Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
BİR DESTAN GİBİ: İMALÂT-I HARBİYE
Osmanlı Anadolu'su, her türlü sanayi tesislerinde, teknik cihazlanmalardan, santrallardan ve bu arada sanayi ve teknik alanında yetişkin insan kadrosundan yoksun bir ülkeydi. Zaten Osmanlı Türkiye'si, bir açık pazar, bütün endüstriyel ihtiyaçlarını yabancı ülkelerden satın alan ilkel bir tarım ve hammadde üreticisiydi. Bir yarı
Sayfa 410 - Remzi KitabeviKitabı okudu
_Aristo ile Hegel, diyalektiği oldukça geniş biçimde incelemiştir. Oysa asıl diyalektik, bugünkü doğabilim için en önemli düşünme biçimidir, çünkü ancak o, doğada ortaya çıkan evrim süreçleri, genel olarak iç bağıntılar ve bir araştırma alanından ötekine geçiş için benzeşimler ve bununla birlikte açıklama yöntemleri verir. _Boşinanların en boşu,
Reklam
_Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, şükretmeyi, azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umuduyla avunmayı öğretir. _Din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. _En derin dinsel önyargı kaynağı yoksulluk ve cehalettir. Savaşmamız gereken kötülük de budur. Din aldatmacasının gerçek
MESİH YAŞAM EKMEĞİDİR
Rab İsa "Yaşam ekmeği Ben'im" (Yuhanna 6:35) demiştir. Bu sözleri Kefarnahum'da kendisini arayanlara söylemişti. Rab'bin kendilerine yiyecek vermesini bekliyorlardı ve Rab onlara "Yaşam ekmeği Ben'im" dedi. Bunun anlamı O'nun sadece yaşamak için ekmek veren Kişi olmadığını, aynı zamanda yaşam ekmeğinin
Sayfa 32 - Akarsu YayınlarıKitabı okudu
Yabancılar için kasabalar birbirine benzer. Kasabada yaşayanlarsa, sayılmayacak kadar değişik özellikler bulurlar kasabalarında. Bir kasabada günlerce kalırsınız. Belediye parkında oturmaktan, derenin kenarındaki gazinoda gazoz içmekten, hükümet meydanındaki çok katlı iki üç binayı görmekten içinize sıkıntı çöker. Tozlu yollardan geçen
Sayfa 574 - İletişimKitabı okudu
Deleuze’den alıntılar. Lütfen Godot diye paylaşmayın :)
Demek ki mümkünü bitirip tüketmenin dört yolu vardır: —şeylerin tükenmiş dizilerini oluşturmak, —seslerin akışlarını kurutmak, —uzamın potansiyelliklerini bitkin düşürmek, —imgenin kudretini dağıtmak. Bitik, tükenmiş olandır, kurumuş olandır, bitkin olandır, dağılmış olandır. Son iki yol, imgelerin ve uzamların dili olan dil IH’te birleşir. Bu da, dile gelişle ilişkide kalır, ama deliklerinde, yarıklarında ya da sessizliklerinde yükselir veya yayılır. Kimi zaman sessizlikte kendi kendine işler, kimi zaman onu sunan, kaydedilmiş bir insan sesinden yararlanır, ve dahası, sözleri imge, hareket, şarkı, şiir oluşa zorlar. Kuşkusuz romanlardan ve hikâyelerden doğar, tiyatrodan geçer, ama kendine özgü işleyişini ilk ikisinden farklı olan televizyonda en tepe noktaya taşır. Quad sessizlikle ve gerektiğinde müzikle Uzam olacaktır. Hayalet Üçlüsü sunucunun sesiyle ve müzikle Uzam olacaktır. ... sadece bulutlar... insan sesiyle ve şiirle İmge olacaktır. Nacht und Träume sessizlikle, şarkıyla ve müzikle İmge olacaktır.
Sayfa 58 - BitikKitabı okudu
Reklam
-Halk orada yiyecek ekmek bulamıyorsa, kah­roluncaya kadar çalıştığı halde insanca bir hayat sü­remiyorsa, bunlar benim içime sinmez. Bağazımda dizili kalır. İnan ki mutlu değilim. -Ah bütün aydınlar böyle söyliyebilseler, de­di. Bir bilseniz doktor, halkımız nasıl yaşıyor, ne yiyor ne içiyor.. Korkunç vallahi. Bu kadar ilkel koşullar içinde
Başarıya erişemeyen... hiçbir zaman erişemeyecek olan kimseler. Hayatın ezip kırdığı, yaşlı, yorgun ve tükenmiş insanlar..." Sesi hafifledi. Derin, acı bir kederle sarsıldım. Sözleri ne kadar doğruydu. İşte biz buraya toplanmıştık. Alacakaranlıkta insan. Kül rengi saçlar, kül rengi kalpler ve kül rengi bir grup hayaller. Ben yorgun ve yalnızdım. Bu yanımdaki kadın, hayal kırıklığına uğramıştı, kalbi acı hislerle doluydu. Heyecanlı, hevesli Doktor Franklin engellenmiş, istediğine erişememişti. Karısı daima hastaydı. Ufak tefek, sessiz Norton topallayarak dolaşıyor ve kuşları seyrediyordu. Poirot bile, bir zamanların pırıl pırıl Poirot'u bile şimdi sakat ve bitkin bir ihtiyardı...”
Altın Kitaplar
Bütün Alıntılar
yazmak, bir anlamda buluşmakmış. Aynı sıkıntıları, aynı endişeleri, aynı umutları paylaşanların buluşması, zaman- ları farklı olsa dahi... 7 Fakat guguklu saat misali, sunulan her fırsatta konuşmaya kalk- mak, bu devrin müzmin hastalıklarından biridir. 15 "Dilinizin sınırları, dünyanızın sınırlarıdır ... " Ludwig
Evrime dair soru cevaplar
ve İslam inancı üzerine yaptığım konuşmalar, yazdığım ya- zılar re katıldığım televizyon programları sonrasında çoğu olumlu olmak üzere birçok tepki alıyorum. Geri dönüşlerin önemli bir kıs- mında bazı temel kafa karışıklıklarını yansıtan itirazlar var. Ge- nel bir cevap olsun diye onlardan önemli bulduklarımın bazılarını burada sizlerle
Reklam
Egemen sınıfların ele geçirdikleri ayrıcalıkların korunabilmesi, koca bir yargıçlar, savcılar, jandarmalar, gardiyanlar ordusunu gerektirir. Bu ise, malum: Vergi, yalan, talan, rüşvet, aldatma, sömürü ve akla gelebilecek her türden alçaklık demektir. İş bu kadarla kalsa yine iyi; bu düzen, Insanlar arasında toplumsallığın ve toplumsallık duygusunun gelişmesine engel olur. Herkes bilir: ilişkiler de doğruluk kalmamışsa, kendine saygı kalmamışsa, birbirini anlama, birbirine yardım kalmamışsa, tıpkı birbirlerini yiyerek, yağmalayarak yaşayan bazı hayvan türlerinin soylarının tükenmiş olması gibi, insan türüde tükenip gidecek. Sahibi olduğumuz şeyleri, olmayanlarla bölüşmek gerektiğine dair Tarih boyunca ne güzel sözler edilmiştir. Ama kim ki bu sözleri hayata geçirmeye kalkmıştır, derhal karşısına çıkılmış, bu yüce değerler hayatta değil, yalnızca edebiyatta güzeldir denmistir. Yalan, kendine saygı duymak değil, kendini aşağılamaktır deriz hep; gel gelelim ki bütün uygar hayat aşağılık bir yalandan başka bir şey değil. Böylece hem kendimiz ikiyüzlülüğe alışıyoruz, hemde çocuklarımıza kendi ellerimizle ikiyüzlü olmayı ogretiyoruz. Akıl da ister istemez bu durumun etkisinde kaldığı için, kendimizi sahte akıl yürütmelerle, sofizmle yatıştırmaya çalışıyoruz. Ikiyüzlülük ve sofizm, uygar insanın Ikinci doğası olmuş durumda. Ama toplum bu şekilde çok uzun yaşayamaz. Insanoğlu bu sahtekarlığının kendi sonunu hazırladığını birgün görecek. Ya doğru yolu bulacak, ya da yok olacak.
Günü gün eden, süslenen, yaltakçı beyinler beğenmesin bu sözleri!
Daha ne kadar aldatabiliriz kendimizi? Bütün mühletler doldu, insan sayısı fırtınaların patlayacağı bir deniz gibi şişiyor, tükenmiş toprakta çabalarımız tükeniyor, her yer susuz kalacak, hava şimdiden seyrekleşti, besinlere artık daha az güveniyoruz, ökümen'i artıklar dolduruyor, her şeyi zehirliyorlar. Hakikat saati aynı zamanda can çekişme saati mi olacak? Ölümümüzün karşısına ne çıkartacağız? Devlet şeflerimizin buyruklarını mı yoksa tinselcilerimizin vaazlarını mı? Bu parazitler ve bu kargaşa tezgâhçıları bizim ne işimize yarıyorlar?
Sayfa 110
17 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.