Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kısaca İnce Memed
"Ne yapalım kader böyle imiş. Hatçeyi de öldürdüm, anamı da... Ben de dağlara düştüm. Köylüyü de, işte böyle perperişan koydum. Zulüm altında inleyip duruyorlar. Benden önce herkes kendi halinde yaşayıp gidiyordu. Ben olmaz olayım. Ben batayım."
Sayfa 192 - Toros YayınlarıKitabı okuyor
Kader bir mevsime bağlı mı Bir yan beyaz bir yan yeşil İşte ortasında sapsarı bir ömür
Reklam
Bir hikayenin nerede bittiğini bilmek önemlidir. İnsanlar işte bu­nu bilemezler; hikayenin nerede bittiğini. Çoğu zaman bilemez­ler... Bütün yıkımların, mutsuzlukların, üzüntülerin esrarı burada­dır. İnsanların hayatlarını hikayeler yönetir aslında. Onlar, kendi­leri ya da kaderleri yönetir zannederler. Kader denilen şey, inan­dığımız hikayelerin şaşmaz seyridir yalnızca. Duydukları, dinle­dikleri, gördükleri, okudukları, inandıkları hikayelerin şaşmaz seyri... Hayatlarını hikayelere benzetmeye çalıştıkları için mutsuz olurlar. Hikayelere inanırlar çünkü. Hikayeleri hayatın kendisi zannederler. Bütün hayatımız hikayelerle kuşatılmışken, inanma­yıp da ne yapsın zavallıcıklar? Bütün kutsal kitaplar bile hikaye­lerle doludur. Tanrı yeryüzüne hikaye biçiminde görünmüştür."
işte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, omzumuza dokunmak için elini çoktan uzatmıştır, bizlerse hala, geçti gitti, gösteri bitti, yine aynı hikaye, diye homurdanıp dururuz.
"Düğünlerine kadar kader arkadaşlarımız, sanki bir parça bizimdi. O parçayı vermek gibi geliyordu bize o düğünlerde olmak: 'Al bakalım damat bey, sana anılarla bir güzel inşa edilmiş sağlam bir bina teslim ediyorum. Bahçesinde en nadide çiçekler. Belki hiç bilmeyeceğin sırları olacak o bahçenin ama sen yine de gözün gibi bak. Zorla açmaya kalkma kilitli duran hiçbir kapıyı. Kendiliğinden sana açılacaktır o kapılar. Toz tutmasına izin verme pencerelerinin. Duvarlarını örümcek ağları kaplamasın. İşin zor kısma sana düşüyor. Sen koruyacaksın bu binayı güneşten, yağmurdan ve örümcek tutacak her türlü karanlıktan. Yüzünde gülümseme var ya işte o hiç eksik olmasın. O gülümseme güven veriyor şimdi bana. Al, bir parçamı veriyorum sana."
“İn­san­la­rı öl­dü­ren ka­der, on­la­rı gö­re­bil­me­miz ve göz­le­ri­mi­zi bu ce­set­ler­le dol­du­ra­bil­me­miz için bi­zi de so­rum­lu kı­lı­yor. Kor­ku, alı­şı­lagel­miş kor­ku, ka­çış de­ğil. İn­san, ger­çe­ği kav­ra­dı­ğı için uta­nı­yor – iş­te ger­çek önü­müz­de: Her ce­set sen, ben ya da biz ola­bi­li­riz. Ara­da hiç fark yok. Eğer ya­şı­yor­sak, bu­nu bir baş­ka­sı­nın kir­le­til­miş ce­se­di­ne borç­lu­yuz. Bu ne­den­le her sa­vaş bir iç sa­vaş­tır. Her şe­hit, ya­şa­yan can­lı­ya ben­zer ve on­dan ölü­mü­nün he­sa­bı­nı so­rar.”
Reklam
İnsana yeni bir hayat anlamı getirme ödevi ile karşı karşıya kalmıştır Batı. Yani, hal diliyle insanlık Batıya bunu söylemektedir ve: “Dünyaya hâkim olmak istedin. Pekâlâ, işte oldun. O halde, kader senden, hepimizin asgari mutluluğu veya hiç olmazsa hayatın yaşanmaya değer olduğunu kabul edebilmemiz için yeni bir inanç, varoluş, yorum ve anlamı istemektedir. Bu sorumluluğa hevesli olan sendin. Bunu sen kendin yüklendin. Şimdi cevap ver bakalım” demektedir.
İnsan öyle bir şey yaşar ki kalbini bırak, ruhu paramparça olur. Ağlayamaz da kahrolur. Güçlü dahi gözükemez, işte bu yorgunluğun tarifi yoktur
Mefistofeles : ( Faust'un uzun cübbesi içinde) " Alay et sen akıl ve bilimle İnsanın en üstün gücüyle Bırak da göz alıcı, büyü kokan yapıtlardan Güçlü kılsın seni yalancı ruh. O zaman elimdesin işte Kader ona bir akıl verdi, Zapt edilemeyen hep ileri atılan, Ve aceleci arayışları yüzünden Yeryüzünün sevinçlerini kaçırdı gözünden. Çekeyim onu vahşi hayatın içinden, Sığ anlamsızlıklara, Çırpınmalı o, donakalmalı, yapışmalı, Ve doyumsuzluğu karşısında Yiyecek ve içecekler doymak bilmeyen dudaklar önünde uçuşmalı; Boşuna yalvaracaktır can bulmak için, Ve kendini şeytana bırakmış olmasa bile, Mutlaka yok olup gidecek! "
Sayfa 80 - İthaki yayınevi,Kitabı okudu
ne kadar az şey vardı üstelik onlar da imkânsız ve hepi topu küçük bir parça yontulmuş... gövdeden kök yok orada ve insan bir ağaçtır gerçekte. |
Sayfa 56
Reklam
Zerrelerden mürekkeb bir parça toprak, her bir çiçekli ve meyveli nebatatın neşv ü nemasına menşe olabilir bir kâseyi o zerreciklerden doldursan bütün dünyadaki her nevi çiçek ve meyveli nebatatın tohumcukları ki o tohumcuklar hayvanatın nutfeleri gibi ayrı ayrı şeyler değil, nutfeler bir su olduğu gibi o tohumlar da karbon, azot, müvellidü'l-mâ, müvellidü'l-humuzadan mürekkeb, mahiyetçe birbirinin misli, keyfiyetçe birbirinden ayrı, yalnız kader kalemiyle sırf manevî olarak aslının programı tevdi edilmiş. İşte o tohumları nöbetle o kâseye koysak her biri hârika cihazatıyla, eşkâl ve vaziyetiyle zuhur edeceğini, vuku bulmuş gibi inanırsın. Eğer o zerreler her bir şeyin her bir hal ve vaziyetini bilen ve her şeye (ona) lâyık vücudu ve vücudun levazımatını vermeye kadîr ve kudretine nisbeten her şey kemal-i suhuletle musahhar olan bir zatın memuru ve emirber bir vazifedarı olmazlarsa, o toprağın her bir zerresinde, ya bütün çiçekli ve meyvedarların adedince manevî fabrikalar ve matbaalar içinde bulunması lâzım gelir ki o cihazatları ve eşkâlleri birbirinden uzak ve birbirinden ayrı mevcudat-ı muhtelifeye menşe olabilsin. Veya bütün o mevcudata muhit bir ilim ve bütün onların teşkilatına muktedir olacak bir kudret vermek lâzımdır. Tâ bütün onların teşkilatına medar olsun.
“ Böyleydi işte hayat: Kaza vardı, talih vardı aşk vardı; yalnızlık vardı, neşe vardı; kader vardı, bir ışık, bir ölüm ama belli belirsiz bir mutluluk da vardı; unutmamak gerekiyordu bunları.”
Sayfa 213 - YKYKitabı okudu
İnsan öyle bir şey yaşar ki, kalbini bırak, ruhu paramparça olur. Ağlayamaz da kahrolur. Güçlü dahi gözükemez, işte bu yorgunluğun tarifi yoktur.
elbet bir gün kader yüzüme güler; işte o zamana kadar kederle bekleyeceğim.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.