YouTube kitap kanalımda Kötü Çocuk kitabını yorumladım! : ytbe.one/q-_bzyWLIGI
Işıltılı hayatlar, bol bol ergenlik hormonu, mutasyonla üretilmiş domatesler ve en çok da kendisini dünyanın en bad boy’u zanneden ERRRKEKKKKler… İşte bunların hepsi Kötü Çocuk kitabı arkadaşlar.
İncelemeye başlamadan önce yine şunu söylemem gerek. Bu
Bir yolculuğa çıktım. 17 saat... sadece 4 saat uygulamaya koydum, neyse ki dönüş 15 saat. Pederle papaz olduk, annem ise öcü gibi bakıyor. Neydi bu kadar batan? Sevdiklerimi mutlu edebilmek için bindiğim o otobüs topuyla aramı bozdu yarbay. 45 günlük bir kokusuzluk süreci başladı benim için, ama bazı kokularını alamamak yemeksizlikten daha da
Evet bitirdiğimde bu soruyu sordum kendime. Neden okudum ki? Kitap mıydı şimdi bu?
Evet burda yazarları eleştirince, yazamıyorsanız yazmayın diyince bazı şahıslar “Herkes istediğini yazmakta özgür” diyerek çıkışarak savunmaya kalkıyorlar. Şimdi bir daha açıklık getirelim neden böyle kitaplar basılmamalı:
Öncelikle bu kitaplar hep liseli
EĞİTİM MARTAVALI
Richard Dawkins, yıllar önce şöyle bir tespitte bulunmuştu:
“Dünyadaki bütün Müslümanların aldığı Nobel ödülü sayısı, Cambridge Üniversitesi’nin Trinity Kolej’inden mezun olan öğrencilerin aldığı
Nobel ödülü sayısından daha azdır.”
Yani koskoca ülke, sadece bir kolej kadar düşünebilen adam çıkaramıyor. Bu olayın sebeplerinden biri bence şudur: Mesela bir grup öğrenciye test verdiğinizi düşünün. Siz, bu testin cevaplarını, çocuklara testle
birlikte verirseniz çocuklar, bu testi çözerler mi? Hayır çözmezler! Aynı
bunun gibi, çocuklara “Her şeyi Tanrı yarattı,” diyen bir zihniyet, aklı
sıra çocuklara evrendeki bütün soruların cevabını veriyor. Dolayısıyla
çocuklar, evrene veya yaşama dair hiçbir şeyin üstüne düşünme gereği
duymuyorlar. Yani, merak duyguları köreliyor. Ve ortaya hiçbir şey üre-
temeyen, sürekli tüketen zihinler çıkıyor. Neticede zekâ dediğiniz şeyin
yakıtı merak, yani öğrenme hazzıdır. Hazır cevaplar, merak duygusunu
öldürür ve zihni tembelleştirir. Dolayısıyla, bir kafada soru işaretinin
oluşmaması, o kafada cevabın oluşmamasından daha kötüdür. Çünkü zihin, o zaman bir kendini tekrarlama ya da durma noktasına gelir. Müslüman toplumlar bu anlamda kötü bir şöhrete de sahiptirler, kendileri
soru soramadıkları gibi soru sorabilen zihinleri de sürekli bastırmışlardır
ve ortaya böyle, derinliği olmayan yüzeysel zihinler çıkmıştır. Yani demem o ki bu sistem, bu haliyle, kendi kendisini ısıran bir yılan gibidir.Ağzındakini ne yutabilir ne de tükürebilir
Gündüz Vassaf tan önce incelemeye başlamak bence doğru olacaktır. Kendisi yazar ve psikolog. Amerika da dünyaya gelmiştir. Türkiye nin en iyi kolejlerinden Robert Koleji nden mezun olmuştur. Sonra edebiyat, tarih ve psikoloji alanında eğitimini tamamladı. Yazarı, eğitimini aldığı psikolojiden ziyade tarihe psikolojik bakış açısı ile empatik yaklaşımı
Emil Michel Cioran, filozof, aforist ve denemecidir. Aslen Rumen dir ama Fransa da yaşamış ve Fransızca ya da hakimdir. Eserlerini hem Rumence, hem Fransızca yazmıştır. Kötümser bir yazar olarak onu yorumlamak doğru olacaktır. Aforizmalarında da, felsefi tarzında da bunu görmek mümkündür. Acı, çürüme ve nihilizm kitaplarında bol bol yer alır, bunu
Fransız Edebiyatının içli sesi Andre Gide’nin daha önce Kadınlar Okulu kitabını okumuş ve açıkçası Pastoral Senfoni’ye nazaran daha çok sevmiştim fakat yazarın bu kitabında da hayatından esintiler barındırması ve yine günlük şeklinde kaleme alması okumayı keyifli kılan yanı. Roman tadında bir günlük.
Fiziksel körleşmenin ötesinde ruhsal körleşmeyi muhteşem bir biçimde anlatan Andre Gide huzuru bulmak için çırpınan ruhları, iç çatışmaları, ikilemleri, karmaşa ve zıtlıkları senfonik bir dille aktarırken, arka fonda #Beethoven Pastoral Senfoni’si duyuluyor.
Hayatını inançlarıyla temelini sevgi ve iyilik üzerine kuran, kalbin hiçbir kötü duyguya yer vermediğine inanan bir rahibin, toplum nezdinde yasak aşk olarak görülen bir aşkla inançları arasında kalışı, yıllarca iyilik ve güzellikten başka bir şey öğretmediği o kör kızın gözlerinin önünde yaşadığı değişim ve harika sonu ile değişik bir güzeldi. Nobel ödülü almış bir kitap, kitabın gidişatı her ne kadar rahatsız etsede kafada oluşan yasak düşünceler, sanırım gördüğüm son beni tatmin etti.
Kabullenmekte zorlansakta “Gerçeğin rengi gridir.” Bu kısa klasiği okuma listelerinize almanızı söyleyebilirim.
3’ü bir arada :))
Pastoral Senfoni, André Gide
Darya Kalashnikova, Evening
Beethoven
İnsan her daim arayış içindedir. İlk insandan beri kaderi olmuştur. Modern zamanlarda bu arayışlar daha çetrefilli çünkü izmler hakikat arayışında olan insan için bir seçenek diye sunuldu dolayısıyla önündeki seçenekler arttı. Geçmiş zamanlarda daha keskin görünen sınırlar bugün sosa bulanmış iyi görünümlü fikirlerle ayırt edilmesi daha zor bir
Lafın gelişi “iyiyim “ demeyin...
Demek zorunda da değilsiniz..
Nasılsın ?
Diye soran varsa samimice dinlesin.
Akıl vermesin
Eleştirmesin
Yargılamasın...
Önce sorup, “aman boşver" demesin.
Her şey kafada bitiyor demesin...
Bunları takma demesin..
Sadece dinlesin,
Önemsesin,
şefkat göstersin...💙
Esasen ne kadar tuhaf bir ülkede yaşadığımın ayırdına varalı çok olmadı. Her şey o kadar hızlı gerçekleşiyor ki durup düşünmeye dahi vakit bulamadığım çok oluyor. Baylar tüm samimiyetimle itiraf etmek zorundayım ki bütün uyuşukluğum, olayların ardına geçip acımasızca ittiren zamanın suçudur.
Tuhaf ülkem işte, hangi hassas yerine değinecek
Daha önce anlayamıyordum. Bir sis perdesi ardında gibiydi her şey. Bu da sanırım, insanların beynin kafada olduğunu düşünmelerinden kaynaklanıyor. Kesinlikle doğru değil bu: Rüzgârla Hazar Denizi taraflarından gelir beyin.
Cümleten merhaba
Unutmadan buraya okkalı bir başlangıç noktası koyuyorum
Ki daha sonra dönüp baktığımızda evin yolunu bulabilelim
Başkasını bilmem ama ben nerde olursam olayım
Oradan uzakları severim
Kaybolmaya meyilliyim
Hemen her yere gidebilir ve hiçbir yere dönmeyebilirim
Zaten ucu açık bir boşluktaki
Beş yüz milyar galaksiden yalnızca birinde
Kaç yıl oldu. Yok daha bir, bir buçuk ay galiba. Okuyamama, yazamama, düşünmeme devri. Durakladığım devir. Daha Karlofça gelmedi herhalde. Ne zaman başladı - Evet, o apostroflu adamla. Dos'tmuş, Yaşa'masızmış. Dah'iymiş. Sanmıyorum.
Bitmesi lazım, bitmek lazım. Bitirmem lazım, yazmam lazım yeniden ama nasıl. "Sen hiç bitirmedin ki
Bu kitap bir dil, bir lisan olsa adı ''Baykuşça'' olurdu. Bunu şunun için söylüyorum; Kör Baykuş kitabını verdiği mesajlar doğrultusunda son derece iyi anladım ama bu, bir lisanı, bir dili konuşamamak, sadece konuşulanı söyleneni gayet net bir şekilde anlamak gibi bir şey. (İngiliççe konuşamıyom ama anlıyom) dedikleri gibi.
Kitaba başlarken