Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hepsi son nefesini vermiş, sen hariç, sen bile tamamen değil. Gözlerindeki ilâhî ışık hariç, Göğe çevrili gözlerindeki ruh hariç. Onları gördüm ben, dünyaya bedeldiler benim için Onları gördüm ben, saatlerce baktım onlara. Onları gördüm sadece ay batana kadar, Ne çılgın gönül hikâyeleri yazılı; uzanıyor Görünür, billur, kutsal gezegenlerde. Ne karanlık bir ızdırap! Ama nasıl da yüce bir ümit! Nasıl da sessiz ve dingin bir gurur denizi! Nasıl da cüretli bir hırs! Ama nasıl da derin, Nasıl da dipsiz bir hacim aşk için!
Yeşilçam Sineması
Bu kitapta toplumsal iktidarın duygular alanındaki hareketini Türk sinemasında takip etmeye çalışıyorum. Bizi biz yapan, kendimiz üzerine düşünmenin ve kurduğumuz hayallerin sınırlarını çizen, bizi ev ve ulus fikrinin eşiğine bırakarak mutlu sona kavuşturan hikâyelerin gücünün, toplumsal iktidarla duygular evreni arasındaki sıkı fıkı ilişkinin
Sayfa 11 - Metis Yayınları
Reklam
''Ne büyük bir felaketti gönlün hiç yaşlanmaması! Çünkü, gönül yaşlanmayınca, düşleri, düşünceleri de değişmiyordu. Ve insan ancak rüyada, düşüncelerde hür ve ölümsüzdü. Düşleriyle o, gökyüzüne çıkıyor, denizlerin dibine inebiliyordu, insanın yüceliği, ölünceye kadar hayatla ilgili düşünüp düşleme-sindedir. Ama ölüm buna hiç aldırmaz, hiç bırakmaz insanın peşini, insanın yaşaması, düş ve düşüncelerinin çok yüce, zekasının çok parlak olması umurunda değildir ölümün. O, bütün bunlarla alay eder ve insanı bırakmaz. Niçin böyledir? Dünya niçin böyle kurulmuş? Deniz Kızı bir rüya imiş, hayalmiş... Varsın olsun, ama devam etsin, bu dünyada olduğu gibi öbür dünyada da devam etsin, sonsuza kadar sürüp gitsin...'' Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
Yolculuk
I O zamanlar gökyüzü biçilmiş buğday kokardı Çiğnenmiş üzüm, mısır püskülü, bostan yaprağı Toprak kokardı insan emeğiyle yoğrulmuş. Rüzgâr serin sesli konuğuydu evlerin Bulutlardan ağaçlardan saçlardan süzülen Bir dirim duygusuyla doldururdu odaları Yağmur ikinci adıydı akşamların Günün yorgunluğu üzerine dökülen Bir düş inceliğinde
Sayfa 115 - 1985/86Kitabı okudu
öyle bir yere git ki herkese karışasın, herkese yabancı olasın, hepsi seni aşina bilsin, kendinle olasın, o büyük benliğini tanımadığında gönül bağlılığı ve ihtiyaç rezaletine düşmeyesin, düşüşlerin dayanağı olasın, ruhuna bilinmeyen yüce zevkleri dökeyim, sevgi ve aşk zevkinden daha büyük zevkler, düşünme zevki... bu ticaret kokan viranelerdeki düşünce zevki değil! uçma zevki; ama tavuğun uçması değil; şahinin, meleğin uçması... meltemin hafif ve temiz özgürlüğü... sen birkaç güzel, yüce ve değerli düşünce dışında hiçbir düşüncenin ulaşamadığı o zirveye düşüncelerin uçuşunun anlamını biliyor musun? tembel, ağır, aşağılık ve kaba anlayışların bulaşmadığı şeyleri anlamanın ne kadar sıcak ve güzel tadı vardır! hayır, biliyorsun, şimdi tadını almaya başladın, kendine bak, şimdiki kendine, birkaç ay önceki kendine. bir müddet öncesine kadar sana yetenlerle aynı idiniz, sözleriniz birbirini tamamlıyordu, doyuyordunuz, neşeleniyordunuz, sonunda hoşnutluk ve huzur içinde evine dönüyordun. birkaç dakika bu sözleri ve bu duyguları düşünüyor ve uyuyordun, ne kadar rahat ve sakin...
Sayfa 445
''Ne büyük bir felaketti gönlün hiç yaşlanmaması! Çünkü, gönül yaşlanmayınca, düşleri, düşünceleri de değişmiyordu. Ve insan ancak rüyada, düşüncelerde hür ve ölümsüzdü. Düşleriyle o, gökyüzüne çıkıyor, denizlerin dibine inebiliyordu, insanın yüceliği, ölünceye kadar hayatla ilgili düşünüp düşlemesindedir. Ama ölüm buna hiç aldırmaz, hiç bırakmaz insanın peşini, insanın yaşaması, düş ve düşüncelerinin çok yüce, zekasının çok parlak olması umurunda değildir ölümün. O, bütün bunlarla alay eder ve insanı bırakmaz. Niçin böyledir? Dünya niçin böyle kurulmuş? Deniz Kızı bir rüya imiş, hayalmiş... Varsın olsun, ama devam etsin, bu dünyada olduğu gibi öbür dünyada da devam etsin, sonsuza kadar sürüp gitsin...
Deniz Kıyısında Koşan Ala KöpekKitabı okudu
Reklam
İlk deyişi Kara Ozan söylüyordu: Ötüken’in erleri Bilir benim gücümü. Kopuzumun mızrabı Aratmaz kılıcımı. Kara Ozan! Seninle Aşık atan Çuçu mu?
Kendine Ait Bir Oda
"Sizden sorumluluklarınızı unutmamanızı,daha soylu ve daha ruhsal olmanızı rica ediyorum;size ne çok şeyin size bağlı olduğunu ve gelecek üzerinde ne kadar etkili olabilceğinizi hatırlatmak istiyorum. Ama düşünüyorum da,bu uyarıları gönül rahatlığıyla karşı cinse bırakabiliriz; onlar söz söyleme sanatında bende n çok daha etkin oldukları için,bunu benden daha iyi yapabilirler ve bugüne kadar yapmışlardır da.. Ben kendi zihnimin altının üstüne getirsem de,yoldaşlık,eşitlik ve dünyayı daha yüce amaçlara yöneltme konusunda hiçbir soylu düşünceye rastlayamıyor ve kendimi kısa ve sıradan bir şekilde,insanın kendisi gibi olmasının diğer ve her şeyden daha önemli olduğunu,söylerken buluyorum. Kulağınıza daha övgü dolu gelecekse eğer, size başka insanları etkilemeyi hayal etmekten vazgeçin,diyebilirim. Her şeyi kendi özünde nasılsa,o şekilde görün."
Sayfa 136 - Koridor YayınlarıKitabı okudu
Beni zaman kuşatmış, mekan kelepçelemiş; Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş. ..Perde perde veralar, ışık başka, nur başka; Bir anlık visal başka, kesiksiz huzur başka. Renk, koku, ses ve sekil, ötelerden haberci; Hayat mi bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci? Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi? Fezada dipsiz sukut, duyulmazın sesi mi? Rabcim, Rabbim, Yüce Rab, alemlerin Rabbi, sen! Sana yönelsin diye icada eden kalbi, sen! Senden uzaklık ata$, sana yakınlık ateş$! Azap var mi alemde fikir çilesine eş? Yasamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor? Çilesiz suratlara tüküresim geliyor! Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum; Ölen oluyor, bense olumu yasıyorum! Sonsuzu nasıl bulsun, pösteki sayan deli? Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli? Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır; Belki de benliğinden kaçabilene hazır. Hatıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül! Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül! O visal, can sendeyken canini etmek feda; Elveda toprak, güneş, anne ve yar elveda!
Uzza, Taştan Olan Sen Gittin Artık Kanlı Canlı, Sakallı Putlarımız Var...
Evet, telaffuz etmeden önce dikkatle tartmalı sözcükleri. Yoksa kendi ağırlığınca günahları tartılır mizanda. Bu "mizan" da ne demekse. Hiç duymamıştım. Sonra Kureyş'ten Muhammed adında biri çıktı, Allah'ın bizden yüce olduğunu söylemeye, yaymaya başladı. O'na eş koşulamayacağımızı, mahşer gününde mizan kurulup herkesin bu dünyada işlediklerinin tartılacağını, Allah'ı bir sayanların, yalnızca O'na kulluk edenlerin cennete, bize tapan, bize kurban kesenlerin cehenneme gideceklerini vaat etti durdu. İnsanoğlu öldükten sonra, bedeni toprak olduktan sonra dirilmesi mümkünmüş gibi. Bize gelince, biz başkayız. Onlar gelir geçer, biz bu dağlar durdukça, bu güneş tepemizde parladıkça kalırız. Muhammed'in ağzından bal akıyormuş diyorlar. Onu dinleyen bizden yüz çeviriyormuş. Yalan! Ben Kureyş'i bilirim. Bizden başkasına gönül indirmez onlar. Muhammed'in ağzından o güne dek hiç duyulmamış, büyülü sözcükler dökülüyormuş, öyle diyorlar. o da şair olmasın!
Sayfa 51 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Sevgili, güzellik ayı, yüzünden ziyalanmakta; güzellik, çene çukurundan şeref bulmakta. Acaba bizim hiç bir yere dağılmayan, ancak sende olan düşüncemizle senin dağınık zülfün ne vakit bir araya gelecek; ne vakit bu muradımıza erişeceğiz? Dudağa gelmiş can, seni görmek dileğinde. Geriye mi dönsün, çıksın mı; fermanın nedir ? Bizim yanımıza uğrayınca eteğini topraktan, kandan sakın. Çünkü bu yolda birçok kurbanların var! Dostlar, gönül, sırrını faş ediyor. Aman, sevgiliye haber verin, merhamet etsin de ben de kurtulayım, siz de kurtulun! Gözünün hüküm sürdüğü devirde hiç kimse zâhitlikten faydalanmadı, herkes, o gözlere âşık oldu. Sarhoş gözlerinin de zahitlik satmaması, âşıklara bakması daha iyi. Uykulara bulanmış bahtımız galiba uyanacak. Çünkü parlak yüzün, bahtımızın gözüne su serpti! Yanağından sabah rüzgârına bir deste gül yoldaş et de gönder… Belki ayağını bastığın gül bahçesinin toprağından bir koku duyarız. Ey Cem meclisinin sâkileri, zamanınızda kadehiniz şarapla dolmadı ama yine ömrünüz uzun olsun, muradınıza erişin! Ey yıldızı yüce padişahlar padişahı, Tanrı için olsun bir himmet et de yıldız gibi ben de sarayının toprağını öpeyim! Sevgili, Hafız bir dua etmekte, işit ve amin de: Dilerim, şeker saçan dudağın bize kısmet olsun! * Ey seher yeli, Yezd’lilere tarafımızdan de ki: Hakkınızı tanımayan, gözetmeyen, kişilerin başı, çevgânınızın topu olsun! * Sizden uzağız ama yine padişahınızın kuluyuz, yine sizi övmekteyiz.
Gel, gel… emel köşkü pek temelsiz. Şarap getir, ömrün yapısı yel üstüne kurulmuş. Himmetine kulum, himmetine köleyim o kişinin ki gök kubbe altında taalluk rengini kabul eden her şeyden hürdür, bağlanılabilecek her şeyden kurtulmuştur. Sana ne söyleyeyim? Dün gece sarhoş ve harap bir haldeyken meyhanede gayıp âleminin meleği, bana ne müjdeler verdi: *Bir ay yüzlüye mi gönül verdin ki? Çünkü gönül, bütün dertlerden onun sevgisiyle kurtulur, şad olur. Ey makamı Sidre olan yüce bakışlı doğan, durağın mihnetlerle dopdolu olan bu bucak değil. Sana Arşın korkuluğundan ıslık çalıyorlar. Bilmem ki bu tuzakta ne var? Ne buldun burada da buraya bu kadar yapıştın? Bir nasihat vereyim, dinle ve tut. Bu sözü tarikat pirimden duydum, ondan hatırımda kaldı. Dönek tabiatlı dünyadan ahde vefa umma. Çünkü bu kocakarı, binlerce damadın gelinidir. Dünya gamını yeme. Nasihatim hatırından çıkarma. Bu aşk nüktesini bir yol erinden duyup belledim: Tanrı tarafından verilen kısmetine razı ol, alnını kırıştırma. İhtiyar kapısını ne sana açtılar, ne bana! Gülün gülümsemesinde ahde vefa nişanesi yok. Ağla bülbül, ağla ki tam ağlanacak iş, tam feryat edüecek çağ. Ey düşük, bozuk şiirler yazan. Hafız’a neye hased ediyorsun? Şiire kabiliyet ve güzel şiir yazma tanrı vergisi.
521 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.