Bu eseri incelemeye başlamadan önce beni çok heyecanlandıran bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Evet, ölümünden tam 132 yıl sonra, ölüm yıl dönümüne sayılı günler kala Van Gogh'un gizli bir otoportresi keşfedildi. Bu incelemeyi yazmamdan tam 10 saat önce keşfedilmiş ve ben bu haberi yeni gördüm. Bir okur için bundan daha güzel bir sürpriz
"Olmayan şeyleri, varmışlar gibi düşünme, var olan şeyler arasından en hoşuna gidenleri seç, eğer olmasalardı, onları nasıl isteyeceğini düşün. Ama sahip olmaktan mutluluk duyduğun şeyleri aşırı değerlendirmemeye alıştır kendini; yoksa bir gün onları yitirirsen sarsılırsın."
Roma İmparatoru
Kitap yazar olan bir adamın kendisine gelen bir mektubu okumasiyla başlıyor. Bu mektubu okumasında etkili olan o sözcükler "sana, beni asla tanımamış olan sana". Mektupta kadının daha 13 yaşından beri yaşadığı aşkı, ölümsüz aşkı anlatıyor. Herşey yeni taşınan bir komşu ile başlamış. Kadının hiç vazgeçmeden, koşulsuz sevgisi büyüleyici. Okurken hep mektup bitince adamın neler hissedeceğini, hangi duygulara kapılacağını merak ettim. Çünkü belkide bu aşk tek taraflı değildir, adamda onu hep aramıştım diye düşündüm. Sayfalar ilerledikçe öyle olmadığı anlaşıldı maalesef:( Dediği gibi asla tanışmıştı onu. Uşak bile onu tanımışken... Çoksa fazla uzatmadan kitabı şu cümleyle özetlemek isterim: böylesine gerçek anlamda aşk denebilir. Bu cümleyle ozetlememin sebebi son sayfalarda bize sorulan "böylesine gerçek anlamda aşk denebilir mi?" sorusu. Ne kadar tek taraflı bir aşk ta olsa bir AŞK. Hemde gece gündüz tanımadan bu aşkı yaşayan kadının aşkı ölümsüz bi aşk. Kadının hissettiklerine aşk demeden geçmek doğru olamaz bence. Kitabın sonunda kavusmalarini istemedim doğrusu. Çünkü kadın adamı suçlamıyor ama adam bu aşkı fark etmediği ,onu tanımadığı içinde hak etmiyordur böylesine güzel bir sevgiyi belkide. Son sayfalarda bahsedilen mutlak aşk kavramını da araştırdım biraz. Anlamı sorgusuz bir şekilde her anını onunla yaşayan aşk demekmiş. Ne kadar da doğru geldi bu kavram bu hikâye için. Mutlak aşk yaşayan bir kadının öyküsünü okuyacak herkese iyi okumalar:)
Sigmund Freud
gibi isimlerin de olduğu sayısız filozofu ve edebiyatçıyı etkileyen,
Friedrich Nietzsche, dünyaya erken geldiğini savunmuş, insanların onu iki yüz yıl sonra anlayacağını söylemiştir.
Nitekim kendisinin de dediği gibi, değeri hayattayken anlaşılamamıştır. Tüm birikimini bir cümleyle özetlememiş mi ?
"Hayat ; kendisini alt edenindir !.."
Benim için dünya terk edilmiş bir yer şimdi. Tüm işleyişi durmuş üzerinde bulunduğum coğrafi bir obje. Senin uyku halin yüzünden geceler nefretim. Ama yorgun olduğun düşüncesiyselede külfetim. Külfetim, çünkü hep isterim mavi bir gök gibi üzerine serilmek. Aydınlığını gözlerimden, baharını sözlerimden, ömrüm diyebildiğin mutlu bir hayatı ise kalbimden temin edebilmeni isterim. Dinlenebildiğin deniz kenarı olup seni dinlendirmek, seyrederken huzur dolduğun ufuklar bende olsun isterim. Bana göre yaşamak tek başına üstesinden gelemiyeceğimiz birşey. Kalp ölmemeyi sağlar tek başına. İki kalp ise ölümsüzlüğü...
Birbirimizi ölümsüzleştirelim isterim. Mutluluk temalı bir gerçekliğimiz için tereddütsüz yüreklerimizi koyalım isterim. Sevmek gerçekten çok kolay. Yeterki kalp kalpten emin olsun. Aynılık önemsiz. Bir tek aşk aynı olsun geri kalan herşey farklı, önemsiz. Göz göze bakarken kalp yerini yadırgamasın yeter. Söz kalbe değerken öz yerinde duramasın yeter. Aşık olalım alışık değil, bak o zaman nasıl da ölümsüz oluruz...
Sen uyu şimdi.
Ben metnin başına döneyim. Cansız bir objenin canlı bir objesi olayım. Bak bu esaret. Sadece sen gözlerini açıncaya kadar. Sabır eşittir hayalin. O zaman esarette sen. Sen ve sensizlik aynı anda nasıl esaret? Buna razı gelmek ne büyük cesaret! Buna sebep olabilmek ne büyük asalet! Buna birlikte göğüs germekte en büyük adalet. Yazmak hastalıktır, bu yüzden bir cümleyle metni tatlıya bağlayıp rafa koymak lazım. İki farklı kalpteki tek bir esaret, tüm insanlıktaki tek asalettir. Ayrı ayrı asil de olmayalım esir de.
Emre Tayyipoğlu
İftira demekten beni alıkoyan tek amil aklın yetersiz oluşu olabilirdi lakin beni bundan da men eden bariz bir husus oldu ki, incelemeyi yapan şahıs sözleri ile istediği yere çekmeye çalışıp cımbızladığı yerlerden hemen bir önceki cümleyi almamış olması. Evet o bir önceki cümle çekmek istediği alanı tümüyle yıkan yerlerdi.
1) İlk cımbızlanan yer,
Salih Mirzabeyoğlu'nun sevenlerinin hoşuna gitmeyecektir. Ama benim elimde değil, kitabı okumadan bende nasıl bir içerikle karşılaşacağımı bilmiyordum ve bana faydası olacağını umuyordum.
"Şeriat'ın hükümleri dışında dine âit işler çoktur. Burada beşinci asıl İLHAM'dır. Hattâ denilebilir
Neredeyse bir günde bitecek bir masalsı anlatımlı bir kitap lâkin öyle çocukları eğlendirecek bir masal kitabı değil de acı gerçekleri "hayvan çiftliğinde ki hayvanların görevleriyle olsun karakterleriyle olsun" yüzümüze vuran politik bir taşlama kitabıdır.Şöyle kısa bir bilgi vermem gerekirse hayvan çiftliğinin yönetimi insanların elindeydi tabi hayvanlarımızın domuz Snowball'ın da yönlendirmesiyle hayvan çiftiğinin kontrolü artık kendi ellerindeydi olay bura da bitmiyor dostlarım herşey güzel giderken yönetim tekrar el değiştirirse neler olur? Ya gelenin gideni arattığı ancak gelenin vahim durumunun farkında olmayan bir toplum varsa. Kitabın içeriği hakkında daha fazla bilgi vermicem ancak beni etkileyen boxerdı tüm hayatını çalışmaya adamış bir at herkesten önce kalkıp taş taşımayı kendine yaşam felsefesi haline getirmiş bir at tek isteği emekliliğine az kala yel değirmeninin çalıştığını görmekti bu yüzdendi çabası ancak boxerın hak etmeyen sonu gerçekten üzücüydü.Kitabın başlangıcından beri unutturulmayan "Dört ayaklılar iyi ,iki ayaklılar kötü "felsefinin kitabın sonunda "Dışarıdaki hayvanlar,bir domuzların yüzlerine, bir insanların yüzlerine bakıyor, ama onları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı." Bu cümleyle bitirmesi gerçekten etkileyiciydi. Kitabı gerçekten tavsiye ediyorum hayvanlar aleminin içindeki bu durum size hiç yabancı gelmicek eminim.
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020246,2bin okunma
#okudumbitti️ #kitapyorum
#hilalçıkmazı ️ 374 Sayfa
.
" "Erva Hanım.
Bir insan saçının model ve rengini değiştirebilir. Kıyafetinin rengini, tarzını değiştirebilir. Hatta adını da değiştirebilir. Ama geçmişini, kaderini değiştirebilir mi?
Bir şeylerin ardına gizlenmek, kafasını kuma veya demir
Yazar Tuğra Çakın ın hiç bir zaman olmaz kitabıyla karşınızdayım. Okuduğum bir kişisel gelişim kitabı. Ama alışılan diğer kişisel gelişim kitablardan çok farklı.Yazar kendi düşüncelerini aktarmış biz okuyuculara . Sayfası az olsada düşündürdükleri baya derin.
Kitabın bize anlatmak istediği. Umut etmenin bize verdiği zarar . İnsan umut edince ve bir zaman sonra olduğu tek şey yıprandığımız oluyor. Beklentiye girmek , bekleti insanı yorar mutsuz eder . Zamanın ne kadar çok değerli olduğunu anlatıyor. Kitabın bize anlatmak istediği asıl konu denge aslında. Umut etmenin, beklentiye girmenin , zamanı, yanlız kalmanın ve değer vermenin hepsi bir denge içinde olmalı.
Kitaptan fazla söz etmek istemiyorum.
Eğer kendinize birşeyler katmak istiyorsanız mutlaka okumalısınız.
Kitabı okurken altını çizeceğiniz bir çok cümleyle karşılaşacaksınız. Ve sizi derin düşüncelere sokacak o cümleler. Beni etkileyen ve bana katkı sağlayan bir kaç cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum .
Zaman yönetilmez zaman yönlendirilir.
Bazı şeyler olmayışı ile güzel, herşey olsaydı ne değeri ne anlamı kalırdı.
Yaşamak demektir denemek ise yaşamak..
Tek cümleyle ifade etmek gerekirse:" Tek solukta bitebilecek akıcılıkta bir kitap."
Adı,kapağı ve müthiş üslubuyla ilk sayfasından son sayfasına kadar okuyucuyu hapsediyor.Sadece 1 gün içerisinde bitirdim altını çize çize...
Amatör olarak neyle ilgilenen,ney üflemeye çalışan biri olarak kesinlikle kitabı okumanızı tavsiye ediyorum..Tasavvufa ilgisi olanından,olmayanına herkesin ilgisini çekebilecek nitelikte ve yelpazede bir kitap...
Hayatın içinde bulunan herşey o kadar güzel ete kemiğe bürünmüş ki sanırım bunu sadece bu kitabı okuyan anlayabilir...
Fazla söze ne hacet..Bir an önce edinin ve okuyun...