Benim için şimdiye kadar yaptığım en özel inceleme olacak bu, umarım yazmak istediklerimin çeyreğini olsun ifade edebilirim.
Leyla ile Mecnun hayatımda en önemsediğim şeylerden biri. Bir diziye bu kadar anlam yüklemek ne kadar mantıklı tartışılabilir. Ama sitede son zamanlarda denk geliyorum benden yaşça büyük kişilerin yorumlarına;
Kasvetli bir Ankara sabahına uyanıyorum. Hava, gerçekten soğuğu sevebilen benim gibi insanlar için huzur verici görünüyor. Bu güzel pazar gününe onlarca aktivite sığdırabilirdim, bir sürü plan yapabilirdim ama haftalardır tek düşündüğüm şey ‘’pazar günü Hakan Günday okuyacağım’’ düşüncesi koca bir günümü ayırmak için aslında güzel bir sebep.
Sizlere Sartre gibi bugün yeni bir şey yok deyip sayfalarca bu kitapla ilgili olmayan şeyleri anlatabilirim. Sonuçta yalnızım ama yapayalnız değilim. Bu incelemeyi okuyacak insanları da düşünüyorum. :)
Ama elimden geldiğince kısa yazmaya çalışacağım yine de. Yalnızlığın felsefesinin yapıldığı kitap, diyerek başlamak istiyorum. Neredeyse bütün
İyi Bilimkurgu, İyi Edebiyattır sözüne karşılık diyeceğim şudur; DUNE, Bilimkurgunun “Edebiyatıdır.”
“Ya kahraman olarak ölürsün, ya da kötüye dönüşmeni izleyecek kadar uzun yaşarsın.”
Bu repliği “Batman” severler Nolan’ın yönettiği Kara Şövalye filminden hatırlayacaktır. Bu hayatta herkesin bir amacı vardır, en amaçsız insanın bile
Hemen hemen her şeyin özeti... gücü olan kesim bir halt yer; masumlar ve çocuklar onların pisliğini çeker. Godomanlara hiçbir zaman bir şey olmaz, sadece ortalığı karıştırır. Olan günahsızlara oluyor, nefret ediyorum insan türünden. Neyi paylaşamadık? Çocukları göz göre göre infaz edecek kadar kine bizi ne düşürdü, ya da gözümüzü bu kadar ne kararttı? Her güne farklı bir kötü haberle uyanıyoruz, bu işin artık bir sonu yok mu? Bir insan nefes alıyor, yürüyebiliyor, görebiliyor ve düşünebiliyorken yaşamak bu kadar zor olmamalı.
Dünya geoittir, iki artı iki dört eder, bir saat altmış dakikadır… diye gider bizlerin koşullu doğruları. Peki, bunlar kimin doğruları ve başkalarının doğruları bu kadar net, sorgusuz kabul etmemizin sebebi nedir? İnsan sorgulayan bir organizma değil miydi? Hayatta her şeyi kendi gözlem ve deneyimlerimiz ile bilmemiz mümkün değildir. Bazı şeyleri
Aslı Fransızca'dan çevrilen (Le Dernier Jour d'un Condamné) bu opus magnumun orijinali, V. Hugo tarafından bir takma ad ile 1829 yılında yayımlamıştır.İçerik bakımından son derece yalın ve açık olan 132 sayfalık kısa roman, idam cezasının insanlık dışı yönlerini - ki bu yönler çoğu zaman münferit boyutunu terkedip bedellerini kitlelere
Daha önceden bu kitap için yazdığım bir inceleme yazısıydı. İncelemeden ziyade kitabın bende bıraktığı izlenimleri dile getirmeye çalıştım. Burada paylaştığım ilk inceleme de bu oluyor ayrıca. Keyifli okumalar.
Günümüz insanı türlü dertlerin, sıkıntıların, belaların pençesinde çırpınmaktadır ve çırpındıkça da kurtulacağı yerde daha da derine
Asırlardan beri süre gelen “devlet” hakkında yazılan bütün eserlerin yazımlarının aslında birer cevap olduğunun gerçeği su götürmezdir. Aristoteles’ten günümüze kadar yazılan bütün bu eserler aslında “Devlet” isimli bu esere cevaptır.
Platon MÖ 428 - 348 tarihleri arasında yaşamış ileri görüşlü Yunan düşünce adamı, ekstremisttir. Platon
İçimizi kemiren yıkım, insanın iliğine işlemiş olan acımasızlıktır, tümümüz, bu zehirle can vereceğiz.
..
İnsan kör geçer yaşam yollarından. Çevremizde bulunan korkunç yoksulluğun ne kadar azını görüyoruz aslında!
Körlük, zamanı ve mekânı alt etmeye yarayan bir silahtır; varlığımız tek dayanağını duyularımızla, gerek yapıları, gerekse kapsamları
Bir gün birisi çıkar karşınıza. Öyle sıradan birisi değil, tüm dengenizi altüst edecek birisi.
Size “aradığım aşkı buldum. Zeusun benden ayırdığı eksik parçam tamamlandı” dedirtecek birisi. O da size karşı aynı hisleri duyuyorsa BİNGO :)
Artık tüm aklınız, dikkatiniz hep onun üstündedir. Yanınızda değilken bile bir şeyler yaparken her an
Hukukçu Armand Duval ile kamelyalarla süslenmiş Marguerite Gautier adındaki yosma bir kadının yürekleri titreten, ruhlarımızı 19. yy’ın Paris’inde gezintiye çıkaran eşsiz bir aşk hikayesi… Alexandre Dumas Fils sâyesinde. Sâye, Fars dilinde gölge demektir. Bu kitabı yazan ise Alexandre’ın gölgesine yaşamış olan gayrimeşru oğludur. Annesinin ve