Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ama iyisi mi ben size geçen yıl tanıştığım başka birinin öyküsünü anlatayım. Çok tuhaf, sık rastlanmayan bir olay geçmişti başından. İdam edilecek öteki mahkûmlarla birlikte onu da idam sehpasına çıkarmışlar. Siyasi bir suçu nedeniyle kurşuna dizilerek idam edileceği kararı okunmuş kendisine. Yirmi dakika sonra da bağışlandığı, ölüm cezasının
Sayfa 72 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"O şimdi asker canı neler ister" S.Freud
Şu Freudcu tezi inceleyelim: "Ordular saldırganlığı körüklemek için cinsel dürtüden yararlanır. Ordu cinsel dürtüleri tavan yapmış genç erkekleri toplar. Askerlerin cinsel ilişkiye girerek tüm o basıncı azaltma fırsatlarını sınırlayarak gerilimin içeride birikmesine neden olur. Bu birikmiş basıncı yeniden yönlendirir ve askeri saldırganlık olarak dışavurumunu sağlar." Buhar makinaları da tam olarak bu yöntemle çalışır.
Reklam
Şimdi sorarım size: ..
Bir sivil her istediğini hodri meydan yapabilir mi, hangi meslekte olur böyle şeyler? Çenesini dağıtıverirler adamın. İnsan bunu askerlikte yapabilir yalnız! Görüyorsunuz ya, insanın başına vuruyor! Sivilken, borusu, ne kadar az ötmüşse asker oldu mu o kadar azıtıyor insan.”
MEHMETÇİK!...
“Bizim askerler önce geri çekilip, sonra geri gelmişler ve düşmanı kapı dışarı etmişler. O harekâtta biz de öyle yapıyorduk. Tüfeği sıkışan bir asker vardı. Düşman denizcisine taşla saldırdı. Mustafa Kemal onu bize örnek gösterdi. Şimdi bu olay tüm Türkiye’de biliniyor. Öyle sanıyorum ki, bugünlerde herkes askerlerden bu nedenle MEHMETÇİK diye söz ediyor...”
Sayfa 389Kitabı okudu
Vaktiyle büyük mutasavvıflardan birinin çok değer verdiği bir öğrencisi vardı. Hem din ilimlerinde hayli ileri bir çizgiye ulaşmıştı genç yaşta, hem de manevi olgunluk bakımından herkesten ileri bir dereceye yükselmişti. Çok sıcak bir ramazan günü bir duvar dibine oturmuş, murakabeye dalmış. Gönlünün diliyle kim bilir nerelerle konuşuyormuş?.. bu halde iken yanına mahallenin sarhoşlarından biri yaklaşır, gelir, sağına oturuverir. Sarhoşun niyeti şöyledir: ben çok günahkar bir insanım, şu zat ise hep sohbetler ediyor, gençler akın akın ona koşuyor. Onun yanında biraz oturayım da belki halinin güzelliklerinden bana da birşey yansır, biraz olsun düzelirim der. Tabii bizim derviş onun gelip yanına oturduğunu farkedince başını kaldırır, şöyle bir bakar! Sarhoştan fena halde rahatsız olmuştur, birileri onu yanında görürse ne der?.. "Nereden çıktı bu aşağılık sarhoş şimdi" diye geçirir içinden ve adamın yanından hızlıca uzaklaşır. Ne var ki o gece rüyasında üstadını görür. Hazret ona şöyle der: "YÜCE ALLAH İKİNİZİN DE GEÇMİŞİNİZİ SİLİVERDİ"..Bu demektir ki sarhoşun tüm günahları silindi, dervişin ise tüm sevapları!
Sayfa 83
İlk ve Son üç sigara
Cemal Süreya “Yakup Cemil’in Kurşuna dizilmeden hemen önce Üst üste içtiği Ömründeki ilk üç sigara...” Yakup Cemil... O güne kadar ağzıma hiç sigara koymamıştım. Ama arabada bizim zabitlerden bir tane istedim. Onca kez ölümle burun buruna yaşamış, silah, kan hayatımdan eksik olmamıştı. Ama hiç bir zaman tütüne ihtiyaç duymamıştım. Şimdi ise bayağı iyi gelmişti. Araba durdu. Ağzımda sigara olmasına rağmen ellerim cebimde indim arabadan. Bir sigara daha isteyip yaktım. Bir manga silah çatmış asker gördüm. Demek beni bekliyorlardı. Karşılarında bir kazık var. Bir de kenarda bir piyade bölüğü. Şimdiye kadar görmediğim tedbir alınmıştı benim için. Ne gereği varsa... Bir sigara daha istedim..
Sayfa 282Kitabı okudu
Reklam
Şimdi aradan 15 yıl geçti ve Saygı Öztürk bu dosyayı, bu kitabıyla yeniden açıyor. Çok da iyi ediyor. Bu inanılmaz katliam başka bir ülkede olsaydı, o ülkenin 33 silahsız asker karayolunda otobüsleri durdurulup yere indirildiğinde ve acımasızca taranıp şehit edildiğinde, çok başka olaylar yaşanırdı. Oysa biz olanları unuttuk bile!
Mustafa Kemal'in en yüksek meziyeti.
Atatürk önce asker olarak ulusuna önderlik etmek üzere - Av­rupanın Hasta Adamını yatağından kaldırıp ona yeni bir hayat ve canlılık zerkeden parlak ve ilham verici bir lider olarak - yükseldi. İlk büyük başarıları - bir ordu, bir millet ye parçalanmış imparator­luğun yıkıntılarından bir millet kurarak ve milli topraklardan istila­cıları sürerek- kahramanca üsluptaydı. Yine de Atatürk'ün gerçek büyüklüğü, bizatihi büyük olmalarına rağmen, bu başarılarda yatmaz. Onun gerçek büyüklüğü daha çok, bu kadarının yeter olduğunu, fakat yine de tek başına yeterli olmadı­ğını, askeri ödevin tamamlandığını ve pek farklı başka bir ödevin kaldığını kavramasında yatar. 1923 te onun zaferi sırasında, bir askeri komutanı daha çok şan ve şeref aramağa veya bir milliyetçi lideri yeni ihtiraslar uyandırmağa teşvik edebilecek bir çok fırsatlar vardı. O bunların hepsini reddetti ve kahramanlar arasında istisna olarak görülen bir gerçekçilik, kendini tutma ve ılımlılıkla, bu çeşit sar­hoşça maceralara karşı halkını uyardı. Bundan sonraki ödev yurt içinde idi; çünkü askeri, mali ve siyasi bütün istilacılar gittiği za­man, zaten geri olan ve şimdi uzun savaş ve iç savaş yıllarıyla daha da zayıflamış bulunan ülkenin yeniden kuruluş sorunu duruyordu. Osmanlı askeri ve muzaffer kahraman olarak Kemal Atatürk'ün bunu görebilmesi ve bunun kendisinden istediği büyük hayal gücü ve cesa­reti gösterebilmesi onun en yüksek meziyetidir.
Sayfa 302 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Otobüs... Dışarda tam "okuldan kaçma havası" var. Bahar duygularımızı gıdıklıyor. Sadece tabiat değil, yaşama sevinci de çiçek açar böyle günlerde, malum. Puslu, karamsar kış ayları geride kaldığı için midir nedir, bütün sıkıntılar unutulur, "oh be dünya varmış" der insan, "hayat ne güzelkardeşim..."  Zülbiye Hanım
Sayfa 175 - Kırmızı Kedi (PDF)Kitabı okudu
Siz Şeriat dersiniz, halbuki Şeriata muhalefet ediyorsunuz ve lekedar ediyorsunuz. Şeriatla, Kur'anla, hadîsle, hikmetle, tecrübeyle sabittir ki: Sağlam dindar, hakperest ulü'l-emre itaat farzdır. Sizin ulü'l-emriniz, üstadınız; zabitlerinizdir. Nasılki mahir mühendis, hâzık tabib bir cihette günahkâr olsalar, tıb ve hendeselerine zarar vermez. Kezalik münevverü'l-efkâr ve fenn-i harbe aşina, mektebli, hamiyetli, mü'min zabitlerinizin bir cüz'î nâmeşru hareketi için itaatınıza halel vermekle Osmanlılara, İslâmlara zulmetmeyiniz! Zira itaatsizlik yalnız bir zulüm değil, milyonlarca nüfusun hakkına bir nevi tecavüz demektir. Bilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ı tevhid-i İlahî sizin yed-i şecaatinizdedir. O yed'in kuvveti de itaat ve intizamdır. Zira bin muntazam ve mutî' asker, yüzbin başı-bozuğa mukabildir. Ne hâcet, yüz sene zarfında otuz milyon nüfusun vücuda getirmediği böyle pekçok kan döktüren inkılabları siz itaatınızla kan dökmeden yaptınız. Bunu da söylüyorum ki: Hamiyetli ve münevverü'l-fikir bir zabiti zayi' etmek, manevî kuvvetinizi zayi' etmektir. Zira şimdi hüküm-ferma, şecaat-i imaniye ve akliye ve fenniyedir. Bazan bir münevverü'l-fikir, yüze mukabildir. Ecnebiler size bu şecaatle galebeye çalışıyorlar. Yalnız şecaat-i fıtriye kâfi değil... Elhasıl: Fahr-i Âlem'in fermanını size tebliğ ediyorum ki: İtaat farzdır. Zabitinize isyan etmeyiniz. Yaşasın askerler!.. Yaşasın meşruta-i meşrua!..
Sayfa 70
Reklam
- asker, çabuk bu kalemin ucunu sivrilt! Weisz'in kurşun kalemini eline sıkıştırdılar. kalem, Weisz'in cebinde bilyalara çarpmaktan iyice körelmişti. as­ker, burnunu çekiştirerek kalemi tuttu. yüzü gözü gözyaşları içindeydi, ama hâlâ hazırolda duruyordu. sonra kalemin ucunu sivriltmeye koyuldu. sivriltti, sivriltti. bir yandan da, hıçkırıklarla ağlamanın ardından şimdi artık derin derin iç çekiyordu. bütün acısını, kederini, hıncını o sivriltiği Hard­tmuth marka kalemin ucuna taşıdı.
Zamanında asker bunu yapmış ve Mezargediği'ne karakol açmıştır ama şimdi o karakol yok artık, kapalı. Türk bayrağı gönderde dalgalanmıyor, törenle indirildi. Hemen aşağısında Tanyolu karakolu varmış, şimdi kapalı, tıpkı onun da hemen aşağısındaki Hazne karakolu gibi. Meydan teröristlere bırakılmadı elbet, başka güvenlik tedbirleri var şimdi o bölgelerde. Ama çok önemliydi bu karakollar, Mezargediği Şemdinli istikametini kapatıyorlardı. Şimdi yoklar. Acı bu bizim için, inanın bayrağı gönderden indirmek çok acı.
Sayfa 68
Takvâ nerede öğretilir? Tekvando biliyoruz, salonlarda öğreniliyor ama bu takvâ nerede öğrenilecek? İmam-Hatip’te öğretilir mi? Edebiyat Fakültesi’nde mi öğretilir. Tıp Fakültesi’nde mi öğretilir; nerede öğretilir takvâ? Takvâ tasavvufla öğrenilir. Onu öğreten ilim, tasavvuftur. Tasavvufa hücum ediyorlar. Hadi bilmeyen hücum etse neyse ne;
Sayfa 343
Pablo Neruda (Nazım'a Bir Güz Çelengi)
Neden öldün Nazım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız şimdi Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek miyiz bir daha? Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız? Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu? Kardeşim benim,
Bizim öğretmenin yeri, bir kadınla yarım düzine çocuğun yanı olmalıydı. Fakat o şimdi Vavilov'un meyhanesinde ömür tüketiyor. Ve bir de kendine bak; hamal ya da garson olmak istiyorsun. Fakat bana kalırsa, sen orduda bir asker olmalıydın; çünkü aptal değilsin, sabırlısın ve disiplini anlıyorsun. Gördüğün gibi hayat bizi iskambil kâğıdı gibi karıştırıyor ve rastgele bir yerlere düşmüş oluyoruz!
Sayfa 55 - Kent YayıncılıkKitabı okudu
1.177 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.