Her şey bir anda mükemmel olmuş ama ardından berbat bir hâle dönüşmüştü. Hayat hep böyle bir şeydi zaten; ne zaman kendinizi bulunduğunuz durumdan kurtaracağınızı ya da tepe taklak tekrar aynı koşulların içine düşeceğinizi bilemezdiniz.
Sıcaklığın ve alacakaranlığın olduğu bir sisin içinde var olmuş gibiydik ve zamanın nasıl geçtiğini bilmesem de görünüşe göre karanlık göz açıp kapayıncaya kadar inmişti ve yakında gece bizi yutacaktı.
Hızlı, sert ve öfkeli bir vuruş yapmıştım. Sadece devrelerin ve kabloların içinde fısıldanan sözlerle vurmuştum onları. İnsanları dizlerinin üzerine çökertecek sözlerle...
...ve her şeye rağmen, tüm bunları yine olsa yine de yapardım.
Zaman geçiyor. İmkansız göründüğü zaman bile. Hatta saatin her tik tak edişi insanın canını acıtsa da. Yavaş yavaş geçiyordu saniyeler. Yalpalayarak ve sessizliklerin içinde sürünerek. Ama bir şekilde geçiyordu. Benim için bile.
"Ah, insanlar birbirleri hakkında en temel şeyleri bile bilmiyorlar. Birbirlerini zerre anlamadan en iyi arkadaş olduklarını sanıyorlar. Yaptıkları hatayı asla anlamadan sürdürüyorlar yaşamlarını ve aralarından biri ölünce ardından konuşma yaparken ağlıyorlar."
"Mutlu muyum? Aslında küçüklüğümden beri insanlar sürekli şanslı biri olduğumu söylüyor ama bana sorarsanız cehennemde gibi hissediyorum, bana şanslı olduğumu söyleyenlerse benimkiyle kıyaslanamayacak ve ölçülemeyecek kadar mutlu görünüyorlar."