Merhaba. Sürekli alışveriş yaptığım sitelerde ve takip ettiğim kitap sayfalarında sıkça karşıma çıkan, aldığı övgülerle ise daha çok merak etmemi sağlayıp beklentimi yükselten bu kitap bana şunu öğretti: Merak, bazen yalnızca zaman kaybıdır.
Kitap hakkında söyleyeceğim çok fazla şey var fakat onun öncesinde yazarına birkaç şey söylemek istiyorum.
Ali Lidar kitabı. Tam olarak yazarın hayatına vakıf değilim, ama nedense benzer hayatları yaşadığımızı düşündürüyor. Google'da arattığımda yine ekim doğumlu bir yazar çıkıyor karşıma. Hiç şaşırmıyorum artık en beğendiğim yazarların hepsinin terazi burcu oluşuna. Kafa yapımız, olaylara bakış şeklimiz aynı, okurken anlıyorum. Gelelim kitaba. Keyifliydi, zira cümleleri kullanmasını çok iyi bilen bir kelime virtüözü kendisi. Şiirleri kadar hikaye kitapları da güzel. Hepsinde içinde biriken isyanı anlaya biliyorsun. Bazen küfürlü bir dil kullandığı doğrudur, ama aşırı samimi geliyor ve rahatsız etme boyutunda değil. Ve en önemlisi duyguyu veriyor, ama okurken yorulmuyorsun. Okuyun, okutturun, cidden başarılı.
Kitabın son sayfalarından en sevdiğim bölümü paylaşmak istiyorum:
''Bana, bitti denilen şeyin, bitti denilen yerde, bitti denir denmez nasıl bitebildiğini anlatabilecek biri varsa, söz ilk biralar benden. Saatlerce ağladıktan sonra makyajını tazeleyip alışverişe gidebilmenin aslında ne kadar normal olduğunu anlatabilirse biri bana, öldükten sonra ona organlarımı bağışlayabilirim. Birileri bana, bütün hafıza kuramlarına meydan okurcasına "unutmak istersem unuturum" diyebilmenin, üstelik söylemekle kalmayıp bunu yapabilmenin nasıl olduğunu gösterirse her sabah ekmeğini alıp evine kadar götürürüm yeminle. Balık tutmayı öğretmeyin bana, balık da vermeyin. Becerebiliyorsanız balık olmayı öğretin ... N'oldu? Yemedi dimi?''
Yemedi..
Z RaporuAli Lidar · İthaki Yayınları · 20163,721 okunma
YouTube kitap kanalımda Hakan Sarıpolat'ın Cıs kitabını önerdim: ytbe.one/o73ZS-Wrw04
4 yıl önce "Eskiden buralar hep dutluktu" diyebileceğimiz sessiz sakin zamanlarda, almışım başımı hunharca Stefan Zweig okuyorum. Ama ne okuma... Satranç'lar, Korku'lar, Gömülü Şamdan'lar... Bütün kitaplarını bitirmeye ant
"Bitse ne olur, bitmese ne?"
Kitapla ilgili düşüncelerim yukarıdaki gibidir koçum, varsa bir itirazın kes tıraşı, arıza çıkarmadan ikile.(Sakin olun ironidir.)
Eğer bu incelemeyi kitabın kahramanı yazıyor olsaydı galiba böyle şeyler söylerdi. Kitap boyunca konuşma şekli böyle olunca ben de bu duruma dikkat çekmek için, bu şekilde
1000Kitap Destek,
Onca eksik ve aksaklıklarına rağmen bu mecrayı yıllardır severek kullanıyorum. Uygulamanın geliştirilmesi için yapılan yenilikleri de destekliyorum. Ancak bunlardan bazıları var ki beni iyice köşeye sıkıştırılmış hissettiriyor. Birçok hesabı sırf karşıma çıkmasın diye engellemek zorunda kalıyorum.
Benim gibi
Sevgili Mo Yan, öncelikle ceketimi ilikleyerek önünde saygıyla eğiliyor, senin dehan karşısında her ne kadar haddime düşmese de, bu şaheserinin bende bıraktığı izlenimden izninle biraz bahsetmek istiyorum.
İri Memeler ve Geniş Kalçalar, 2012 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Mo Yan'ın, 1995 yılında yayımlanan, anlatıldığı döneme ayna tutması
Hayal meyal hatırlarım. Tünellerden geçip kuytu bir yerlere amcamın bir ahbabını ziyarete gitmişiz. Taş duvarlarla kaplı kasvetli boğuk bir odadaydık. Odada dikkatimi çeken tek şey duvarda asılı bir fotoğraftı. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Ben nasıl dikkatli bakmışsam artık "o adam benim babamdır tanıyor musun?" dedi birisi. Korkup
Gözlerimi açtım. Neredeyim? Uyurken yatağımdaydım. Evimde! Şu an yemyeşil bir ormandayım. Bu nasıl olabilir? Anlam veremedim ilk önce. Anlamaya çalıştım. Şaşkınlık... Yerini korku aldı bu sefer. Sakin ol... Sakin kal! Derin derin nefes aldım. Etrafa baktım. Kimse yok. Yalnızım. Nasıl geldim ben buraya? Sorular... Sorular... Yaklaşık on dakika
Yalnızlığın karanlık yansıması deyince akla ilk gelen isim, çok erken gidenlerden bir güzel adam, duyguların soyut hâllerine somut şekiller veren Oğuz Atay.
Öykü yazmanın roman yazmaktan daha zor olduğunu düşünenlerdenim; zira kısa pasajlarda, işlenen konuyu istenen duygular ile aktarmak büyük maharet istiyor. Atay'ımız da işte bu ustalardan
''Güzeldin, ama önce iyiydin. Elbette seni yazacaktım..''
Kaç zamandır kendi yalanlarım içinde kayboluyorum. Bir türlü kendime yediremiyorum gerçeği. Her ne kadar gerçek olanı bilsem de kendimi kandırmakta bir numarayım. Niye mi? Mazoşistlik bünyeme işlemiş. Artık ne yaparsam yapayım çıkar yolum hep aynı “üzüntü, stres, güvensizlik”. Hayat ne
Birazdan bir kadın gelip karşımdaki sandalyeye oturacak ve ben ona aşık olacağım. Daha önce hiç görmediğim, adını bile bilmediğim bir kadına hem de. Kadını tanımıyorum ama kendimi tanıyorum çünkü. Hayatım boyunca hep böyle oldu. Okulda, mahallede ve meslek hayatımda tanıdığım her kadına aşık oldum ben. Hep sevdim, sevildiğimi hiç bilmiyorum.
Cemal Süreya
Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.
Şems-i Tebrizi
Düzenim bozulur,
Hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.