Yine incelemeye önce yazarından başlamak doğru olacak.
Jane Austen, İngiliz bir yazar. İlk dönemlerde soylularla ilgili eleştiri tarzında roman yazan bir yazar idi. Daha sonraki dönemlerinde kadınların evlilikteki yeri, evlilikte bağlılık nedeni ile ilgili araştırmalar yapmıştır. Genel anlamda edebiyatta duygusal romanları eleştiren ve edebiyata reel
Kitabı elime alıyor ve Palto’dan ne çıkacak düşüncesi ile başlıyorum okumaya.
Karşılaştığım hikâye kahramanının sıradanlığı, hiç beklemediğim bir şekilde beni öykünün içine çekiyor. Kitap, güçlü ve bi o kadarda edebi bir anlatıma sahip. Ana karakterin ve karakterlerin ruh halleri, düşünceleri ve hissiyatları zihnimin ekranında çok net bir
İncelemeye nerden ve nasıl başlasam bilemedim. Çünkü incelemeye başlangıç yapmak zor geliyor bana. Meseleye nerden ve nasıl başlasam diye beyin hücrelerimi adeta falakaya yatıyorum. Zaten bu kitabı bitirdiğim andan beri bir şeyler yazma isteğim var ama nasıl yazacağıma dair bir fikrim yoktu. Hatta dikkat ettiniz mi bilmiyorum, gece Fareler ve
Bir ortamda arkadaşlarınız ile oturuyorsunuz, masada dönen sohbet, yemek, içmek, araba, zenginlik vs.gibi konular. Ve sizin içinizde ise dünya, gezegenler, evren, ruh, kader, mantık gibi kökeni varoluşsal meselelere dayanan sorular ve sohbet etme isteği var. İşte tam bu noktada karşınızda bulunan arkadaşınız; bütün psikoloji üzerine kurulu
"Bizim kalemimizin yönünü, hayatımız çizmiştir ; ondan böyle acı, keskin, buruk, gözyaşlı ; hatta gülmecemiz bile..." Aziz Nesin'in Anıları(S.239)
Sürgünün anıları, birkaç aydır kah Ulucami yakınından geçerken(bkz.Hafız Aziz anısı) göz kırpıyor, kah gecenin bir saatinde dar sokaklarda sessizce yürürken " Hülasa bu koskoca Bursa
Eserimizi anlamak için öncelikle Orwell'ın siyasi görüşünü ve toplumsal tespitlerini anlamakta fayda var.
O halde gelin önce eserin konusunu daha sonra yazarımızın bakış açısını irdeleyelim.
Wigan İskelesi Yolu eseri iki bölümden oluşmaktadır.
1-Kapitalizm sisteminde ezilen proletarya sınıfı
2-Sosyalizm üzerine eleştiri ve çözüm
İhsan Oktay Onar'ın bu muhteşem kitabında tek eksik olan bir sözlük. Bu kitap kelime dağarcığınızı geliştiriyor...
İhsan bey'in bu kadar kelimeyi nasıl öğrendiğini merak ediyorum doğrusu. Bir elimde kitap, Bir elimde tablet. Tableti sözlük olarak kullanıyorum. Şu an itibari ile 10 sayfalık bir sözlüğüm oldu. Bu sebeple bu kitabı bitirmek öyle
Beowulf gibi bu da edebiyat dersim için parça parça okuduğum, incelediğim ve açık konuşmak gerekirse, başımı ağrıtan bir kitaptı. Bütün olarak ilk okuyuşumdu, keyif alarak okudum ve incelememi paylaşma vakti geldi.
Chaucer İngiliz edebiyatında Rönesans'ın öncülerindendir. Önceki çağın edebiyatındaki karamsarlık Chaucer'da yoktur, olamaz da çünkü
Jack London’dan okuduğum üçüncü kitap oldu. Bu inceleme boyunca sürekli
Demiryolu Serserileri demek yerine orijinal adı olan Yol’u kullanacağım ben.
Jack London’ın eserlerinde her zaman bir şey uğruna verilen bir mücadele vardır. Bu mücadele bazen hayata, bazen insanın
Molière 1622 doğumludur. Fakat dramatik altyapıya sahip oyunlarıyla ünlenen Shakespeare'in aksine Moliere, dünya edebiyatına birbirinden değerli komedyalar armağan
“Bırak olmasın mezar taşımız,
bir okul bahçesine gömsünler bizi çocuklar koşsun üzerimizde,”
"Bir gün neden? diye soruverir kendi kendine. Benim üstünlüğüm ne? neden Hıristiyan çocuklar dinlerini kendileri seçmedikleri için, cehennem ateşinde yansınlar?
Bir halkı diğerinden üstün kılan, bir şehirden imkanlar bakımından diğerini ayıran ne?
“Şehrin üzerinde bir sis vardı”
Bu sis fiziksel gerçekliğinin dışında adalet sistemi üzerindeki kara bulutlar gibiydi. Aynı zamanda toplumsal ve bireysel olarak insan davranışlarına da yansımıştı. İngiltere çok büyük ve güçlü görünüyordu, oysa hem gökyüzünde hem de insanların ruhunda bir karamsarlık hakimdi.
Kasvetli Ev,