Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dikkat becerimizin gitgide azalmasının öncelikle benim, sizin ya da çocuğunuzun kişisel hatası olmadığına dair kuvvetli kanıtlarla karşılaştım. Hepimize yapılan bir şey bu. Çok güçlü kuvvetler tarafından yapılan bir şey. Aralarında teknoloji devleri de var, ama onların da çok ötesine uzanıyor bu kuvvetler. Ortada sistemik bir sorun var. Aslına bakarsanız dikkatinizin üstüne günbegün asit boşaltan bir sistemin içinde yaşıyorsunuz...
Yeterince günlük rızkım var, bu nedenle bunun için zaman harcamayacağım. Esas sorun bu değil. Sorun, boğulmadan onu yutabilmekte.
Reklam
Tarz 5
Zihin sanki olası bir felaket için kaynak istifi yapmaktadır. Böylelikle Beş'ler bilgi, beceri ve kaynak toplayarak sırf kendileri için yarattıkları bölgeden gerçeği yeniden keşfetmeye çalışırlar, Sorun, zihinle bu şekilde özdeşleşmenin bizi Var Oluşumuzun desteğinden ayırması ve dünyadan uzaklaştırmasıdır. Daha da ötesi, Beş'ler yaşamak amacı ile sürekli bilgi veya beceri toplamaya odaklanırlarsa yaşamaya başlamaları giderek zorlaşacaktır. Vermek, cömert olmak korkutucu bir olay haline gelmiştir. Sanki Beş'ler “Kendim için bile yeteri kadar olmayan bir şeyi kimselere veremem. Sonra ben yoksun kalırım. Yaşamayı öğrenmek için zamana ihtiyacım var” demektedirler, Hâlbuki ne denli çalışır, öğrenir veya biriktirirlerse biriktirsinler hiçbir zaman kendilerini yaşam için hazır hissedemeyeceklerdir.
"Aklı bir kenara bırakıp insanları etkilemek için daha düşük özelliklere başvurduğumuzda daha düşük ve ucuz insanlar yaratıyoruz Josef; sorun burada yatıyor. İşe yarayan bir şey istediğini söylediğinde duyguları etkileyen bir şey istediğinden söz ediyorsun. Bu konunun uzmanları var zaten! Kim onlar? Rahipler tabii ki! Onlar insanları etkilemenin sırlarını biliyorlar! İlham veren müziklerle onları yönetip yönlendiriyor, yüksek çan kuleleri ve geniş ibadet alanlarıyla bizi cüceleştiriyor, boyun eğmeye teşvik ediyor, bize ilahi rehberlik, ölümden korunma, hatta ölümsüzlük vaat ediyorlar. Peki bunun bedeli nedir? Dini kölelik; zayıflara hürmet, eylemsizlik, bedenden, zevklerden ve bu dünyadan nefret. Hayır, bu yatıştırıcı ama insani olmayan yöntemleri kullanamayız! Akıl gücümüzü keskinleştirmenin yollarını bulmalıyız."
Başlamaya Değer Hayatlar ve Devam Etmeye Değer Hayatlar
"Yaşamaya değer hayat" ifadesi, "devam etmeye değer hayat" - buna, şimdiki zaman algısı diyelim- ve "başlamaya değer hayat" -buna da gelecek zaman algısı diyelim- arasında bir belirsizlik yaratıyor. "Devam etmeye değer hayat" ve "yaşamaya değmez hayat"yargıları var olan bir kişi için geçerli olabilir."Başlamaya değer hayat" ve "başlamaya değmeyen hayat" ise potansiyel an­lamda var olabilecek kişiler için geçerli olabilecek yargılardır. Sorun şu; birçok insan, şimdiki zaman algısını gelecek zaman vakalarına uyguladı ki bu ikisi oldukça farklıdır. Hayatı yaşamaya değmez hale getirecek engellerle, ciddi boyutlarda olsa da hayatı yaşamaya değmez hale getirmeyen engeller arasında­ ki farktan söz ederken şimdiki zaman vakaları üzerine yargı­larda bulunuyorlar. Yaşamaya değmeyecek hayatlar, devam et­meye değmeyen hayatlardır. Benzer şekilde, yaşamaya değen hayatlar, devam etmeye değen hayatlardır. Fakat sorun, daha sonra bu kavramların, gelecek zaman vakalarına uygulanması. Böylece, şimdiki zaman standartlarını kullanarak gelecek za­man vakalarıyla ilgili yargılarda bulunmaya yöneliyoruz.
Sayfa 40 - DoğuBatı YayınlarıKitabı okudu
“Dinle George, problemin o kadar içindesin ki, onu göremiyorsun bile. Sorun şu ki, bunu çok fazla kişisel olarak algılıyorsun. Birkaç adım geriye at ve bekle. Bu insanlara kişisel olarak odaklanma. Hatta onların birer ismi olduğunu bile unut. Onların karşısında durduğunda bunu düşünme. Onların yalnızca, her zaman çevrende olabilecek negatifliği temsil ettiklerinin farkına var. Önemli olan olumsuzlukla nasıl başa çıkabildiğindir.”
Reklam
"Karaboçkalar, Sobakeviçler¹, Skvoznik-Dmuhanovskiler, Derjimordalar, Tyapkin-Lyapkinler², işte bunlar, Aleko'nun, Beltov'un³, Rudin'in ve daha pek çok tipin karanlık yanıdır. Bunların oluşturduğu ortam olmadan sözünü ettiğimiz son tipler anlaşılmaz. Gogol'ün kahramanları da Rus değil midir? Aman, hem de ne Rus!
Sayfa 1128 - 1129, 1130 Yapı Kredi Yayınları
"En basit sosyal durumları bile benim için sorun haline getiren berbat bir utangaçlığım var. Konuşmaya çekiniyorum. Bu çekingenlik, yalnızlığımı daha da artırıyor."
Sorumluluk Bilinci
"Kişi ne zaman hangi ekibin üyesi olduğunu bilirse, ekibin kendisine yüklediği sorumlulukların da bilincinde olur. Sorumluluk bilinci, "biz" anlayışının temelidir ve kendini "biz"in bir üyesi olarak gören kişi ne yapması gerektiğini bilir. Kişi ekibin sorumlu bir üyesi olduğunu anladığı zaman hayatta artık sorunlar yerine çözümler üretmeye başlar. Ekibini yani "biz"ini keşfedememiş insan sorunun bir parçası olarak yaşamaya devam eder. Demek ki önce bir birey olduğunun bilincine varacaksın, sonra ekibin üyesi olduğunu görüp sorumluluk alacaksın ve kendin de dahil herkesin hayrına sorun çözmek için kolları sıvayacaksın. Bu adımlardan geçemiyorsan çözüm değil, sorun kaynağı olursun."
Bir filmde izlediğim başrol kendini şöyle ifade etmişti:
"Bu dünyada ruhlarını şeytana satmak isteyen çok insan var. Ancak sorun şu ki ruhlarını almaya gönüllü bir şeytan yok."
Reklam
Kumru'nun yürüdüğü yolun birkaç kilometre uzağında bir balık restoranındaki uzun masalardan birinde can sıkıcı bir sessizlik vardı. Uraz, Eren, Bulut, Araz ve Beste siparişlerinin gelmesini beklerken Kumru'suz pek de keyifli değillerdi. "Oğlum bak, kızdıracak bir şey mi yaptın kıza?" dedi Araz endişeyle, "Kumru böyle yapmazdı, bizi sever o." Uraz düşünceli gözlerle masaya bakmayı sürdürdü. "Bir şey yapmadım." dedi O sırada Nisan elindeki telefonu masanı altına doğru sokuşturmuş, Kumru'ya mesaj yazıyordu. "Kumruş'um bir şey mi oldu? Uraz'ın da morali bozuk. Bir sorun mu var?"
“Yüklerin en ağırı ezer bizi onun altında çökeriz, bizi yere yapıştırır bu ağırlık. (…) O halde yüklerin en ağırı aynı zamanda yaşamın sağladığı en şiddetli doyumun da imgesidir. Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o denli yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek, daha içten olur. İşi tersten ele alırsak; bir yükten mutlak biçimde yoksun olmak insanoğlunu havadan daha hafif kılar; göklere doğru kanat açar insan, bu dünyadan ve dünyasal varlığından ayrılır, yalnızca yarı yarıya gerçek olur, devinimleri önemsizleştiği ölçüde özgürleşir. Hangisini seçmeli o halde? Ağırlığı mı, hafifliği mi? (…) Yalnız bir sorun var: Hangisi olumlu; ağırlık mı, hafiflik mi? Parmenides şu karşılığı veriyordu: Hafiflik olumludur, ağırlık olumsuz.”
Arasıra kendinize küçük yalnızlık deneyimleri yaratın ve bu fırsatı iyi değerlendirin. Birkaç gün evde kendinizle başbaşa kalın, strese girmeyin, korkmayın, paniklemeyin.” of çok sıkıldım kendini başbaşa kalamayacağım, ben de bir sorun var “kaygısına girmeyin. Eskilerin dediği gibi sıkıcan iyidir çabuk çıkmaz. Sıkılmak, sizi yaratıcı olmaya zorlayacak bir motivasyondur aynı zamanda, ondan korkmayın, onu benimseyin ve sizi neye teşvik ettiğine bakın, sıkıntınızın sesini dinleyin.“ Sıkıldığınız da dizilere sarılmayın, televizyonu açmayın, telefonu elinize almayın, sosyal medyaya girmeyin, kitap okumaya kalkışmayın. Bunların hepsi sıkıntınızın sesini bastıracak olan oyalanma araçlarıdır. Kendinizle baş başa kalmaya karar verdiyseniz, gerçekten kendinizle baş başa kalın. Araya ne birini sokun ne de bir başka oyalanma aracı… Hiçbir şey yapmadan durun kendinizle… Sizi ne yönde bir yaratıma yönlendirecek bu minik yalnızlık molaları bir bakın bakalım. Zamanla bu işte ustalaştıkça emin olun daha fazla yalnız kalmak isteyeceksiniz. Çünkü kendi yolunuzu bulmuş olacaksınız. Merkezinize ulaşmayı başaracaksınız. Çoğu insan beş dakika bile bile tahammül edemiyor kendi ile yalnız kalmıyor ama etrafındaki herkesin bu tahammülü göstermesini bekliyor. Kendiyle başbaşa kalmaya çekildikten birkaç dakika sonra ya dizi izlemek istiyor, ya YouTube açıyor, ya sosyal medyaya giriyor, ya birileriyle yazışıyor, ya kitap okuyor, ya uyuyor. Bir arkadaşıyla oturup sohbet eder gibi karşılıklı koltuklara geçip oturamıyor kendisiyle…
Sayfa 116Kitabı okudu
Başarının güncel tanımlanma biçimiyle ilgili şöyle bir sorun var: İnsanlar topluma, kültüre, insanlığa sunabildikleriyle değil, kendilerine sunabildikleriyle başarılı sayılıyor.
Oturup neyin var neyim yok anlatabileceğim insanlar vardı elbet. Anlayabileceklerinden ve bir şeyler yapabilmek için çaba sarf edebileceklerinden kuşku duymadığım insanlar. Fakat onlara da sorun çıkarmak istemiyordum. Onları üzmek ve beni her gördüklerinde yeni bir sorunla karşılaşırabilecek olmanın verdiği bir sıkıntı haline sokmak beni de üzüyordu. Bu yüzden onlara da aynı iğrenç yanıtı verdim;"Hiçbir şey yok!" Böylece sahiden önemsediğim insanları kendime karşı koruyordum. Onları muhataralı bir ruhtan uzak tutuyordum. Aşkı yitirmiş zayıf bir ruhtan...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.