Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kalkınmanın Halktan Güç Alıp Nimetlerini Halka Sunduğu Bir Düzen
Geri kalmışlığı alt edebilecek bir düzen, ancak toplumsal sıralamanın değişmesiyle mümkün gözükmektedir. Çeşitli zümrelerin görevlerinde ve önceliklerinde gerçekleşecek bu değişim Türkiye için tek kurtuluş yolu olarak belirmektedir. Özellikle burjuvazinin büyük bir atılımı sağlayacak nitelikte olmadığı, bu niteliklere sahip olabilmesi için dünya ve Türkiye koşullarının artık el vermediği ortadadır. İki yüz yıllık burjuva yaratma çabaları; ülkeyi kalkındıracak çapta sermayeyi onun elinde biriktirmek, ona Batı'daki örneğinin görevini yaptırmak uğraşısı ve sırf bu uğurda biçimlendirilen toplumsal üstyapı, Türkiye'yi geri kalmışlık sıfatından (memleketin büyük potansiyel gücüne rağmen) kurtarmaya yetmemiştir. Bu kurtuluş, ancak işçi ve köylü kitlelerinin çıkarınca ve bizzat onlar tarafından biçimlenecek bir düzende, onların öncülüğüyle gerçekleşebilir. Böyle bir yapıda, gerek ekonomik anlamda 'milli' burjuvazi gerekse bürokratlar artık toplumun hâkim zümreleri olamazlar; kendi tarihsel ve sınıfsal özelliklerine uygun yardımcı görevler taşıyabilirler. Devletin, milyarlarını bol keseden tüketmediği, milyonlarca vatandaşın milli gelirden komik paylar almadığı, kalkınmanın halktan güç alıp nimetlerini halka sunduğu bir düzenin kurulması, ancak bu değişimden en büyük yararı sağlayacak kitlenin öncülüğünde mümkündür.
Sosyal Çevre Modelleri
Sosyal/çevre bakış açısı, bağımlılık ediniminden ve bu davranışın devam ettirilmesi sorumlu olan mekanizma olarak toplumsal etkilerin baskınının sosyal polikaların, ulaşabilirliğin ve aile sisteminin rolünü vurgulamaktadır.
Reklam
Günümüzün ileri sanayi ülkelerinde ve belirli bir oranda da bu ülkelerin oluşturduğu blokların içinde yer alan gelişmekte olan ülkelerde, iki ayrı kültür ortamı iç içe oluşturulmakta ve insanlar bu iki ayrı kültürü iç içe yaşamaktadır. Bunlardan biri acımasızlığı, yarışma etiğini, başka insanlarla kurulan ilişkilerde yalnızca "av ya da avcı" konumlarının olabileceği inancını, eşitsizliği, özel mülkiyeti, değişim değerinin her türlü değerin ölçütü oluğu inancını bütün insanlara aşılayan, benimseten kitle kültürüdür. Kitle kültürünün bu değerleri, toplumun değişik sınıf ve kesimlerinin zaman zaman birlikte yer aldıkları, birbirleriyle karşılaştıkları hayat alanlarındaki kültürün değerleri ile özdeştir. (...) Kitle kültürünün tüketicisi olmamız bize bu kolaylığı sağlar, ama içinde yaşadığımız toplumsal realiteye boyun eğmemiz, ona katlanmamız, kitle kültürünün bu yanılsaması ile de örtbas edilemeyen, hissedilmesi önlenemeyen acılara, karşıtlıklara, öfkelere, yeni aralışlarda bulunmamıza neden olur. Kitle kültürünün tüketicisi olarak kalmak istesek bile, yaşadığımız toplumsal realitenin yol açtığı acılar, bu acılarımızı, öfkelerimizi, bu yeni şeyler arama isteklerimizi, beklentilerimizi dile getireblieceğimiz popüler kültürün üreticisi ve tüketicisi olmamıza iter bizi.
Sayfa 158
"Pek çoğumuz kimliğimizi tükeninceye kadar çalışmak etrafında kuruyoruz. Buna başarı diyoruz. Gitgide hızlanmaya dayalı bir kültür içinde yavaşlamak zor; çoğumuz yavaşlayınca suçluluk duyuyoruz. Bunu hep birlikte -toplumsal, yapısal bir değişim olarak- gerçekleştirmemiz bu yüzden önem taşıyor."
Sayfa 192Kitabı okudu
Siyaset felsefecisi ve Montesquieu Baronu Charles-Louis de Secondat, sonradan Amerikan Anayasası'nda kurumsallaşacak bir denge ve denetim kavramı tanımlayacak, güç dengesi ilkelerini iç politikaya uyguladı. Buradan, tarih ve toplumsal değişim mekanizmalarına ilişkin bir felsefeye yöneldi. Çeşitli toplukların tarihlerini inceleyerek, olayların asla rastlantı eseri olmadığı sonucuna ulaştı. Aklın keşfedebileceği ve ardından ortak yarar için biçimlendirebileceği, altta yatan bir neden her zaman vardı: Dünyayı kader yönetmez . . . Her monarşide yükselişe, mevcudu korumaya ve düşüşe yol açan, fiziksel olduğu kadar entelektüel genel nedenler vardır. Tüm [görünürdeki] kazalar bu nedenlere tabidir ve rastlantısal bir muharebenin, yani belli bir nedenin bir devleti her yok edişinde, bu devletin tek bir muharebe sonucunda yıkıma uğramasına yol açmış genel bir neden söz konusudur. Kısacası, bütün özel olayları ileri sürükleyen, durumun genel gidişatıdır.
Doğru kavramı ilginç bir yerde duruyor. Malım,kime ve neye göre doğru? Ben de her zaman yaptğım gibi ağacın köklerine iniyorum. Doğru kelimesinin sözlük karşılığı biz insan soyunun o kelimeyi aslında ne amaçla kullandığımızın ipucunu bana verecek. Çünkü biliyoruz ki zaman ve yaşanmışlıklar üzerinden, yani toplumsal ve bireysel filtrelerle kelimelerin anlamları ile ifade ettikleri değişiyor. Bunun organik bir değişim olduğunu bile düşünüyorum bazen. Yani kelimelerin de bir tür bedenlendirilmiş bilinç olduklarını…
Reklam
Doğrusu, Marksizm ve pozitivizm dahil olmak üzere, toplumsal değişim ve gerçekliğin toptancı kuramlarının ölümü ile entelektüellerin 'insanlık durumunu iyileştirici' büyük planlara olan inancının sönümlenmesi arasında dolaysız bir bağ var.8 Kuşkusuz, dik başlı 'Yeni Dünya Düzeni' söyleminin, Sovyet komünizminin yıkılması ve
Evlilik
Kendi içsel yolculuğunu tamamlama yolunda hayat boyu gelişim ve değişim bir insanin yaratılışında kodlanmıştır. Bir “sen” var, bir de “kendin” şu hayatında. Sen, dışardan görünen, başkalarının gördüğü, etrafa yansıyansın. Herkesin “sen” diye baktığı bir sen. Görünüşün, konuşman, davranışların, tepkilerin, kavgaların ve uzlaşmaların... Sevdiğin ve sevmediğin her şeyle bilinen “sen”. Bir de “kendin” var, “sen kapısı”ndan içeri girince bulunan. Dışardan bakmakla görünmeyen, lakin “sen kapisi”nda durup içeri girebilenin fark edebildiği “kendin”! Seni “sen” yapan birçok faktör var. Örneğin toplumsal yargılar, kültürel değerler, aile ve çevre yaklaşımları gibi... İşte sonra o değerleri süzüp, eleyip, şekil verdiginde yani o değerlerle bütünleştiğinde ve bunu içsellestirdiginde “kendin” oluyorsun. Bu süreci tamamlayıp kendini tanıyan bir birey için ne istediğini bilmek ve bulmak mümkündür. Hayat gayesini bilen bir insan, o gayeye gidecek yolda kendisine yol arkadaşlığı yapacak ve kendisine eşlik edecek kimsede o değerleri arayacak ve onunla o degerler üzerine bir hayat kuracaktır.
"Toplumu saray ve kral gibi bazı unsurları elemeye iten, yeni, yerel, kılcal iktidar biçimleri tesis etmesidir” (Foucault 1980d:39). Bu toplumsal kitlenin bütünü içerisinde değişen iktidar biçimleri sayesinde monarşiye daha fazla ihtiyaç duyulmadığını, bu nedenle alttan üste doğru etkisini hissettirdiğini düşünen paradoksal ve karşıdakini zorlayan bir siyasi değişim anlayışıdır.
Harf inkılabı okuryazarlığın artışına yaradı mı?
Arap elifbasını bırakıp Latin alfabesine, daha doğrusu Atatürk'ün deyişiyle 'Türk alfabesi'ne geçilmesinin okur yazarlığı kolaylaştırıp cehaleti ortadan kaldıracağı tahmini de doğru çıkmamıştır. Rakamlar hakikaten şaşırtıcı sonuçlar vermektedir. Gazi Mustafa Kemal 8 Ağustos 1928 günü Sarayburnu'ndaki parkta yaptığı konuşmada
Reklam
Renata Salecl ablam döktürmüş.
Seçimlerin, geç kapitalizmin egemen ideolojisi tarafından neden bu derece önemle vurgulandığı ve aynı zamanda neden kaygı yüklü reaksiyonlar yarattığına dair ikilemden kurtulabilmek için, yalnızca tüketimi özendirmenin analizini ya da bireyciliğin siyasal bir analizini yapmak yetmemektedir; aynı zamanda bireylerin belirli bir egemen ideolojiyi nasıl benimsediklerine bakarak bu konuyu ele almamız gerekmektedir: örneğin bireyler bazı fikirlerle nasıl özdeşleşmektedirler, birbirleriyle nasıl özdeşleşmektedirler, ne tür kaygılar ve endişelerle boğuşmaktadırlar ve bunların üstesinden nasıl gelebilmektedirler. Olmak istediğimiz kişiyi seçme fikri ve "kendin ol" buyruğu, geç kapitalizmin karmaşık ve hassas bir parçasıdır. Kendimiz olamamaktan dolayı suçlu hissettiğimiz ve kendimizi geliştirmek için daha da çok çalıştığımız zaman, mümkün olabilecek verimli bir toplumsal değişim için gerekli olan perspektiften yoksun kalırız.
Sayfa 480 - Psikanaliz ve Seçim Toplumu, Renata SaleclKitabı okuyor
Bir teknolojinin kendine göre bir toplumsal değişim programıyla donanmış olduğunu fark edememek, teknolojinin tarafsız olduğunu iddia etmek, teknolojinin daima kültürün dostu olduğunu sanmak bu son saatte artık düpedüz aptallık olur.
Sayfa 193Kitabı okudu
1945’ten sonra günlük geçim derdi içinde, araştırma ve yazı yazmaya zaten vakit yoktu. Ancak, ilk köy sosyolojisi araştırmalarımın, gelecek kuşaklar için önemi var; çünkü Batı ülkelerinde yüzyıllar alan toplumsal değişim, Türkiye’de bir kuşakta gerçekleşti. Bu da benim ömür sürecime sığdı.
Sayfa 279
Modernleşme eski kurumların ve geleneksel toplumsal, kültürel, ekonomik yaşamın dokusunun yıpranmasına yol açtı. Parlamentolar, siyasal partiler, baskı grupları ve basın yoluyla halk siyasal alana etki yapmaya başladı. Her yerde seçkinler kesimi, içeride değişim taleplerini yatıştırma mücadelesi veriyordu ve en sözünü sakınmayan gruplar da dışarıda genişleme talebinde bulunuyordu. Bu siyasal gerilimin arka planında çok daha geniş bir entelektüel başkaldırı hüküm sürmekteydi. Nietzche Tanrı'nın öldüğünü ilan etmiş, Darwin, İncil'deki Yaradılış bölümünün bir efsane olduğunu, Freud ise bilinçaltını keşfetmişti ve Einstein zaman ve uzam kavramlarıyla ilgili geleneksel düşünceleri silip süpürmüştü.
Sayfa 18 - Siyasal Kitabevi, 2.Baskı, Ağustos 2015
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.