Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
- Huzura ihtiyacın olduğunu düşünüyorum, huzursuz, sabırsız bir tabiatın var. Herkes saadetini başka başka mecralarda bulur kızım, insan vardır saadeti öfkede, kavgada bulur, insan vardır saadeti heyecanda bulur, insan vardır saadeti sevgide, aşkta bulur... Zannımca sen saadeti huzurda bulacaksın, mesut olman için önce huzurlu olman lüzum ediyor...
Hayatımda sen varsın hâlâ O mesut günlerimizi Unutma hatırla İsmin nağme olacak Dudaklarımda her an Bazı günler acısı unutulmayacak Tek teselli yerimiz Kaybolan o aşkımız Kalbim hâlâ kanıyor Her an kapım çalınıp Seni dönecek sanıyor Sönükleşen gözlerim Hâlâ seni anıyor Donuklaşan dudaklarım Şimdi o nerede diyor Bilmem şimdi nerdesin Hangi çelik kasadasın Belki dönülmeyecek bir yerdesin Hıçkırıklar durmaz ki Sen gelmeyince bana Herkes seni arıyor yana yana Napolyon ne kadar haklıymış para, para, para... :)
Sayfa 27
Reklam
Şimdi saat tam 24.00. Bu satırları dizimin üstünde yazıyorum. Herkes uykuda. Yazarken kendimi sana daha yakın hissediyorum. Bugün beni biraz kederli buldun. Sevincin verdiği bir durgunluk olacak. Tahtel-şuurda gizli olan hislerin tazyiki olacak. Bilsen, malum ve muayyen saatlerden sonra senden ayrılmak bana ne kadar acı geliyor. Artık kendimi böyle zamanlarda o kadar mecalsiz hissediyorum ki, trende, vapurda adeta şuursuz, kalabalık içinde sürüklenip gidiyorum. Nerede, ne yapıyorum hiç farkında olmuyorum; hareketim tamamen insiyakî oluyor. Zihnim hep seninle, hep ikimizle meşgul oluyor. Hayatın bazı zorlukları altında bazen kendimi bu kadar yorgun hissederken, senin tatlı gülüşün neşe ve sıhhatli çehren bunları bana hep unutturuyor. Kendimi daha şevkli daha sakin hissediyorum. Bugün belki durgun halimden başka şeyler anladın veya anlamak istedin. Seni samimi olarak temin ederim ki, halim tamamen samimi idi ve hiçbir şey ifade etmek için takınılmış suni bir vaziyet değildi. Dün bilhassa kendimi çok yalnız hissettim. Bende acı ve hasrete karşı müthiş bir mukavemet olduğunu tahmin ediyorum. Belki bu düşüncemde aldanıyorum. Fakat böyle olmasa dahi hasretten ve ıstıraptan bir çeşit zevk duymaktayım. Belki bunu marazi bir ruhun kararsızlıkları olarak telakki edeceksin... Bilmiyorum belki de öyle... Sen çok iyisin, açıksın... dünyada bundan daha mesut bir şey tasavvur edemiyorum... Zaten bu büyük alemde kendimizi ayrı ayrı düşünecek olsak mutlak değerimiz sanki nedir... Eğer birimizin bir kıymeti varsa, o da diğerinin ona verdiği değerdir... aşk muhakkak derin bir dostlukla başlar.
Sayfa 114 - İletişimKitabı okudu
Şimdi saat tam 24.00. Bu satırları dizimin üstünde yazıyorum. Herkes uykuda. Yazarken kendimi sana daha yakın hissediyorum. Bugün beni biraz kederli buldun. Sevincin verdiği bir durgunluk olacak. Tahtel-şuurda gizli olan hislerin tazyiki olacak. Bilsen, malûm ve muayyen saatlerden sonra senden ayrılmak bana ne kadar acı geliyor. Artık kendimi
UZAKLAR DİYARI Buradan uzakta, çok uzak ülkelerdesin Belki masallarda sonsuzluk zirvesindesin, Gel gel uçsuz diyardan, hayaller ülkesinden Bin farklı yoldan gelip, kitaplar yazar mısın? Varlığın dostluk gibi sıcak, bal gibi tatlı Hazır olsun seninle masalların taç tahtı Açılır feleğin kapısı ardına kadar Anlat Osman yıldızı,
Mustafa İnan'ın evlenmeden önce eşine yazdığı mektup
"Şimdi saat tam 24.00. Bu satırları dizimin üstünde yazıyorum. Herkes uykuda. Yazarken kendimi sana daha yakın hissediyorum. Bugün beni biraz kederli buldun. Sevincin verdiği bir durgunluk olacak. Tahtel-şuurda gizli olan hislerin tazyiki olacak. Bilsen, malum ve muayyen saatlerden sonra senden ayrılmak bana ne kadar acı geliyor. Artık
Sayfa 114 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Herkes kendi rolünde, kendi zamanında kahraman.
Sayfa 15 - Gece Kitaplığı, Nisan 2017 AnkaraKitabı okudu
“Vazgeçerek yaşıyorum. Vazgeçe vazgeçe ilerliyorum.” Savaşsa mı (hayat bu mu), uzlaşsa mı (hayat yoksa bu mu) bilmiyor. Yaradılışının şifresini çözemedi; mesut tıkırtılarla işleyecek o mekanizmayı çalıştıran düğmeyi bulamadı. Belki de boyu yetişmedi. Babası ona kızdı, kibriti yaka-madığı zaman da kızmıştı ve yaptığı resmi gösterdiği misafir, “Bana resmini anlatır mısın.” dediğinde, "Sen baksana, kör müsün!" demiş ve anlamıştı adam kördü ve bir anlık bir şımarıklığı bile bağışlamaz hayat, çünkü çok acımasız bütün insanlara karşı, körlere ve şımarık çocuklara karşı, resim yapan pastel boyalarla salondaki sehpanın üzerinde.”
ne eski bir tango melodisi, ne de siyah önlüklü bir mektepli kız resmi, hayır beni on sekiz yıl evvelki o tatlı hatıraları alemine atan, gazetede götürdüğüm iki satırlık, kupkuru, alalade bir kiralık ilanı oldu. o anda pendik sahilleri birden gözümde canlanıverdi. o köşk...o köşkün bizim bahçeye bakan penceresi...ve o pencereden mahinur...sarı
“Bak sana neler anlatacağım! Biliyor musun? Hayatında hiç kar görmemiş çocuklara kamyonlarla kar getiren “Mükerrem” belediye başkanları var. Hayatında hiç deniz görmemiş öğrencilerini sahillere götüren “Arzu” öğretmenler var. Yolsuz ve karlı tepeleri aşarak her sabah okuluna ve öğrencilerine ulaşan “Duygu” hocalar var. Kasabalardaki çocuklara müzik enstrümanları götüren “Çağla” müzisyenler var. Kadınlar tiyatro topluluğu ile köyünde umuttan oyunlar sergileyen “Ümmiye” oyuncular var. Emekli olduktan sonra dükkânını kütüphaneye çeviren “Abdülkadir” bakkallar var. Altmış yaşında üniversite kazanıp hayatını baştan yazan “Fadime” öğrenciler var. Sanayi sitesinde park ettiği eski model minibüsünün içinde köpekleri evlat edinen “Şenol” kaptanlar var. Camisinin avlusunda kedilere yuva açan “Aziz” imamlar var. Annesi ölen kargaların bakımını üstlenen “Şeref” insanlar var. Yavru kaplumbağaları sabırla bekleyip denize taşıyan “Fatih” öğrenciler var. Amerika’da giyilebilir kalp pili tasarlayıp şifa veriyor “Canan” doktorlar. Onun yakınlarında bir hayalden yola çıkıp yeni bir galaksi keşfediyor “Burçin” bilim insanları. Serebral palsi hastası olup, 7 yılda ilk kitabı Herkes Beni Engelli Sanıyor’u burnuyla yazıyor “Mustafa” çocuklar. Gözleri görmeyen futbol tutkunu oğluna doksan dakika maç anlatıyor “Mesut” babalar. Onlar az değil Ümit. Onların akılları, kalpleri, vicdanları yağmur olup yağıyor hayatlarımıza. Varlar, varız, var olacağız. Sen gitme. Vazgeçme.”
Sayfa 83
Reklam
"Kuzum söyler misin sen nasıl bir adamsın, herkes benim peşinde koşarken seni tutan şey nedir?" diye sormuştu. Üstat kendinden gayet emin ve vakur bir şekilde uzaklara doğru dalıp gitmiş ve dudakları ince bir gülümseme eşliğinde, önemsizce Cyrano de Bergerac'ın sevgilisi Roxane'ın kollarında can verirken söylediği şeyi söylemişti. "Bütün günahkârları sonsuz bir derinlikte eşitleyen o şey," dedi hüzünle başını yere düşürerek. Kadın bu sözden hiç bir şey anlamadı. Üstat kendinden emin "Gururum," diye fısıldadı. Kadın ne kadar uğraşmışsa kayadan daha sağlam bu gururu kıramamış ve geriye dönüp kalan diğer talipleriyle (ne kaldıysa) ilgilenmeye başlamıştı.
İnsanların hepsi bir değildir...Ben kendim iyi insan olmayı isterim fakat kötü olanlara da hayretle bakmam. Hatta kızmam bile ancak kötülükleri bana taalluk ederse kendimi müdafaa ederim.Şunu esas kabul etmeliyiz ki insanların hemen ekserisi yalnız kendini düşünür. Dünyadaki bütün felaketlerin, uygunsuzlukların, bayağılıkların sebebi işte her
İntibah: Mesut Bey , Mahpeyker’in yerdeki cesedine nefretle bakmaktan kendini alamıyordu . Fatma Hanım’ın yanına gömdürdü zavallı esir Dilaşub’u. Abdullah Efendi de felç geçirerek buldu cezasını. Ali Bey, hapishanede yatarken arada sırada annesiyle sevdiğinin yattığı mezara gidiyor üzerine kapanıyor ağlıyor , ağlıyordu ..Ne yazık ki bu pişmanlık
Herkes Kendi Talihinin İşçisidir
Sanço onu çok ümitsiz görerek: –Senyor Şövalye, herkesin başına aynı şey gelmez mi? dedi. Adamı idare ederken mesut değil mi idim? Bu geceli gündüzlü yorgunluklara karşı bir para kazanmadan evime dönerken beni mahzun görüyor musunuz? "Talih maymun iştahlı bir kadındır; bakarsın günün birinde bir kere daha yüzüne gülüverir insanın" diye kendimi avutup gidiyorum. –Sen bir filozof gibi konuşuyorsun Sanço dostum. Sen talihin kör gözlü bir kadın olduğuna inanıyor musun? Herkes kendi talihinin işçisidir sözünü hiç duymadın mı?
Sayfa 273 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Evet, orda. Dedemin, babamın kemikleri gömülü toprakta. Yalnız orda. Doğduğum, topraklarda. Oranın göğü altında. Oranın insanları arasında hayat bütün sıcaklığıyla beni bekliyordu sanki. ... Ve işte, iki gün önce yılbaşı gecesi herkes mutlu, herkes şen ve mesut, yeni yılı karşılarlarken ben aç ve donuk, Sovyet elçiliğinin taş merdivenleri üstünde durdum. Ruslar nezaketle karşıladılar beni ve birkaç gün sonra Kırım'a dönebileceğimi bildirdiler. Yarın tekrar oraya gidiyorum. Mektubumu da inşallah yarın tamamlarım. Yazılacak birçok şeyler daha vardı. Ama yarın... Bugün çok, çok yorgunum.
Sayfa 91 - Ötüken Yayıncılık
55 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.