Bir Nasreddin Hoca Hayranı:
ABD'nin 28. başkanı Woodrow Wilson
ABD'nin 28. başkanı Woodrow Wilson'in, Nasreddin Hoca fıkralarını sık sık ABD'nin üst düzey yetkililerine anlattığı biliniyor. Özellikle anlattigi ise “Kuyuya Düsen Ay" fikrasidir. Fikra şöyle:
Bir gece Nasreddin Hoca evinin bahçesindeki kuyudan su almaya gider. Kuyuda ayın yansımasını görünce hanımına "kadın kadın, bana çabuk bir kanca getir, yoksa ay boğulup ölecek" diye bağırır. Hanımı kancayı getirir. Nasreddin Hoca kancayı kuyuya atar, çeker de çeker, ancak kuyudaki taşlardan birisine takılan kanca gelmez.
Ayın ağırlığından kancanın gelmediğini düşünen Hoca, "Galiba ayi tuttum" der. Hoca, kancanın ipini daha da guçlü çekince sonunda ip kopar, Hoca da sırt üstü düşüverir. Bu sırada gökyüzündeki ayı görünce sevinçle "Çok uğraştım ama zavallı ayı da kurtardım" der.
Wilson'in "Kuyuya Düsen Ay" fıkrasını, I. Dünya Savaşı sonrası düzenlenen Paris Barış Konferansı’nda dünyayı kurtarma ve barışı sağlamak çabalarını tarif etmek için söylediği biliniyor.
Pek çoğumuz "nasılsın" sorusunu alelâde bir şekilde kullanıyoruz. Laf olsun diye soruyoruz, bir derde derman olma niyetimiz yok.
İmam Gazali'ye sormuşlar;
Efendim, " sorgu münafığı olmayın " demişsiniz, bu ne demektir?
Şu demektir; Dert etmeyeceği halde "nasılsın?" diye sormak, münafıklıkta bir mertebedir.
Hoca Nasreddin merhuma "nasılsın" diye sormuşlar ya hani.
"Hinliğine soruyorsan iyiyim demiş ama dostluğuna soruyorsan uzun mesele."
Allah meydân-ı imtihan olan şu dâr-ı dünya'da derdimizle dertlenecek samimi dostlar nasip etsin, amîn.
Dâr-i beka'da Sıratı geçerek iyilerden olma duası ile...
-ALINTI
O topraktan öğrenip kitapsız bilendir
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhat’tır,
Kerem’dir
ve Keloğlan’dır
Yol görünür onun garip serine,
Analar, babalar umudu keser,
Kahpe felek ona eder oyunu.
Çarşamba’yı sel alır, bir yâr sever el alır
Kanadı kırılır çöllerde kalır,
Ölmeden mezara koyarlar onu...
Nâzım Hikmet
Şimdiki Çocuklar Harika , Aziz Nesin'den okuduğum ilk kitap. Son olmamasını umut ediyorum.
Kitap, Ahmet ve Zeynep adındaki ilkokul öğrencilerinin birbirlerine yaşadıklarını anlattıkları mektuplardan oluşuyor. Çocuk gözünden büyüklere bakılıyor. Çocuklar, anne babalarını, öğretmenlerini, büyüklerini eleştiriyorlar. Kendilerine öğüt veren büyüklerin aslında onları eleştirdikleri şeyleri bizzat kendilerinin yaptığını komik bir şekilde anlatıyorlar.
Aziz Nesin bu kitabı yazarken kolay gibi görünen çok zor bir işi başarmış. Büyük olarak çocuk gözünden büyüklere bakabilmiş. Bunu da hem güldürüp hem düşündürerek mizahı kullanarak yapmış. Nasreddin Hoca fıkraları gibi... Bu yüzden kitabı okurken çok eğlendim.
Bazen de Hababam Sınıfı izliyormuş gibi hissettim. Özellikle sınıfa müfettişin geldiği diyaloglar pek çoğumuzun hatırlayacağı sahneyi hatırlattı. İzlemek isteyenler için:
( youtu.be/sutTAoFsOx8 )
Kitabı tüm anne, baba ve öğretmenler okumalı bence. Gülmek eğlenmek isteyenler için de okumalarını şiddetle tavsiye ederim. Ben okurken çok eğlendim :) Eser, beni en çok güldüren kitaplardan biri olarak yerini aldı.
Kitabı öneren
Emre Bulut 'a çok teşekkür ediyorum.
Ben de gülmek isteyenlere, bu kitaba ek olarak kitap önereyim:
Leyla ile Mecnun
Sizin de eklemek istediğiniz kitaplar varsa yoruma ekleyebilirsiniz. Bu aralar biraz gülmeye ihtiyacımız var. Herkese keyifli okumalar diliyorum.
Dedikoduya elverişli bir durum ortaya çıktığında, halk bunu çeşitli yorumlarla, ilave yalanlarla genişletir. Alabildiğine dedikodu yapar ve bu yayılır.” anlamına gelen ‘Elin ağzı torba değil ki büzesin’ sözünün nereden çıktığını merak ediyor musunuz?
Bu sözü Nasreddin Hoca söylemiştir. 🙂
Hoca’nın sözü kullandığı fıkra şöyledir:
Nasreddin Hoca oğlunu okulundan alırken eşekle gelmiş. Oğluyla eşeğin üzerinde evin yolunu tutmuşlar. Aradan zaman geçmiş. Bir grup insan önlerine çıkmış. İçlerinden biri;
-“Hoca ayıp değil mi, eşek o kadar yükü nasıl taşısın?”
Hoca da oğlunu eşekten indirip yoluna devam etmiş. Aradan zaman geçmiş bir insan;
– “Ayıp hoca ayıp. Küçücük çocuk yürütülür mü?”
Hoca çocuğu eşeğe oturtmuş. Kendi yoluna devam etmiş. Aradan yine zaman geçmiş birisi;
– “Bu zamane çocukları böyle işte, ihtiyar babaları yürür kendileri eşeğe biner.”
Bu söz çocuğun ağrına gider ve eşekten iner, ikisi de yayan giderler. Oradan gevezenin birisi:
– “Enayilere bakın eşek önde gidiyor bunlar yayan.”
Bunun üzerine Nasreddin Hoca:
– “Görüyorsun ya oğlum, elin ağzı torba değil ki büzesin.” 🕊️
#alıntı
Mikail Bayram, bu eserinde bizlere, bir tarafta Anadolu'daki fikir hareketlerinden birisinin öncülerinden ve tasavvufi düşünceleri ile bir döneme damga vurmuş Mevlana ile bir tarafta tarihimizde Ahi Teşkilatı'nın kurucusu olarak yer etmiş Ahi Evren arasındaki siyasi, dini, sosyal mücadeleyi ele alıyor. Tabularınızın yıkılmasına hazır
Sinan Yağmur ile Gaziantep te bir AVM de tesadüfen tanışma fırsatı buldum. İmza günü vardı.
Ravza'nın Yıldızları-1 serisini satın aldım. Çoğu kitabı zaten kitaplığımda mevcut. Kısa bir hasbihal ettik. Samimi bir adam. Sevdim. Bilindiği üzere 2010 senesinde Türkiye nin en çok kitap satan yazarı ve en çok satılan kitabın yazarı o. Ego zerresi görmedim. Ünlülerle
Millet olarak kuvvetli bir okuryazarlık kültürüne sahip olmadığımız aşikar. Zira ortalık üniversite mezunu olduğu halde kendini ifade edemeyen insanlarla dolu maalesef. Şöyle kendimize dışarıdan bakarak bir öz eleştiri yaparsak, görülen şey modaya uymuş bir okuryazar profiline sahip olduğumuzdur. Yani ne demek bu? Amacın; ne okuduğunu bilmek,
O topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir
Ferhat'tır
Kerem'dir
ve Keloğlan'dır
Yol görünür onun garip serine,
Arkadaşlarından biri Hoca ya sorar: “Hoca, dünya kaç metre?”
Tam o sırada bir cenaze geçiyormuş yanlarından. Hoca onu göstererek:
“Ona sor! Bak, ölçmüş biçmiş, gidiyor!..”
Çok istiyorum Nâzım Hikmet'in özyaşamını yazmayı. Yıllardır çalışıyorum bu konuda. Adını "Türkiye Şarkısı" koyacağım. Şarkı, "çağırı”dan türemiş Türkçe bir sözcüktür. Nâzım, durmadan dünyayı dolanan bir Türkiye şarkısıdır. Rüzgârda renkli ipek kordelalar gibi dünyanın çevresinde çırpınarak dolanıp uçuşan bikaç Türkiye şarkımız var; biri gülen şarkımız Nasreddin Hoca'dır, biri de hep hep hep özlem şarkısı olan Nâzım Hikmet: Yurda özlem, mutluluğa özlem, yarına özlem, geleceğe özlem... Yalnız özlem değil, Nâzım hem özlem hem umut şarkısıdır.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
SON PİŞMANLIK NEYE YARAR HER ŞEYİN BİR BEDELİ VAR
Sitede "Uçurtma avcısı "nı okumayan bir kaç kişiden biri de ben kalmıştım sanırım .
Elime aldım ve bitirene kadar bırakamadım…Boğazımda bir yumruk, okumadım yaşadım. Sanki başıma bir darbe almış gibi sersemlediğim zamanlar oldu. Bir haftada bir ömür
Tarihe Geçen Hazırcevaplar...
Eserin ismine bakıp yalnızca hazırcevaplar yer alıyor diye düşünülmesin. Eser farklı alanlarda yer alan insanların hayatından kısa kesitler, insanlık tarihine katkıları, onların sözleri, şiirleri ve nükteli cevapları olmak üzere birçok farklı yönü kapsıyor.
Bu isimler alanlarına göre gruplandırılmış.
İlk grup bilim
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “hiç kimseyim.”
Dudak bükülüp önemsenmediğini görünce,
sormuş Hoca: “Sen kimsin?”
“Mutasarrıf”ım demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasreddin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam…
“Daha sonra?..” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp “Hiiiç.” Demiş
“Daha niye kabarıyorsun be adam, demiş Hoca..
ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım.