Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

suzansah

suzansah
@suzansah
yalvarırım beni dünyaya bulaştırmayın. #ancienthistory
"ölüler neden geri döner?" sorusuna "usulüne uygun gömülmemişlerdir de ondan," der lacan.
Reklam
yüz tane abdi ağa görürsen, yüzünü de öldür...
insan türünün diline hiç mi hiç inancım olmadığı için kompozisyon yazmak benim için soytarılığımın basit bir formuydu sadece.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
farklı gözüksek de -ikimiz de bu insan dünyasının işleme şeklinden koptuğumuz ve ikimizin de kafası karışık olduğu için- aynıydık.
belki de "tutkunun" tanımı buydu — birinin, dinleyicisinin fikirlerini görmezden gelme yeteneği.
Sayfa 39
Reklam
tüm hayatımı vicdanım tarafından rahatsız edilerek yaşadım ama aynı zamanda vicdanım sadık bir yoldaş oldu — onunla kasvetimizde oynaşırken her zaman yanımda duran sadık bir eş gibi.
Sayfa 43
insanoğlu bugün içinde yaşadığı kentleri, her gün girip çıktığı, ömrünün geçtiği evleri hiç yadırgamaz. sanki bildim bilesi vardır bunlar insanın yaşamında, sanki insanoğlu gözünü daima bir çatı altında açmıştır dünyaya. hep böyle sanılır, hep böyle düşünülür nedense. oysa çok değil, atalarımız ilk konut ve köylerini daha 10 bin yıl kadar önce kurmaya başlamışlardı, yüz binlerce yıl mağara köşelerinde barınmaya çalıştıktan sonra.
gelecek zaman zaten belirsiz ve başka dudaklarda ne kadar da sarsıcı.
ÇÜNKÜ ÖLÜM BİR ANLIKTIR, ÖLÜMCÜL BİR HASTALIKLA YAŞAMAK İSE HER ANLIK!
akdeniz'in o muazzam geçmişi hakkındaki tanıkların en güzeli, denizin kendisidir.
Reklam
bu iç denizin, taşıdığı insan tarihlerinin en eskisinden bile inanılmayacak kadar daha yaşlı olmasının ne önemi var?
bir keresinde bize kadavramızdaki pankreas kanserinin yarattığı hasarı gösteren bir profesör, "bu adam kaç yaşında?" diye sormuştu. "yetmiş dört," diye yanıt verdik. "benim yaşında," dedi profesör ve elindeki aleti bıraktığı gibi dışarı çıktı.
Sayfa 59
İnsanlık, ezelden beri birbiriyle uzlaşması mümkün olmayan dünya görüşlerine sahip bireylerin oluşturduğu farklı medeniyetlere ayrılmıştır.
İnsanlar; bulgular, sayılar veya denklemlerden ziyade anlatılır üzerinden düşünür.
Felsefe kendine dönük düşünümdür. Felsefe yapan bir zihin hiçbir zaman yalnızca birinin hakkında düşünmez, o nesneyi düşünürken aynı zamanda o nesneye ilişkin kendini düşünür. O zaman felsefe ikinci dereceden düşünce, düşünce üzerine düşüncedir.
Reklam
"putperestlik, unutma ve gerileme anlamına gelirken, tektencılık hatırlama ve inci ilerlemeyi temsil eder."
Hindistan'da yaşayan halk gibi Mezopotamya sakinleri de tanrılara ibadet ederken bir şeylere bakmak istiyordu ve Terah imalat atölyesinde bu ihtiyacı karşılamaktan memnundu. Günün birinde kendisi yokken, İbrahim işin başına geçtiğinde ihtiyar bir adam put satın almaya geldi. "Kaç yaşındasın?" diye sordu İbrahim. "Yetmiş" yanıtını verdi ihtiyar. "O halde tam bir ahmaksın" dedi İbrahim. "Yetmiş sene önce doğmuşsun ama daha dün bu dükkanın arkasındaki atölyede yapılan bir puta tapacaksın." İhtiyar adam bir an düşündü, siparişini iptal etti, parasını geri alıp dükkandan ayrıldı.
"İnsanların kafayı "kendini geliştirmek"le bozduğu bir çağda, çetrefilli mevzulara matematiksel kesinlikte cevaplar aramak tüketim toplumunun kolay elde etme hastalığının bir tezahürü. Ve ne yazık ki bu anti-entellektüel tutumu en yetkili ağızlardan duymak sıradan oldu. Örneğin klinik deneylerle uğraşan bir tıp doktoru "Aşk nedir?" sorusuna çok rahat bir şekilde biyolojik bir süreç diyebildi ve sevgiliye duyulan özlemi kuru fasulyeye duyulan iştahla özdeşleştirebildi. Sanki şairler yüzlerce yıl bakliyata dizeler adamıştı."
Azize sabahları Meryem'i ilk gördüğünde, her seferinde, gözlerini açar, sızlanmaya, annesinden kurtulmak için kıvranmaya başlardı. Kollarını Meryem'e doğru uzatır, minik ellerini telaşla açıp kapatarak, onun kucağına gitmek istediğini belirtirdi; yüzünde hem hayranlık hem de kıpır kıpır bir sabırsızlık. "Bu ne telaş böyle," derdi Leyla onu Meryem'in kucağına verirken. "Her sabah aynı gösteri! Sakin ol, bak, halan. Hadi bakalım." Azize Meryem'in kolları arasına girer girmez, başparmağını ağzına sokar, yüzünü onun boynuna gömerdi. Meryem acemi, gergin bir tavırla onu kucağında hoplatırdı; dudaklarında yarı-inanmaz, yarı minnettar bir gülümseme. Daha önce Meryem böylesine şiddetle hiç istenmemişti. Hiç kimse ona sevgisini böylesine koşulsuz beyan etmemişti. Azize Meryem'de hüngür hüngür ağlama isteği uyandırıyordu.
Sayfa 285
"Herhangi bir hakikate katkıda bulunmuş olanların atasına minnettar olmalıyız." -Aristoteles
Reklam
İçeride on ikisi de öfkeyle bağırıyor, on ikisi de birbirine benziyordu. Artık domuzların yüzlerine ne olduğu anlaşılmıştı. Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine, bir insanların yüzlerine bakıyor; ama onları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı.
Sayfa 152
Çünkü kimse barış varken savaşı şececek kadar deli değildir; barışta oğullar babalırını gömerler, savaşta babalardır oğullarını mezara indiren. Ama şüphesiz böyle olması hoşuna gidiyordu tanrıların.
Sayfa 51
"Öğrenmek mi? Neyi öğrenecekmiş, Molla sahip?” dedi Nana sertçe. “Öğrenecek ne var ki?” Ateş saçan gözlerini Meryem’e dikti. “Senin gibi bir kızı okula göndermenin mantığı ne? Tükürük hokkasını parlatmak gibi bir şey. Hem o okullarda değerli hiçbir şey öğrenemezsin. Seninle benim gibi kadınlara hayatta yalnızca bir, tek bir marifet gereklidir, o da zaten okulda öğretilmez. Yüzüme bak. "Sadece tek bir hüner. O da: tahammül. Sabretmek. Katlanmak.” “Neye katlanmak, Nana?” “Bak, bu konuda hiç endişen olmasın,” dedi Nana. “Katlanılacak şey bulmakta hiç zorlanmayacaksın." "Bizim payımıza düşen işte bu, Meryem. Bizim gibi kadınların. Biz katlanırız. Tahammül ederiz. Sahip olduğumuz tek şey, bu yeteneğimizdir."
Sayfa 24
"Çok isterim," dedi Küçük Prens. "Ama çok fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve bir çok şeyi anlayabilmem gerekiyor." "Sadece evcilleştirdiğin şeyleri anlayabilirsin," dedi tilki. "İnsanların hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkanlardan hazır bir şekilde alırlar. Ve arkadaşlar dükkânlarda satılmadığı için de insanların hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaş istiyorsan evcilleştir beni!" "Ne yapmam gerekiyor peki?" diye sordu Küçük Prens. "Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükleri yanlış anlamaların kaynağıdır. Ama her gün biraz daha yakına gelebilirsin."
En çok öğretmene dikkat etmemiz lazım. Bize model hep öğretmenlerdir, anlattıklarıyla bir dünya kurarlar. Öğretmen iyiyse, toplumu kurtarır.
Sayfa 149