"Malınızdan mülkünüzden verdiğinizde pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız. Gerçekten vermek kendinden vermektir.
Çünkü mal mülk, bir gün gerekeceği endişesiyle alıkoyup sakladığınız şeylerden başka nedir?"
Aileler, evladlarını hakikaten sevmiş, sahiplenmiş olsalardı en önce onların kalbi ihtiyaçlarını önemserler, onlara hayatlarının en mühim tercihini yaparken sadece rehber olurlardı. Onların yerine tercih yapmazlar, sanki mal alım satımı gibi tek bir kritere göre evlatlarını teslim etmezlerdi. Bugün şahit oluyoruz ki, kendi kalbinin ihtiyacına göre istediğini seçmeyen ve sadece maddiyat üzerine te'sis edilen birliktelikler yuva olmaktan uzak ve pek çoğu bitmektedir. Ne zaman ki kalp, karakter maddiyatın önüne geçip, maddiyat kafi seviyede talep edildiği vakit, insanlar yuva sahip olup mesud ve bahtiyar olabileceklerdir
Mal mülk sahibi olmak isteyen ona vasıl olur, yuva olmaktan mahrum kalır. Lakin bir gönüle, karaktere, tamamlanışa talip olan ise mesud ve bahtiyar olur. Çünkü insan insanın sevgi ve alakasına muhtaçtır dedi sevmeyi bilen bir gönül sahibi.
Mal mülk sevdasından çoktan vazgeçtik.
Ne baş eğdik,
Ne omuzlarda gezdik.
Şu köhne dünyanın zevkine karşı,
Tomurcuk gül gibi,
Güldükte geçtik!..
(SADİ ŞİRAZİ)
Sakin, anlaşılır hatta kitaptan bahsetmeyi de başaracağım bir inceleme yazmak istiyorum. Yaşadıklarımı anlatsam , şu oldu, bu oldu diye izaha çalışsam da biliyorum ki yine de anlaşılır olamayacağım. Onlarca kez ölmem gerekirdi Fiziken defalarca kez rahatsızlıklar ile mücadele etmiş olsam da ruhumun gücüne binlerce kez minnettarım.
İnsan,
Kadın hamile;
bebek erkekmiş.
Herkes mutlu,
bebek doğdu.
Amcalara gösterildi,
amcalarda büyük bir sevinç.
Dünyanın en gerekli organını gördüler çünkü (?)
Bebek terledi çırılçıplak
Peyami Safa denilince birçoğumuzun aklına ortaokul ve lise yıllarında okuduğumuz “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” gelir. Bir de dizi filmi çevrilen “Fatih Harbiye” adlı romanı. Onun “Matmazel Noraliya'nın Koltuğu" ve “
Yalnızız” gibi dünya klasikleri arasında yer alabilecek eserleri ise maalesef daha az tanınıyor. Ben onun adının, bu eserlerindeki
Ey, Oğul! Gençsin. Uslanmış ömrün 21.yüzyılın ilk çeyreğine denk geldi. Aklını formatlayan, zamanın hakim doğruları. Sen sen ol, alâkalı delillerin bütününe vakıf olmadığında, aklının çıkarımlarına güvenme. Her daim gerekli, velâkin yeterli değildir akıl.
Ey, Oğul! Herşeyi anlamaya kalkan, öfkeden ölmeyi göze alır derler. Bilesin ki, akılla
...yarın korkusuyla yaşamaya devam edip, alanını terk edememek, başkaldıramamak kişinin özgürlüğüne vurulan en derin ketlerden birisidir. İtaat bekliyorsan fakirleştir, kafalarına buyruk yaşamalarını istemiyorsan sadece ölmemeleri için yetecek kadar tayın ver...
Yukarıdaki cümleyi kitap arasına işlerken henüz tam olarak neyle karşılaşacağımı
Sel, sayfa sayısı olarak okunması kolay bir kitap ama içeriği bakımından acılar barındırdığı için ben tek seferde okumadım. Bir ailenin sel felaketiyle başa çıkmaya çalışması anlatılıyor.
Varlıklı bir aileden kız istemek için gelen bir adamdan bahsederek başlıyor kitabımız. Birbirine sevgiyle bağlı olan bir aile ve mahsulün iyi olacağına dair düşüncelerin bir anda suya batma hikayesi.
Bana göre yazarlar çoğu zaman sadece bir olayı anlatmaya çalışmaz. Altta yatan başka bir anlam hep vardır. Belki de bu kitaptan çıkarabileceğimiz anlam, mal mülk suya kapılıp gitse de insan ölürken elinde kalan tek şeyi sevgidir. Bunu neden dediğimi kitabın sonunda anlayacağınızı düşünüyorum.
Ne güzel demişler sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz