Daha önceden bu kitap için yazdığım bir inceleme yazısıydı. İncelemeden ziyade kitabın bende bıraktığı izlenimleri dile getirmeye çalıştım. Burada paylaştığım ilk inceleme de bu oluyor ayrıca. Keyifli okumalar.
Günümüz insanı türlü dertlerin, sıkıntıların, belaların pençesinde çırpınmaktadır ve çırpındıkça da kurtulacağı yerde daha da derine
Türk edebiyatının son dönem yazarlarından Beşir Ayvazoğlu, Güller Kitabı ile bizleri kültürümüzün uzun ince ve çiçeklerle bezeli yollarında zevkli bir yolculuğa çıkarıyor.
Hem bir araştırmacı hassasiyeti hem de bir edebiyatçı zerafetiyle ile yazılmış olan kitap, kültür tarihimiz açısından ortaya konmuş önemli bir eserdir. Çiçeklerden yola
Sanki 4.5 milyar yaşındaymışım da yani dünyanın var oluşundan beri yaşıyormuşum da ölemiyor muşum gibi hissediyorum. Dinazorların var oluşunu, yok oluşunu, kıtaların tek bir toprak parçasıyken ayrıldığını, tekerleğin icadını, ateşin icadını, avcı - toplayıcılığı, Bereketli Hilal'de ilk tarımın yapıldığını, tarımla beraber insanların yerleşik
HAYAL KIRIKLIKLARI
Genç Werther’i okuyanların intihar ederek öldüğüne şahit olan bu dünya, Huzursuzluğun Kitabı’nı okuduktan sonra intihar edenlerle karşılaşmamışsa, bu işte bir terslik var demektir.
Şimdinin taş kesilmiş saydam duvarının içinden geçen ellerimiz, geçmişe kök salmış bir ağaç gibi sızlarken, ‘’Asla bir geleceğe sahip olmamış
Yaresten 'e yeniden teşekkür ederim. Kitap kesinlikle okunmaya ve üzerine konuşmaya değer. Ben de bugün üzerine konuşmayı deneyeceğim dilim döndüğünce ve zihnim yettiğince. Tabi bir taraftan ürkmüyor değilim; bu adamlar kendilerinden bahsettiğimi duyup üzerime atılabilir ve bana görülmedik işkenceler
Şairin okuduğum ikinci kitabı.
Şiirleri tedavi olarak gördüğüm şu günlerde ilaç gibi geldi.
Kelime seçimleri, kendine has üslubuyla okunması gereken şairlerin başını çekiyor.
"Oyuncaklarım sevgisizlikten öldü." (s. 163)
Aklıma
Yusuf Hayaloğlu'nu getirdi. Hani diyor ya: "Bir muhabbet kuşum vardı, o da yalnızlıktan öldü." Ne çok
“Siyasal bağımsızlık, adlî, ekonomik ve malî hayatımızı yok etmeye ve sonucunda yaşama hakkımızı ortadan kaldırmaya yönelmiş <Sevr Antlaşması> bizce YOKTUR!”
Mustafa Kemal Atatürk (1921 - Atatürk’ün S.D.I1I, s. 16-17)
*
Uyarı: *Spoiler olma ihtimali olduğu iddia edilen bilgiler olabilir. Bunu kabul ederek
TÜKENMEZ BİR KİTAP, ÇIKMAZ BİR SOKAK, MELANKOLİK HÜZÜNLER
youtube.com/watch?v=zz1ZzqM...
Raif abiyi çok üzdünüz,vaktinden evvel yaşlandırdınız . Neydi bu adamcağızın suçu günahı ? Madonna sen de kürkünü alıp gider misin artık ! Sevmek istedi bu adam be, sevdi sevdi sevdi. Sobada yakılacak öyküydü bu ne diye milletin diline
Yarın tam 1 yıl olacak büyük deprem için.
Evet,zaman sahiden çok hızlı geçiyor.
Ama o zamanlar 1 saniye bile 1 asra bedeldi.
Alışılmıyor, böyle bir şeye alışamayız.
Ülkemiz deprem bölgesi böyle şeyler olacak elbet.
Olacak ama an be an yaşayana sormak lazım,hissedene,gözlerine,yüreklerine korkudan endişeden,değil uyku yemek bile yiyemeyenlere sormak lazım...
Herkese sormak lazım aslında.Dolaylı yoldan bile ülkemizin her insanı etkilendi. Sevdiklerimizi kaybettik hâlâ daha dün gibi. Burnumuzun direği sızlıyor...
Hayat devam ediyor tabii gülüyoruz,eğleniyoruz vs ama nasıl devam ediyor sormak lazım. Bir şeyler yaşanıyor ve geçip gidiyor. Her zaman böyle olmuştur.
99 depremi gibi çok büyük bir deprem ama hayat devam etti acısı ile ve tatlısı ile.
Bu demek olmuyor ki insanlar unuttu,anlık bir üzüntü ile gerekeni yaptılar ve bitti. Çoğu insan hatta herkes hâlâ yaşıyor o anı ve anları... Sadece insanlar her şeye rağmen devam etmeyi(!)öğrendiler. Kimseyi sen niye paylaşım yapmadın, yardım etmedin vs gibi söylemler ile suçlamamak gerekiyor. Kimin ne yaptığını bilemeyiz. Çoğu kişi sosyal medyadan duyururken kimileri de sessiz sedasız halleder ve böyle hassas bir zamanda daha da gerilmeye ve sinirleri yıpratmaya mahâl vermemek gerekiyor.
Ülkemiz deprem bölgesi bir daha yaşamayalım demek ütopik bir şey olur.
Beni merak ediyorsanız bu resimden bana bakın.
dropbox.com/s/josp2eiqbczyc...
Üzerimde duran küllük, yeşile çalan taşlı çakmak ve yarım bırakılmış bir Maltepe sigarasından ibaret. Gerisi alabildiğine toz, toprak. Unuttular bizi, işe yarar yanlarımızı söküp bir boş tarlaya çektiler hurdamızı. Şimdi kurda kuşa yuva
Her aşk bir dehşet doğururdu Münevver, sen de beni doğurdun.
Ben bu hayatta hep azalmayı öğrendim,eksilmeyi öğrendim böyle parça parça azalarak bitmeyi öğrendim.
Hayat acımasız olunca hayatın karşısında köşesine çekilip dayak yiyen insanlar ya katil olur ya ölü.
Sırf bu yüzden sırtıma "ben ıslah ediciyim"yazdırdım hem de İbranice.
Çünkü bana atılan, göğsüme kafama isabet eden taşları toplayıp biriktirdim.
Oysa onları toplarken canımın acısına nasıl ağlıyordum görmeliydin.
Ama insanlar artık benim de taşlarımın olduğunu unuttu,sineye çekmek cümlesini attım zihnimden.
Artık biri için veya bir şeyler için boyun eğip susamazdım,zarar karşılıklıdır dedim kendi kendime.
Saçlarım çok yoruldu Münevver.
Şimdi eğer konuşabilseydin bana kadın haklarından, özgürlükten ve yarana neden merhem olmadığımdan bahsederdin,ama insan bazı şeyleri seçemiyor.
Hem direksiyonda Allah varsa hayatına nasıl yön verebilir ki insan ?
Gerçi bu yüzyıl kadere de pek inanmıyor.
Uyanır uyanmaz sana bunca şeyi neden yaptığımı sorgulayacaksın muhtemelen.
Ama uyanmana izin verir miyim bilmiyorum Münevver.
*Simurg bir gece yarısı Çin ülkesinde göründü.
*O ülkeye kanadından bir tüy düştü; bütün şehirler birbirine değdi..
* Herkes o tüyden başka çeşit bir nakış, bir resim elde etti. O nakışlardan birini gören, bir çeşit iş tuttu, bir çeşit işe girişti.
*Kanadının tüyündeki o nakış görünmeseydi âlemde bu kavga, bu gürültü olmazdı.