Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir kere düşün. Vatan ki herkesin hakkını, hayatını korurken onun korunması söz konusu olunca vatan evladını sınıra zorla gönderiyorlar. Vatan, herkesin öz annesidir. Birçok insan sağlığında sütünden, hastalığında ilacından geçinmeye çalışır. Bu vatanın her karış toprağı atalarımızın kanıyla yoğrulmuştur. Kimse üzerinde iki damla gözyaşı dökmek istemiyor. Üzerinde kırk milyon can var. Uğrunda isteyerek can verecek kırk kişiye sahip değil. Bu vatan ki, bir zamanlar kılıcının gölgesinde birkaç devlet yaşatırken, şimdi ancak birkaç devletin sayesinde kendini koruyabiliyor. Vatan... Erkeklerimizin hâlâ anlamını bilmediği kelime. Kadınlarımızsa adını dahi duymamış. İşte, kibir say, gurur say, delilik say, her ne sayarsan say... Ben o vatanı sana bana muhtaç görüyorum. Vatan, benim gibi bir asker ister. Fikrinde ne kadar umudu, gönlünde ne kadar arzusu olursa olsun, vatan adını duyar duymaz hepsi birden sabaha rast gelmiş yıldız gibi sönmüyorsa vay haline. Ve senin gibi bir anne ister ki benim gibi bir evlat yetiştirebilsin.
Sayfa 11 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bu Kara Bayram'ın babası Kara Şâli biraz saftı ama temiz adamdı. On dört yıl askerlik yaptı. Yaralandı, sakatlandı, tutsak düştü, çile çekti, Yemen, Yunan, hiç kaçmadı! Dönüp geldi. Madalya verelim gel!' diye çağırdılar, gitmedi. Kaçanlar şimdi şeref aylığı alıyor. Kendisi ölüp gitmişlerin çoluk çocuğu, karıları... Kara Şâli, 'Ben vatanım, Allah'ım için savaştım!' dedi, dönüp bakmadı. Pek sinerli savaşlar değildi o savaşlar be oğlum! Üstümüzde Allah var, her ayıbımızı gördü; şimdi de konuştuklarımızı duyuyor; bir yandan din kardeşlerimize silah çekmeyelim diye, bir yandan bıkkınlıktan, bezginlikten hep kaçtık! Cebelibereket'e kadar yirmi üç günde geldim ben. Gündüzleri bir çalının, bir dikenin dibinde saklandım, geceleri yürüdüm. Çöl köylerinden dilendiğim ekmeği günde kurutur, suda ıslatır yerdim. Dişlerimin dibinde et kalmadı be oğlum. Cebelibereket'ten bu yana da sürüne sürüne on günde kavuştum. Doğruyu ahrette mi söyleyelim, hep kaçtık! Yemen savaşları ölüm savaşlarıydı! Baban Deli Mehmet'le Pendik İskelesi'nden binmiş idik vapura. Çanakkale'de yaralandı. Selimiye'de bitlendi. Asker biti aklı karalı, sivandı kolumuza, belimize. Ben onu süpürdüm, o beni. Ben de Yunan'da yaralandım. Gene kaçacaktım. Kemal Paşa tabancasını çekti, “Kaçani kendi elimle vururum! Kariniz kızınız düşman elinde! Siz düşünmüyorsanız, ben düşünüyorum; kaçmayın!' dedi. Bir yandan aç, bir yandan çıplak, bir yandan da kurşun korkusu; atıldık düşmanın üstüne. İstersen atılma. Allaah, öldürmedi mi öldürmüyor. Bayram'ın babası Kara Şâli'yle aynı günde dönüp geldik.
Sayfa 30 - Literatür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bizim öğretmenin yeri, bir kadınla yarım düzine çocuğun yanı olmalıydı. Fakat o şimdi Vavilov'un meyhanesinde ömür tüketiyor. Ve bir de kendine bak; hamal ya da garson olmak istiyorsun. Fakat bana kalırsa, sen orduda bir asker olmalıydın; çünkü aptal değilsin, sabırlısın ve disiplini anlıyorsun. Gördüğün gibi hayat bizi iskambil kâğıdı gibi karıştırıyor ve rastgele bir yerlere düşmüş oluyoruz!
Sayfa 55 - Kent YayıncılıkKitabı okudu
Yine gece ya da sabaha karşı sayım işkencelerinden birisi… Hem de kış günü… Saat sanırım gece 01.00-02.00 gibi yataklarımızdan kaldırıldık. Birkaç saat dışarıda bekletildik ve ardından sayım ve dayak faslı… Komutan bizi teke tek coplattıracak. Askere ‘bunu döv’ emri veriyor ama asker oralı değil. Komutan emri tekrar ediyor, asker oralı değil. En sonunda asker dayanamıyor ve ‘komutanım ben bu kızları dövemem’ diyerek dövmeyi reddediyor. Komutan gözümüzün önünde çocuğu evire çevire dövmüştü ama sonra o askeri bir daha göremedik, haber de alamadık. O terörize ortamda, 12 Eylül koşullarında, asker olarak bu tutumu göstermek, gerçekten tarihe geçmesi gereken bir tavırdı diye düşünüyorum. O askere ne oldu, şimdi nerdedir, ne yapar çok merak ederim.
Sayfa 160 - Dipnot Yayınları
- asker, çabuk bu kalemin ucunu sivrilt! Weisz'in kurşun kalemini eline sıkıştırdılar. kalem, Weisz'in cebinde bilyalara çarpmaktan iyice körelmişti. as­ker, burnunu çekiştirerek kalemi tuttu. yüzü gözü gözyaşları içindeydi, ama hâlâ hazırolda duruyordu. sonra kalemin ucunu sivriltmeye koyuldu. sivriltti, sivriltti. bir yandan da, hıçkırıklarla ağlamanın ardından şimdi artık derin derin iç çekiyordu. bütün acısını, kederini, hıncını o sivriltiği Hard­tmuth marka kalemin ucuna taşıdı.
Çanakkale
1915 yılı haccına, Hindistan ulemasından bir zat da gelmişti. Bu zat hem âlim hem de derunî dünyası zengin bir Allah dostu idi. Hac’dan evvel, Resulullah’ı ziyaret için Medine-i Münevvere’ye gelmişti. Kendisiyle tanıştık, uzun sohbetler ettik. Fakat bir türlü gözünün yaşı, gönlünün kederi geçmiyordu. Bu hüznün günlerce geçmediğini görünce sebebini
Sayfa 98 - PdfKitabı okudu
Reklam
Nasip işte :)
Adamın biri bir gün dostlarıyla dertleşirken canı sıkkın bir şekilde, "Yahu arkadaşlar, benim bir derdim var. Bu zarar etmek dedikleri şey nasıl bir şey? Merak ediyorum ben. Bu yaşıma geldim, daha bir defa zarar etmedim. Bir verdim, bin aldım. On verdim, yüz aldım." demiş. Arkadaşları, "Derde bak." deyip gülmüşler. "Başka
Hapisten yeni çıkan Lumumba, Kongo tarihinin ilk özgür seçimlerini kazanmıştı ve ilk hükümetinin başında bulunuyordu, ama Belçika basını onu okuma yazma bilmez hırsız ve çılgın diye adlandırmıştı. Belçika Gizli Servisi’nin yazışmalarında Lumumba’ya verilen isim İblis’ti. CIA Başkanı Allen Dulles bu konuyla ilgili memurlarına şu talimatı gönderdi: -Lumumba ’nın devrilmesi bizim öncelikli amacımız olmalıdır. Birleşik Devletler Başkanı Dwight Eisenhower, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Home’a şöyle dedi: -Lumumba ’nın timsahlarla dolu bir nehre düşmesini arzuluyorum. Lord Home’un yanıt vermesi bir haftayı buldu: -Ondan kurtulmanın vakti geldi artık. Ve Belçika hükümetinin Afrika İşleri bakanı da bu fikir jimnastiğine kendince katkıda bulundu: -Lumumba hemen şimdi ve sonsuza dek ortadan kaldırılmalıdır. Sekiz asker ve dokuz polisin başındaki Belçikalı subaylar, 1961 yılının başlarında, en yakın iki yardımcısıyla birlikte onu kurşunladılar. Belçika Hükümeti ve onun Kongolu maşaları Mobutu ile Tshombe, bir halk ayaklanmasından korktukları için olayı örtbas ettiler. On beş gün sonra, Birleşik Devletler’in yeni başkanı John Kennedy açıklama yaptı: -Lumumba ’nın görevinin başına dönmesini kabul etmeyeceğiz. O sırada kurşunlanmış ve bir sülfürik asit fıçısının içinde erimiş halde bulunan Lumumba da görevinin başına dönmedi zaten.
Pablo Neruda (Nazım'a Bir Güz Çelengi)
Neden öldün Nazım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız şimdi Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek miyiz bir daha? Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız? Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu? Kardeşim benim,
Otobüs... Dışarda tam "okuldan kaçma havası" var. Bahar duygularımızı gıdıklıyor. Sadece tabiat değil, yaşama sevinci de çiçek açar böyle günlerde, malum. Puslu, karamsar kış ayları geride kaldığı için midir nedir, bütün sıkıntılar unutulur, "oh be dünya varmış" der insan, "hayat ne güzelkardeşim..."  Zülbiye Hanım
Sayfa 175 - Kırmızı Kedi (PDF)Kitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.