Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sümer atasözleri
-Gümüşü olan mutlu olabilir, Arpası olan mutlu olabilir, Hiç bir şeyi olmayan rahat uyur -Mal, konacak yer bulamayan uçan kuşlara benzer. "Malına güvenme." -Kalpteki düşmanlık getirmez, dildir düşman eden. -Bulduğunu söyleme, kaybettiğini söyle. -El ele adamın evi yapılır, Mide mideye adamın evi yıkılır -Çiftleşmeden gebe kalınmaz,
Görmeden, bilmeden bir kız alırlar, hiç sormadan bilmediği bir kocaya verirler. Acaba çocuk o kızla anlaşabilecek mi? Beğenecek mi? Sevecek mi? Kız da onu isteyecek mi? Babaları, anaları işin burasını hiç düşünmüyorlar...
Reklam
Ayrılığın en kötü tarafı şahidini kaybetmek sanırım
İnsan her şeye alışıyor. Bu iyi mi, kötü mü halen bilmiyorum ama işe yaradığı kesin. Seni görmeden yaşayamayacağımı sandığım, kalbimin ağrısından uyuyamadığım günler çoktan geride kaldı. Ama yine de, nadiren de olsa, ilginç şeyler oluyor ve eski alışkanlıklarla ilk iş telefona sarılıp sana anlatma ihtiyacı duyuyorum. Ayrılığın en kötü tarafı şahidini kaybetmek sanırım. Birileri bilmeyince, bazı şeyler hiç yaşanmamış gibi oluyor çünkü.
"Doğum, hastalık, ölüm Allah'ın emri. Anladık! Fakat ne bileyim, özlediğim bir işte çalışmadan, içine doğduğun şu dünyanın ötesini berisini hiç görmeden, taş üstüne bir taş koymadan, bir ağaçcağız olsun dikmeden, bir günceğiz olsun şunun bunun eteğini öpmeden yaşayamamak ve böylece dünyadan defolup gitmek de Allah'ın emri değil!"
Sayfa 57
yapılacak çok şey var daha sözgelimi ben, kendim hiç hayıt ağacı görmemişim görmeden ölürüm diye korkum da yok değil mi ki albatrosu Baudelaire'den Yves Bonnefoy'dan semenderi öğrendim bir gün bakarsınız şu güzelim bilgiç beynimi kırıp teneşir tahtası olarak kullanabilirim.
Reklam
“Yaşamlarını ofiste klavye tıkırdatarak geçiren o dalgın, soyutlanmış insanları düşünüyorum. Dedikleri gibi “bağlılar”, peki ama neye? Saniyede bir değişen enformasyona, imaj, sayı, tablo, grafik seline bağlılar. İşten sonraysa doğru metroya veya otobüse giderler, yani hep hıza bağlıdırlar; bu sefer bakışlar telefon ekranına mıhlanır, parmaklar hafifçe de olsa hâlâ hareket hâlindedir, mesajlar, görüntüler akmaya devam eder. Ve daha günü görmeden akşam olur. Sıra televizyondadır, alın size bir ekran daha. Peki bu insanlar hiç toz kaldırmadan, birbirleriyle temas etmeden hangi boyutta, hepsi birbirinin aynı hangi mekanda, yağmurmuş güneşmiş hiçbir şeyin fark etmediği hangi zaman diliminde yaşıyorlar?
Görmeden, bilmeden bir kız alırlar, hiç sormadan bilmediği bir kocaya verirler. Acaba çocuk o kızla anlaşabilecek mi? Beğenecek mi? Sevecek mi? Kız da onu isteyecek mi? Babaları, anaları işin burasını hiç düşünmüyorlar.
:D
«- Biliyor musun? -dedi - dün gece rüyamda seni gördüm. Beriki gözlerini açtı, her yanı ışıldamıştı: -Gerçekten mi? Nasıl? - Çiçeklerle dolu bir tarlada ikimiz geziyormuşuz, senin için leylak koparıyormuşum, beyazlar içindeymişsin. - Ne güzel bir rüya… Evet, çok güzel… - Otávio… - Evet…? - Sormamın sakıncası var mı? Ne zaman evleneceğiz? Bizi durduran hiçbir şey yok… Çeyiz için bilmem gerekiyor. - Sadece bunun için mi? Kızardı, onu güzelleştiren bir şey söyleyebildiği için memnundu. Beceriksizce işveli davranmaya çalıştı: -Bu ve … beklemek de istemiyorum. Çok zor. - Anlıyorum. Ama ne zaman bilmiyorum. - Peki ama neden hemen olmuyor? Karar vermelisin… Şeyden beri çok uzun zaman oldu… Birden Otávio kalktı ve şöyle dedi: - Yalan olduğunu biliyor musun? Rüyamda seni görmediğimi biliyor musun? Beriki dehşetle, solgun ona baktı. - Şaka yapıyorsun… - Hayır, ciddiyim. Rüyamda seni görmedim. - Kimi gördün? - Kimseyi. Hiç rüya görmeden öylece uyudum.»
Sayfa 76
Odette'i görmeden önce bile, hatta onu hiç göremese de, onun belirli bir anda nerede bulunacağını bilmeden, aniden karşısına çıkıvermesi ihtimalini her yerde hissederek o yörede dolaşmak ne büyük bir mutluluk olacaktı; Odette yüzünden oraya gittiği için güzelleşen şatonun bahçesi, gözünde romantik bir havaya bürünen kentin tek tek her sokağı, yoğun, yumuşacık bir günbatımıyla pembeleşen orman yolları, hepsi birbirinden farklı sayısız sığınak, kararsız beklentiler içindeki mutlu, başıboş, koşuşan yüreğini aynı anda barındıracaktı.
Sayfa 275Kitabı okudu
Reklam
Belki gideceği yerden bir daha hiç dönemezdi. Seyranı görmeden ölmek ölümden de beterdi. Portakal kokuları, Seyranın güneş kokusu elle tutulacak gibiydi.
AYKIRI NASİHAT
Siz çalışın, kazanın; bürokratlar savursun Milletlerin vekilleri viski, şarap devirsin Güdücüler ülkeyi soysun kuşa çevirsin Soygun vurgun, talanı hiç görmeden göçünüz Hem tasarruf yapınız, hem israftan kaçınız (?)
Sayfa 110Kitabı okudu
Hayrın karşısında şerri görmeden, tatlının yanında acıyı tatmadan, saadetin yanında elemi çekmeden o imtihanın kıymeti kalır mıydı hiç?
Mülteci
her yabancı kişi başka bir ülkede kalma hakkına sahiptir. “Barışçıl hareket ettiği sürece", düşmanca muamele görmeden orada kalabilir. Kant'a göre, hiç kimsenin “dünyanın bir yerinde bulunmaya, bir diğerinden daha fazla hakkı” yoktur. Misafirperverlik ütopik bir mefhum değil, aklın zorladığı bir fikirdir
Güzel olan ne ki, güzel deyip duruyorum. Güzeli hiç görmeden, yanında durmadan, hep güzellik yaratmış insanlar olduğunu seziyorum. Güzellik onunla temasa geçmek değil, o olsun ve yaşayabilsin diye çirkinliğe de çirkinleşmeye de rıza göstermek herhalde; hatta talip olmak herhalde. Biz talip değiliz, talih arıyoruz sadece, biz dediğim ben ve bana benzemeyenler. Çünkü ben kendime benzemeyen bir ömür sürdüm. Bu ömür aslında bana, benim olamayışıma benzedi.
Sayfa 65 - İletişimKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.