Tevhid iki kısımdır. Mesela, nasıl ki bir çarşıya ve bir şehre büyük bir zatın mütenevvi malları gelse iki çeşitle onun malı olduğu bilinir. Biri; icmalî, âmiyanedir ki "Bu kadar azîm mal, ondan başka kimsenin haddi değil ki sahip olabilsin." Fakat böyle âmî bir adamın nezaretinde çok hırsızlık olabilir. Parçalarına çok adamlar sahip çıkabilir. İkinci çeşit odur ki her denk üzerinde yazıyı okur, her bir top üstünde turrayı tanır, her bir ilan üstünde mührünü bilir bir surette "Her şey o zatındır." der. İşte şu halde her bir şey, o zatı manen gösterir.
Aynen öyle de tevhid dahi iki çeşittir:
Biri: Tevhid-i âmî ve zâhirîdir ki "Cenab-ı Hak birdir, şeriki naziri yoktur, bu kâinat onundur."
İkincisi: Tevhid-i hakikidir ki her şey üstünde sikke-i kudretini ve hâtem-i rububiyetini ve nakş-ı kalemini görmekle doğrudan doğruya her şeyden onun nuruna karşı bir pencere açıp onun birliğine ve her şey onun dest-i kudretinden çıktığına ve uluhiyetinde ve rububiyetinde ve mülkünde hiçbir vechile, hiçbir şeriki ve muîni olmadığına, şuhuda yakın bir yakîn ile tasdik edip iman getirmektir ve bir nevi huzur‑u daimî elde etmektir.
Kur'an'ın bir i'caz-ı manevîsiyle, her şeyde bir pencere-i marifet açmış; bir senelik işi bir saatte görür gibi Kur'an'a mahsus bir sırrı anlamıştır ki bu dehşetli zamanda hadsiz ehl-i inadın hücumlarına karşı mağlup olmayıp galebe etmiş.
Siz de çekilin bir pencere önüne, bakın gökyüzüne, bakın sokağa, bakın insanlara, çıkın dolaşın yollarda, caddelerde.Her şey geçip gidecek Her şey " yok " olacak…
O halde kadınların ilgili ve iyi, erkeklerinse vahşi bir yaradılışa sahip olduğunu düşünenlere katılmadığınızı söyleyebilir miyiz?
İki düşünceye de karşı çıkmak zorundayım, çünkü mantıken kuşkulu ve ahlaken beni çok rahatsız ediyor. Erkekler vahşi yaradılışlı demeye başladığınız anda aslında "Haydi beyler" diyorsunuz. Bir bahane bu. "Kadınlar ilgili, öyleyse onları evde bırakalım." Yaptığımız tek şey duvarları daha da yükseltmek. Duvarlarda kapılar açmak her zaman geri dönüp durduğum bir imge. Yazar olarak yapmam gereken herhangi bir iş varsa o da olabildiğince çok kapı, pencere açmak ve onları açık bırakmak. Ev ancak böyle havalanır
Ursula K. Le Guin
Kayseri dönüşü Ankara'da uzun süre yatalak kalmam, Orhan'la ikide birde görüşmeme engel olmuyordu.
Yapı halinde bulunan yeni Meclis karşısında, caddenin karşı yakasında, iyice çukurda, bir yönü sokağa, bir yönü küçük dereye ve bayıra bakan Mecdi Bey Apartmanının bodrum katında oturuyorduk. Evden öte bozkır başlıyordu. Bizi görmeye gelen dostlar apartmanın kaygan basamaklarını inip, kapımızın zilini çalıyorlardı sık sık. Orhan Veli ise pencereden inmeyi yeğliyordu... Neden olmasın, her yiğidin bir yoğurt yiyişi yok mu? Orhan arka bayırı koşarak iner, yarış atı gibi dere hendeğini atlar, pencere kapalıysa upuzun parmağını tık tık cama vurarak Karagöz seslenişiyle geldiğini haber verirdi. Cam açılınca, upuzun leylek bacağını kolaylıkla içeri sarkıtıp, kendini odada bulurdu. Bu kendine özgü eve giriş yöntemi, Orhan'ın terbiyeden yana kusurlu olabileceğini düşündürmesin size. Orhan kadar terbiyeli kişi pek az gelmiştir yeryüzüne. Tam zamanında gelmesini, tam zamanında gitmesini bilirdi, tüy gibi hafif.
Var olsunlar yine bu akşam
Şereflendirdi şairler masamızı
Kurduk mehtaba karşı çilingir soframızı
Akşam yine akşam
Ve başta Ahmet Haşim Bey
Yorgun gözlerinde melâl ü gam
Bir yanda Cahit Sıtkı
İlk sevgiliyi almış Beşiktaş'tan
Sesleniyor Abbas'a
-Haydi Abbas vakit tamam
Karşısında Veli'nin oğlu Garip Orhan Veli
Yine tarifsiz kederler
Birbirimizi duyuyor muyuz?
Sözleri değil, cümleleri değil, ağır aksak ağzımızdan çıkan bütün o kelimeleri değil, insanlığımızın dile gelmeyen çağrılarını duyuyor muyuz?
Hiç konuşmazken, hiçbir şey söylemezken, hiç ses çıkarmazken, ne anlıyoruz birbirimizden?
Bugüne kadar en fazla ne kadar uzaga gidebildik bir başkasıyla? En fazla ne kadar
Sahih ve sağlam bir imandan söz edebilmek için, her bir şey de O'nun kudretinin damgasını, rububiyetinin mührünü görmek, doğrudan doğruya her şeyde O'nun nuruna karşı bir pencere açıp O'nun birliğine ve her şeyin O'nun Kudret elinden çıktığına şahitlik etmek, O'nun uluhiyetinde ve rububiyetinde ve mülkünde hiçbir veçhie hiçbir ortağı ve yardımcısı olmadığını tasdik edip iman getirmek ve O'nun huzurunda olduğumuzun şuuru yaşıyor olmak gerekmektedir.
Daha yataktan kalkamadım.
****↓↓
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları
bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir
resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse
de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte
sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim
asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
******
Bana acımayın. Ben kötüyüm; sizlere karşı kötü duygular besledim içimden.
Kadere karşı mücadele etmeli ya da ölüp gitmeli. Hayatın ıstıraplarına direnmek hayatı trajediye dönüştürmektir; bu ıstırapları kabul etmek ise onları dehşete dönüştürür.