Bu incelemeyi okuyun çünkü ağır incittiniz yüreğimi!
Bir kitaba başlamadan önce o kitabı okuyanların düşüncelerini merak eder, kitabın sayfasına girer bakarım. Nitekim bu kitap için de öyle yaptım. Öyle güzel düşünce ve alıntılar vardı ki hemen okumaya başladım eseri. Ama o da ne! Okuduktan sonra fark ettim ki kitaba ait diye paylaşılan
Fedailerin Kalesi Alamut kitabı hariç pek meşhur olabilmesine vesile kitabı da işin aslı yoktur. Tüm edebi ağırlığını ve araştırmalarını bu kitabın üzerine vermiş ve harika bir eserin oluşmasını sağlamıştır.
Hani bitmesini istemediğiniz güzel şeyler vardır.
Doya doya vakit geçirmek istersiniz ya.
Hani bitmesin diye çabalarsınız...
Bu eseri ben de bu hislerle bitirdim.
Tabi bir yandan büyük merak içerisinde, diğer yandan da keşke bitmese diye diye okudum.
Bu ikilemi yaşarken bir de baktım ki kitap bitivermiş.,
Bu kısımdan sonrası spoiler
"Uç yabankazı uç, arkadaşlarına yetiş! Diye derin bir iç geçirdi. Elveda Gülsarı! dedi. Elveda! (Bu inceleme, romanın içeriğine dair detaylı bilgi içerir!)
Veda etmeyi beceremeyenler sınıfındanım. Gideceksem susarak giderim, geri dönülemez sözler söylemekten korkarım hep, belki de vedaları becerememem bundandır. “Elveda Gülsarı”yı yeniden
Şu günlerde 1K’da “kadına şiddet” kapsamında öyle güzel şeyler okunuyor ki, bu farkındalığın kıvılcımlarını atan ve güzel bir etkinlik başlatan
Adem Bey’e ve O’nu destekleyen herkese teşekkür ediyorum. Ben bu etkinliğe sadece “İstanbul Sözleşmesi” ile katıldım, çünkü diğer kitapları okuyacak ve kaldırabilecek gücü kendimde görmedim. Çünkü
Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Kitabın dili oldukça yalın ve anlaşılırdı. Kitabın konusu ve ismine baktığımızda salt bir sistem, düzen eleştirisi yapacak diye düşünüyoruz. Gerçekten de öyle yapıyor. Eleştirileri genelde Almanya üzerine ve Alman anayasası, televizyonları, gazeteleri, eğitim sistemleri üzerine yapmış. Tabii bu demek değildir ki biz
Bu kitap ne ciddi kavgaların, ne büyük ve yaygın sıkıntıların, ne de ezilen insanların romanıdır; bu kitap, mustarip bir ruhun iç çekişlerinin romanıdır. Sizlere hizmetten şeref duyan yayınevimiz iftiharla sunar: Tutunamayanlar.
Anlatmaya Selim'den mi, Turgut'dan mı ya da anlaşılmayan milyonlardan mı başlasam; bilemedim. Ama en doğrusu Selim
Kitaba başlamadan önce -ki bu benim aynı zamanda yazarla tanışma kitabımdır- Alemdağ'ın Doğu Anadolu coğrafyasına ait bir dağ olduğunu zannettim. Ancak kitabın daha ilk sayfasında şaşırdım, meğer İstanbul'un meşhur caddesi olan Alemdağ'mış. Zaten kitabın tamamında İstanbul'a ait izler vardı. Örneğin defalarca gittiğim Çilek Sokak'ı Abasıyanık'tan
Ayfer Tunç’dan okuduğum ilk kitap (Yok üçüncü oldu galiba). Ama en farklısı (Aslında Evvelotel de farklıydı) Olsun en güzeli ama (Öyle mi gerçekten?) Göreceli (Değil aslında)
Soldan soldan, sağdan sağdan bir okuma yaptım çoğunluk gibi ben de. Gün be gün takip ettim Bay E. ve Suzan (Aslında Ekmel ve Derya, ama spoiler vermek istemiyorum). Bana
Sevgi ve şiddetin kaynağı nedir? İnsan kurt mudur, koyun mudur? Ölümü sevenlerle(nekrofiller) yaşamı sevenler(biyofiller) arasında temel bir ayrım yapılabilir mi? Hepimiz nekrofil, narsist ya da ensest özellikleri içimizde mi taşıyoruz? Hitler gibi yıkım insanlarının nasıl değerlendirmesi gerekir? İnsan özgür müdür? Erichh Fromm okumak ayrıcalık
Psikoloji alanında tanınmış bir öğretim görevlisi ve yazar olan Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu‘nun ve bir öğretmen olan Arif Beyin iç çatışmalarına psikolojik yöntemlerle çözüm bulma çabalarını konu almış eserde.
Kitabın içerisinde yer alan karakterlerden yazarın kendisi, gerçekte de olduğu gibi algılama, öğrenme, psikoloji ve iletişim konularında uzman ve tanınmış bir öğretim görevlisi; Arif Bey ise mutsuz, kendini aptal gibi hisseden, ne istediğini bilmeyen, yalnız, kendisini kaybolmuş hisseden bir sınıf öğretmenidir. İki karakterin tanışmalarından sonra kitap içerisindeki konular yazar ve Arif Bey arasında Arif Bey’in soruları ve yazarın; hayatı, psikolojiyi, toplumu, felsefeyi, iletişim ve insan ilişkilerini konu edinen cevaplarıyla, soru-cevap ve diyalog şeklinde kaleme alınmış.
Doğan Cüceloğlu, insanı kendisiyle, çevresiyle ve yaşadığı toplumla yumuşak hareketlerle yüzleştirmiş. Diğer kişisel-gelişim, psikoloji kitapları gibi yüze vurarak değil. Bu nedenle kitabın okunması daha rahat ve iç açıcı olmuştu fakat kitapta o kadar çok "Savaşçı" ve "Mış gibi yapmak" kelimeleri geçiyor ki bi noktadan sonra gına gelmeye başladı.
Savaşçı kitabı bize varoluş nedenlerimizi bulma, hayattaki amacımızın ne olduğu konusunda yol gösterici bir eser olduğunu düşünüyorum.
Hayat boyu yaptığımız davranışlar hakkında sorduğumuz neden ve niçin sorularını cevaplayabileceğimiz çok önemli bir eser olduğunu söyleyebilirim.
Keyifli okumalar...