Ama biri de çıkar şöyle der: "Felsefe benim ne işime yarayacak, değil mi ki kader var? Tanrı her şeyi yönetiyorsa ve her şey rastlantının elindeyse, neye yarar felsefe? Ne de olsa, hem kesin olan alınyazıları değişemiyor hem de bilinmeyene karşı hiçbir şey yapılamıyor! Öte yandan, Tanrı benim düşünceme yerleşmiştir; ne yapacağıma o karar veriyor ya da kader kendi kararıma uygun hiçbir şey yapmama izin vermiyor!" Bunlardan herhangi birisi, Lucilius, ya da hepsi böyle olsa bile yine de felsefe yapması gerekir insanın. Diyelim ki kader bizi koparılmaz bağlarla bağladı veya evrenin hakemi olan Tanrı her şeyi düzenledi ya da rastlantı insanların işlerini altüst edip atıverdi; o zaman da yine felsefenin bizi koruması gerekir. Felsefe, Tanrı'ya seve seve, kadere başı dik uymamızı öğütleyecek bize. Tanrı'yı nasıl izlemeli, rastlantıya nasıl katlanmalı, işte bunları öğretecek bize. Ama şimdi, bu türden bir tartışma açmanın sırası değil burada. Eğer Tanrı egemense ya da alnımıza yazılmış bir sürü olay bizi sımsıkı bağlamışsa veya beklenmeyen oldu bittiler yönetiyorsa dünyayı, neyi değiştirmeye hakkımız kalır ki? Ben şimdi sözü yine seni uyarmaya, yüreklendirmeye getiriyorum: "Ruhunun atılımlarını gevşetme, söndürme sakın!" diye yüreklendiriyorum seni. Ruhunun bu atılımını bir davranış haline koyman için devam ettir çabanı, onu bir kalıba dök.
Sayfa 77 - jaguar kitap, çev. türkân uzel, birinci baskı, mart 2018, istanbul