun üzerine sermişti.
Köylülerin elinden alınan bu yiyecekler siyaseti, savaşları, sanatı ve felsefeyi yeniden canlandırdı. İnsanlar saraylar, kaleler, anıtlar ve tapınaklar inşa ettiler. Modern zamanlara kadar insanların yüzde 90'ından fazlası her sabah erkenden kalkan ve çok çalışan köylülerdi. Ürettikleri fazlalık, tarih kitaplarının sayfalarını dolduran küçük bir elit azınlığı (krallar, memurlar, askerler, rahipler, sanatçılar ve filozoflar) besledi. Tarih çok az insanın "yarattığı" geri kalanların ise çifçilik yapıb su taşıdığı bir şeydir
Aylardır iş-güç ve birtakım zaruri ihtiyaçlar haricinde dışarı çıkmıyor, gazetelere bakmıyor, haber kanallarını açmıyordum. Ülkede olanlarla ilgili en ufak bir şey duyduğumda anksiyete nöbetleri geçirir olmuştum. Her şey tepetaklak gidiyordu ve düzeltmek için elimden bir şey gelmemesi çileden çıkmama sebep oluyordu. Kişisel sorunlarım yetmiyormuş gibi bir de üstüme bunlar çöküyordu. Ülke sanki kanser olmuş gibiydi ve her sabah yeni bir hücresini daha kaybediyordu. O kaybettikçe ben yenilmiş hissediyordum. Ölümünü izlemek değil kurtarmak için ne bileyim bir kemoterapi filan bir şey yapmamız gerektiğini düşünüyordum. Ama karşımda devlet vardı. Durumu sistemli olarak bu hale getiren, kulakları hiç duymayan, sadece koskocaman bir ağızdan ibaret olan devlet.
Zenginin zengin diye derdi olamaz. Fakirin fakir diye. Gencin genç diye. Yaşlının yaşlı diye. Kime hak lan bu dert dediğiniz şey? Niye sormuyor kimse birbirine derdini? Niye dinlemiyor? Her sabah gördüğüm, daha yolun başında dediğim gencecik oğlan, askerden yeni gelmiş dediğim Selami'nin annesini vurmuş babası sokak ortasında. Bu çocuk niye bu sırla yaşıyor, bu dertle kavruluyor senelerdir. Ulan yaşamak ayrı dert, yaşadığını anlatamamak ayrı dert. Anlatsan, seni anlayacakları bile şüpheli. Sadece bu yetmez mi insana?
Bir levha üzerinde ilgi çekici ve hoş bir ilaç tarifnâmesine rastladım. İlacın hazırlanışı şöyle:
Tevbe kökü, istiğfar yaprağıyla karıştırılacak, gönül havanına konulup tevhid (la ilahe illallah) tokmağı ile güzelce dövülecek, insaf eleğinden geçirildikten sonra gözyaşı ile hamur kıvamına getirilecek, şevk ateşiyle pişirilecek, muhabbet balı katılıp karıştırılacak.
Böylece hazırlanan ilacın, kanaat kaşığı ile sabah -akşam, gece-gündüz alınması gerektiği ve her türlü derûnî-manevi rahatsızlığı iyileştirdiği belirtilmiş.
Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın ișe yaramayacağına kim inandırabilir?
Kur'ân'ı anlamak ve yaşamak için her gün belli bir miktar Kur'ân okumaya hizip edinmek denir. Allah Resülü sav. ve yetiştirdiği ashabı, hizip edinerek Kur'ân okurdu. Her biri günlük okuyabileceği bir miktar belirler, o miktarı okumadan günü sonlandırmazdı. Ömer'den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resülü (sav) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse hizbini yahut onun bir cüzünü okumadan uyur da onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa kendisine onu gece okumuş gibi ecir yazılır.” '
Calvino’nun Görünmez Kentler'inden biri olan Leonia’nın sakinleri, eğer sorulsaydı, tutkularının “yeni ve farklı şeylerden zevk almak” olduğunu söylerlerdi. Gerçekten de, her sabah “yeni marka giysiler giyer, son model buzdolabından hiç
açılmamış konserveler çıkarır, en yeni radyodan son dakika şarkılarını dinlerler.” Fakat her sabah, “dünkü Leonia’dan kalanlar çöp arabasını beklemektedir,” dolayısıyla Leonialıların gerçek tutkusunun “kendilerini sürekli kirletip yeniden temizleme zevki” olup olmadığını haklı olarak düşünebiliriz.
Eğer bir adam örfe aykırı bir iş işlerse, bir gece elini ve ayağını bir direğe bağlayıp giderler. Sabahleyin o adamı ya helak olmuş yahut tulum gibi şişmiş olarak bulunup ettiği cümle günahlarını itiraf ederdi. Suçlulara böyle işkence edilirdi. Menemen'in bu derece ünlü sivrisineği vardır. Rivayet edilir ki sineklerin padişahı değirmenler yakınlarındaki bir kuyuda yaşarmış. Güneş batarken bir sivrisinek sürüsü bir duman bulutu halinde o kuyudan çıkar çehre yayılırlarmış. Çok defalar ahali bu kuyuya nef yağı, katran, çıra, çer-çöp gibi şeyler doldurup yakarlarmış. Alevler Nemrut'un ateşi gibi göklere kadar ulaşmış ama halk yine de kurtulamamış. Halen daha anlatılır ki Sultan Ahmed zamanında bir yüreği yaralı derviş yaşarmış. Bir Ramazan gecesi bu şehrimize ayak basmış; hangi haneye misafir olmak istediyse kabul olunmamış. Sabah olup namaz kılınca bu derviş camideki cemaate:
"Ey Melemen'in tul-i emele düşmüş hasis ve deni halkı Bu zayıf kulu bir gece konukluğa almayıp : 'İkramu'l-za'if ve lev kane kafiren' hadisiyle amel etmedinz ise bu hakirin size şu yadigarı olsun: Geceleriniz mutlu geçmesin. Her gece evsiz kalasınız" diye elinde tutuğu balmumundan yapılmış sivrisinek suretini ve kağıdı bu kuyuya bırakmış. O gece şehirdeki cümle halk sivrisinek derdinden namusu arı erk edip bağlara firar etmişler. O zamandan beri de şehrimize sivrisinek musallat oldu diye anlattılar.
Az önce dedik
Her şey kendi kavlince yürür
Her şeyin başı diyalektik.
Ve bir bahar günü
Güneş daha erken doğar
Erken vurulur kalk borusu
Kılındı sabah namazı
Esselamün aleyküm ve rahmetullah..