Dünyanın en değerli insanları o gün onlardı. Ashab-ı Kiram'ın yetmişi şehit oldu, altı yüzü otuzu da yaralı bereli gaziydiler, zaten yedi yüz kişiydiler toplam, İslam zaten erkekleriyle o kadardı. Onların "Peygamberi öldürüldükten sonra ne kaldı geriye" diye düşünmelerini Allah, cahiliyeye dönüş olarak kabul etti. Onun için İbni Mesud(ra) diyor ki: "Uhud gününe kadar biz kendimizi tam Müslüman kabul ederdik. Sonra Allah kalplerimizi elimize koydu -yani aynayı önümüze koydu adeta- baktık ki biz daha yolun başındaymışız." Çünkü ayet, "cahiliye mantığıyla düşünenler var sizde" diyor. Neden? Velev Peygamber öldürülse, Hamza(ra) öldürülse bile din Allah'ın değil mi? Peygamber mi yapacaktı bu işleri? Musab(ra) mı, Hamza(ra) mı kainatı hidayete erdirecekti? Uhud'u genişletsen bugünkü dünya bile Uhud'a hafif geliyor. Peygamberin kanı düşmüş, kainatta var mı daha feci bir şey? Peygamberin yüzü yaralanmış, miğferine ok isabet etmiş. Orada Efendimizin(sav) kanı yere düşmesin diye Cebrail(as), yeryüzüne en hızlı indiği şekillerden biriyle indi. Çünkü Peygamberin bir damlası yere damlasaydı, Allah'ın gözünde dünyanın hiçbir değeri yoktu artık. Böyle bir sahneden konuşuyoruz. Peygamberin kanının yere düşme tehlikesi vardı. O gün bile "İslam'ın geleceği yok" diye düşünmeyi Allah, cahiliye kafası olarak yorumluyor Kur'an'da. Kur'an apaçık ortada.
Beş yazarın bir araya gelerek yazdıkları Beşpeşe, Türk edebiyatında teknik itibarıyla bir ilk… 2002’de Murathan Mungan ile başlatılan proje, 2004 başlarında Pınar Kür’ün romanın son bölümünü yazmasıyla tamamlanıyor. Konsept ve tasarımını Bülent Erkmen’in yaptığı bu proje kitap, beş ayrı bölümden oluşuyor. Her bölümün ikisi kadın, üçü erkek olmak
Kurgu, benim için biraz beklentimin altında kaldı. İlk başladığımda Ian’a aşırı sinir olmuştum fakat bu durum çok sürmedi ve hee ley bir anda oldu. Hazel ve Ian’ın yaralı geçmişleri var. İkisi için de üzüldüm ama Haze’ye daha çok üzüldüm. Hazel de başta Ian’a gıcık olurken bir anda o ve müzik grubu ile anlaşmaya başladı. O sahneler güzeldi ama biraz daha okumak isterdim çünkü bir yerden sonra ayrı yaşamaya başlıyorlar. O, dönemler üzücüydü ama zamanla tekrar bir araya geldiler. Yetişkin içerik olarak smut vardı fakat detaylı değildi. Çerezlik akıcı bir kitaptı, yazarın yüz karası kitabını daha çok beğenmiştim, bu kitap onu geçemedi sşsölssz
Genco Erkal'ın sesiyle kitabı okumak etkileyiciliğini kat be kat arttırdı, müzikal desteği ve diğer okuyucular mükemmel bir tat bıraktılar damağımda. Nazım Hikmet'in inceliğini yine Fazıl Say'ın oratoryosundan tanımıştım, o zariflik bu kitapla yine pekişti içimde. Ayrıca Muammer Sun'un "Sevda Çiçeği" müziği bir o
Genç adamın belirgin bir arzu ve sevgiyle ona baluyor ol. ması Maria'yı derinden sarsımıştı. Bundan nasıl vazgeçecekti? Christopher'm penisinin kadınlığının içinde bir nabız gibi atmasıyla birlikte inledi. Bu pozisyondayken hareket kabiliyeti yoktu ve onun etkileyici penisi kendini rahat hissetmesine imkan tammayacak kadar iriydi.
#ikimizinyıkımı
~BRİTTAINY CHERRY
️️️️️
Yüz Kara’sı kitabının yazarından yeni bir eser okuyacağımı duyduğumda havalara uçmuştum. Zira yazarın bizde basılı eseri çok çok az. Kalemi ise bir okadar iyi. İkimizin yıkımı da yine dramatik yönleri ağırlıkta olan hem aile,arkadaşlık, hemde romantik kasaba temasıyla su gibi akıp giden bir kitap oldu. Yine
Kaçtığım hüzünler, tenha bir yol güzergâhında pusuya yatmış, en hazırlıksız ânımda üzerime çullanmıştı. Bulutların sonbahara yetişmeye çalıştığı bir günün son aydınlığında, eski bir çevreyolunun kenarında, bakımsız, köhnemeye yüz tutmuş, sarı, beyaz boyalı binaların hemen yanı başında, motor gürültülerinin arasında, ertelenmiş, ertelendikçe birikmiş kederlerin hiddetli sarsıntısına tutulmuştum. İçimdeki zehri boca ediyordum. Bozgundan geriye kalan, yüzükoyun toprağa kapaklarımış yaralı bir ata benziyordum; tenim çamur, ter ve kanla kaplıydı, göğsüm acıyla inip kalkarken, birinin bütün acılarımı dindirmesini bekliyordum.
"Ne yapıyorum ben, nedir bu halim?" diye kendi kendime konuşmaya başladım.
N. G. Kabal
Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik | Lordlar ve Varisler
Alfinler, Tanrıçalar, Periler, Lordlar ve Varisler... Bu kitabı ilk okuduğumda -yaklaşık iki yıl önce- direkt beni içine çektiğini hatırlıyorum. Sanki benim için yazılmış gibi, gökyüzüne fazla dikkatli baktığım zamanlarda elime geçmişti. Onları bu süreçte ne kadar da benimsemişim.
Ben yaralı yüzleri, iz taşıyan suratları daha çok severim. Baktığım zaman pırıl pırıl, defosuz bir yüz o kadar ilgimi çekmez. Gürbüz gürbüz manken kızlar yerine yüzünde bir defosu olan kadınları beğenirim ben. O yüzden benim İstanbul’um da böyle, rimeli akmış ve biraz kilo almış.
Kendimizi ortaya koymaktan hep kaçacak mıyız, yoksa bir yaradan diğerine koşup duracak mıyız? İsterseniz yüz tecrübe daha, yüz yara daha... İnce bir cerrahidir bu; ama yaralı bir kalpten gelen aşk yaralara şifa olur.
𝐆𝐈𝐑𝐈𝐒
Bu eseri yazan ve Boşnak Müslümanlarının çektiği zulmü, okurken vücudumuzdaki tüyleri diken diken edecek bir esere imza atan
Sinan Akyüz'e teşekkürlerimi sunarım. Kitabı okurken, elimden geldiğince ince bir titizlikle ve objektif bakış açısı ile okumaya çalıştım, incelememi bu titiz çalışmam ile gerçekleştirdim. Yeri geldiğinde duygularımın
Yoksa sen artık buralarda değil misin Zap?
Sen de çoktan buralardan gittin mi yoksa?
Benim yaşamım senin doğuşunla dağlarda akışın ve sonra çorak topraklarda yok oluşunun süreciyle sınırlı.
Seni bilenle bilmeyen bir olabilir mi Zap?
Seni bilenle acıyı yaşayan bir olabilir, o başka.
Seni görenle namazı kılınmadan gömülenlerin yazgısı bir olabilir, o başka.
Seni bilenle ölüm korkusu olmayan, ölümü ve korkuyu bilmeyen bir olabilir, o başka.
Senin taşlarına yüzlerce yüz çizip sularına bırakmak istiyor ve tüm sözcüklerini salların üzerinde sularına salmak istiyor
Bunun için burda, başka bir şey de istemiyor.
Aman ya Rabbim!
Denizin yüzeyi tahta parçaları ve yüzleri büzüşmüş cesetlerle doluydu.
Murad'ın oğlu gürültüyü duyar duymaz yanlarına gelmişti.
"Sizce... Bunu Araplar mı yaptı?" diye fısıldadı. "Buna inanıyor musunuz?"
Hayır. Bu kez, Arapların hiç sorumluluğu yoktu. Ama bu, ancak ertesi gün ortaya çıkacaktı. Hagana'nın askerleri, geminin yola çıkmasını engellemek için, güvertenin altına, etkisini tam kestiremedikleri patlayıcılar yerleştir mişlerdi. İki yüz elli ölü vardı. Ve yüzlerce yaralı. Yahudiler, Yahudileri katletmişti.
Trapain Vikontu, Lord Arthur James Balfour, kuşkusuz mezarında zafer çığlıkları atıyordu. Öleli on yıl olmuştu, ama hayaleti Filistin'de dolaşmaya devam ediyordu.