Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Efrasiyab

Anlatıcı, yani öyküyü anlatan kişi ve yazar, yani öyküyü yazan kişi, birbirine eş tutulamaz.
Reklam
Bu mevlide gidenler mi haklıdır, o salonda dans edenler mi?
Çöl burada başlıyor işte. Sosyal çöl, kültürel çöl. Devrim günlerinin ve kaçışın heyecanı yerini sessizliğe, boşluğa, önemli bir şeye hatta belki de tarihe tanıklık ettiğimiz duygusuna kapıldığımız günlere duyduğumuz özleme, memleket özlemine, aile ve arkadaş özlemine bırakıyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hayır, sadece yazmayı başlattın, istedin ki dil, kendi hayatını yaşasın.
Reklam
“Ayşe hanım, sen bir öykü yazdın mı yakınlarda?” Boş boş bakınca izah ettim. “Hikaye yani?”
Sayfa 104Kitabı okudu
Değişmeyen tek şey gelenek faşisti sanat lordları. Çatal dilli şairler, eski beyinler, sizi de değiştirmeli. Hayatın kendisinden beslenen bir şiir yükselmeli burçlarımızda.
Uzun zamandır düşünüyordum bu gürbüz, bu al yanaklı, bu başarıyı asla ıskalamayan halleriyle insanın şurasına şurasına basan erkekleri nasıl anlatmalı diye.
Sayfa 38
Edebiyat, bütünüyle geçmişimizdir, kendi yaşamadığımız anılarımızla da geçmişimizdir. Bir vasiyettir bize. Ya da geriye doğru verdiğimiz bir namus sözü.
Ortasınıfın en büyük özelliği, ufak bir aykırılıkta, bir gecikmede, dünyanın kendisine karşı bir suikasta giriştiğini sanacak kadar dünyayı kendi malı bellemesi. Şu insanlar, motorcuların hakkını savunmak gerekse dünyayı ayağa kaldırabilirler ama temelde, ünlü hikâyedeki kontes’e benziyorlar. Hani emektar arabacısını tiyatronun kapısında karda tirtir titrer bekletip oyundaki arabacı için gözyaşı döken kontese. Evet, genel olarak arabacılar olabilir ama bir arabacı değil, o arabacı hiç değil, onların bindiği motorun motorcusu daha hiç değil. Kışın, temiz, sıcak evlerindeki rahatlığı denizin ortasına kadar getirmek, hiç ıslanmamak, hiç sarsılmamak, hiç zora koşulmamak dileğindeler.
Reklam
Edebiyatçılarla yazarlar arasındaki ayrımı sık sık konuşuyoruz Füsun Altıok’la. Kesin tanımlar yapamadık daha, değer sınıflandırmasından da kaçınıyoruz, yalnız, yazması gerektiği ya da yazılması gereken şeyleri yazanlara “yazar”, bir tür aşk’la, tutkuyla yazanlara, yazmayı bir ikame olarak kullanmayanlara edebiyatçı diyebiliriz.
Öylesine yoğun bir konuşmaya dalmışız ki yanıbaşımızda bize filtreli sigaralar sunarak söyleşiye katılmaya çabalayan yalnız bir memuru görmemişiz. Gülsen söyledi. Üzüldüm elbet, yalnız başına rakı içen bir memurla nasıl konuşulmaz?
Saçma’yı keşfeden, sıfır’ı bulan doğu halkı değil miyiz? Yurdumuzsa dağlı, Asyalı, yalnız ayaklarını azıcık Akdeniz’e sokmuş.
Büyük şairlerin sezgileri güçlüdür diyor Serhat hoca, Tanrı onların kulaklarına fısıldar gerçeği. Ama gerçekler çok acıtıyor hocam, kalanlar acı çeker, anılarla teselli bulmaya çalışır, hayat onları oyalar.
Olurda başında gergin gergin beklediğinizi bir fark ederse, inat eder kaynamaz. Çaktırmadan kenara çekilip yemeği hazırlamakla meşgul olmalı, hiç çay içmeyecekmiş gibi yapmalısınız. Göz ucuyla dahi bakmamalısınız. İşte o zaman çayın demlenmek için yanıp tutuşarak fokurdayışını İşitebilirsiniz.
Oysa bize kötü hava kehanetinde bulunan kişiye karşı kin ve nefretle dolar taşarız.
Reklam
Edebiyat, özünde daha yüksek düzeyde bir insanlık uğruna verilen kavgadır; bu amaç doğrultusunda edebiyat, var olan üzerinde bir araştırmadır ve serinkanlı kuşkunun erdeminden yoksun herhangi bir araştırmanın hiçbir değeri yoktur.
Sayfa 31
Babalarımız için Niş, İstanbul kadar yakındı. Biz eğer Vardar’ı, Trablus’u, Girit’i ve Medine’yi bırakırsak, Türk milleti yaşayamaz sanıyorduk.
Çoğu insan ideallerini ve hayallerini ömürleri boyunca izledikleri yolda parça parça bırakır. Ama kimse bunu isteyerek yapmaz, savaşmaya çalışırlar… Dönüp ardına bakan yaşlı bir insan, nedenini bilmeden vazgeçtiği hayallerinin Kalıntılarından, olmak istediği ya da olabilecekken olamadığın şeylerin doğurduğu umutsuzluklardan oluşan büyük bir mezarlıktan başka bir şey görmez sonuçta. İnsanların kendi yollarını seçtiğini ileri süren düşünce ne kadar da yanlış. İnsan yüzlerce yol seçebilir. Ancak bunlar çıkmaz sokaklardan başka bir şey değildir.
Yalnızlık mı? Gerçeği söylemek gerekirse yalnızlık tek başına olmak değildir. Düşünceler yalnız insanlara her zaman eşlik eder. Çare bulunamayan yalnızlık başka bir şeydir. Gerçek yalnızlık, kişinin karşısındakinin bakışlarında kendini gösteren yalnızlıktır. Var olduğumu başkalarının sayesinde anladığımı sık sık söyledim. Tamamıyla, Kesinlikle, çaresizce yalnız olduğumu da yine başkaları sayesinde anladım.
Batıl inançlı insanları severim. Çünkü yeryüzünde o kadar çok açıklanmamış şey var ki, onları esrarengiz olarak kabullenmek, açıklamaya çalışmaktan daha iyidir. Hayaleti ermişten daha çok severim: Hayalet eğlencelidir.
Reklam
Ne diye alışılagelmişe tutunup yapışıp kalmak ki?
Sayfa 520
Sürekli başeğenin, insanların dünyasında sevilmediğini atalarımız çoktan öğrenmiş.
Hiçbir gerçeği göremeyen kişiler günlük olayların tümünü nerden öğrenirler böyle eksiksiz?
İnsanın bir şeylere sahip olması çok riskli; bir arabaya, bir çift ayakkabıya, bir paket sigaraya. Yeterli şey Yok, arabalar yetersiz, ayakkabılar yetersiz, sigaralar yetersiz. İnsan çok, mal az. Olan şeyler dolaşıma girmeli, böylece herkes mutlu olma fırsatı bulabilir.
Sayfa 119Kitabı okudu
Hem hatırlamak hem de düşünmek mi? Fakat cehennem dedikleri bu değilse nedir?
Sayfa 48
Böylesi durumlarda ya ıslık çalardım ya da Yanımda birileri varmış da, ona seslenirmişim gibi, bağırır çağırırdım adını ki, ormanda sesim yankılansın, bana geri dönsündü. Böylece kendi sesimden ödünç yürekler alırdım.
Reklam
Bey analar
“Nerede olursanız olun, söyleyecek bir sözünüz olsun. Söz haysiyettir. Hayat ise bir aynadır. Söze, hayata girmeyen kendini göremez. Her insan dünyaya bir kez gelir, kendisi için gelir, kendisi için görür. Yollar bitmez tükenmez ömürlerin tekrarından ibarettir. Her yolun sonu olduğu gibi öykülerin, masalların da sonu vardır. Anlatanın diline, dinleyenin kulağına sağlık,” derlerdi.
Memlekette zaten, toprak ağalarının yanı sıra, kültür ağaları da hüküm sürmüyor muydu?