Memleket halkının en kalabalık ve asıl kesiminin kültürden yoksun bırakılması, bir cinayettir. Bu, devletin kendi kendini yıkması, yağma etmesi demektir.
"Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri hatıraları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan, her yeri, her şeyi severek öleceklerdir.”
Başka türlü birşey benim istediğim.
Ne ağaca benzer, ne buluta benzer.
Burası gibi değil gideceğim memleket,
Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava.
Nerde görüklerim, nerde o beklediğim kız,
Rengi başka, tadı başka...
MEMLEKET İSTERİM
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
“Bak bu toprağın tarihinde en yüceltilen şey hayatta kalmaktır biliyor musun Ali! Pusuculuk, kurnazlık, ikiyüzlülük… Bunlar hep hayatta kalmanın bu kadar değerli olmasından dolayıdır. Bazıları kendini feda eder, ötekiler de izler, bekler ki yangın geçsin, yananlar yansın, memleket onlara kalsın! Tarihe bakınca…”
"Fatih ha... Fatihe bak!" diye mırıldandı Muhittin. "Hiçbir fatihin bu kadar sefil, inançsız, zavallı ve yeni olabileceğini düşünmemiştim. Herhalde çağdaş fatih bu olmalı... Çağdaş fatih! Zavallı fatih çağdaş, ama yaşadığı memleket çağdaş değil ki..."