Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“İçimin karanlıklarında da olsa eski çocuk kalbimin senini duyuyorum, hiç yorgun değil.”
Sarıkamış...
askerler öyle şimşek gibi atlılar değil, yorgun ve yoksuldular. silahları kırık dökük yalınayak çırılçıplak toplanıp tarladan tapandan doksan bin can doksan bin ana kuzusu yüz bine tamamlandı
Sayfa 12
Reklam
Neden orada akşam duasını eden bir çocuk gibi diz çökmüştü ki? Nefsiyle başbaşa kalmak, vicdanını sınamak, günahlaryla yüzleşmek, onları ne zaman, nasıl ve hangi durumda işlediğini hatırlamak ve ağlamak için. Ağlayamıyordu. Hatırlayamıyordu onları. Yalnızca ruhen ve bedenen azap içindeydi, tüm varlığının, hafızasının, iradesinin, idrakinin, bedeninin uyuşuk ve yorgun olduğunu hissediyordu.
Çocuk e harfine yaslanmış uyuyordu sonra saçlarımız kapandı, denklerimiz bağlandı sonra boyuna ateşler söndü dağlarda bir yıldız boyuna söndü durdu çocuk insan seslerine yaslanmış uyuyordu o zaman ben atlıydım işte saçlarımda geceler morarırdı yorgun olamazdım çok uzaklardaydı yurdum çünkü boyuna tüfenkler doldurmuştum sularım girilmezdi çığlıklardan canavarlar besliyordum ulu bir askerdim sanki
Hayati Baki
her şey tükenir bir çocuğun gözleri hariç ey güneşin gözlerindeki çocuk. ey umut suçsuz çocukluğumuz ulandı yorgun gençliğimize kuş şaşırır kin öldürür çocuk bilir ışığını çok geç öğrenilmiş bir sevdadır ayrılık sevmeyi denemeye dayat yüreğini.
Ey şiir ne çok acı var içinde...ne çok kırılmış kalbin
GENELEV MEKTUPLARI I. Tenime yabancılaştım, etime Göğsüme kollarıma kalçalarıma Bacaklarıma yabancılaştım. Saçlarım o eski güzelliğini Çoktan yitirdi
Sayfa 30 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
yürü, diren kendine kirli harmaniyen gene de daha güzel lekesiz bir acı daha güzel kendine kentin uçurumlarından sıçra buz tutmuş gönülleri bloklarda dar içleri minibüslerde sıkışmış duraklarda manavlarda dar içleri
Sayfa 78 - Ayyıldız Matbaası - Ankara - 1978, BANA DEĞEN DÜNYA
terman'da gün yavaş sönüyor kuzularla, dağlar arkasından gülerek güneş, tütün tarlalarına değerek suyun akışında yunarak çekiliyor kapılar gün batımı içinde çocuklarla gıcırdar
Sayfa 42 - Ayyıldız Matbaası - Ankara - 1978, SÜRGÜN HIZI
Yâr yüzü yeryüzünde lügatın sihir tozu Bir hoş oluyor akıl kanat açarken suya Bana öyle gelir ki hayatın kalan kozu Mayamda işli dantel çocuk sırrında oya Yorgun düşünce gözler uyuyup uyanayım Ver lügatı elime sonra sessizce çekil Penceremin başında encâmıma dalayım Rüyadan kısmetimi tâbire gelsin kefil
Yalnız bir öfke ışıltısı kaldı gözlerimizin yorgun sularında yaşamak bir inat oldu artık yaşamak bir direnme oldu zulme Ve işte devrildi yine kıl çadırlar göç başladı bir acıdan bin acıya Geride akşamın küllenen ateşi ve susturulmuş çocuk sevinçleri kaldı
Reklam
Emrin olur paşam :) o işler de öyle oluyor zaten :)
Çocuk mu? Evet, öyle ya: Geride bir şeyler bırakmak gerekiyor. Her şey denenmeli. Yavaş yavaş. Evet, yavaş yavaş hamile kalırsın Sevgiciğim, çocuğu karnında iki yıl taşırsın. Hızlı bir gebeliğin gerilimine dayanamayacağımı hissediyorum. Birdenbire büyük bir karınla karşılaşmaktan korkuyorum. Sancı filan da çekme olur mu? Dünyada yeteri kadar acı var zaten. Kendimi çok yorgun hissediyorum. Yavaş yavaş doğur, olur mu? Çok yavaş seviştiğimiz bir günün sonunda hamile kalırsam bütün bunları başarırız belki. Çocuk da yavaş ağlasın. Yorgun yaşayalım dünyayı. Yorgun bir aşk olsun ilişkimiz.
Sayfa 399Kitabı okudu
Her ne kadar buna engel olmaya çalışsa da kasıklarındaki sıcaklık her geçen saniye artıyor, bu dokunuşlarla vücudu her an daha da hassaslaşıyordu. Nihayet dürtüleri kontrolü ele aldığında artık kimin ne hissettiğini umursayamaz bir hale gelmişti. Az önce Anthony'nin çok geç olduğunu söylerken ne demek iste- diğini bütün şiddetiyle
Sayfa 365
Yorgun, isteksiz, sinirli ve ilgisiz bir babayla erkek çocuğun yakın ilişki kurması, onun kişiliğinden kendi kişiliğine olumlu nitelikler aktarması kolay olmaz. Bu durumda çocuk da annesine yönelir, onu benimser.
Sayfa 27 - İnkılâp YayınlarıKitabı okuyor
Çocuk hüznü
Çocukluğunu yarım yaşayanlar ne kadar büyürlerse büyüsünler, her çaresiz anlarında ona geri dönerler. Onları nerede görseniz tanırsınız. En yetişkin halleri, hatta hüzünleri bile biraz çocuksudur onların. Çocuk hüznü, evet. Çok istediği oyuncağın neden alınmadığını bir türlü anlayamayan, babasının nereye gittiğini, bir gün önce akvaryumda nazlı nazlı süzülen balığına ne olduğunu, dedesinin ona sormadan neden cennete gittiğini, annesinin saçlarını yıkarken neden canını yaktığını ve neden hep yorgun olduğunu, arkadaşlarının neden oyunlarına onu almadığını bilemeyen: Allah'ın ve karşı evdeki yaşlı amcanın niye hep öfkeli olduğuna akıl sır erdiremeyen, iri bakışlı, sarkık dudaklı, bükük boyunlu çocuk hüznü... Çocukluğunu yarım yaşayanlar büyüdüklerinde, o hüznü de büyütürler beraberlerinde. Onlar bu yüzden her şeye üzülebilirler. Onları üzmek bu yüzden çok kolaydır. Bu yüzden gözlerinde akacak yer arayan yaşlarla dolaşır onlar. Onları kandırmak ve ağlatmak bu yüzden çocuk oyuncağıdır. Ve bu yüzden onlarla uğraşmak iki kere ayıptır. Onların çabucak kırılıverecek hayalleriyle oynamak iki kere günahtır. Eğer şefkat gösteremeyecekseniz, uzak durun en azından. Bütün büyüyememişlerin yarım kalmışlığının hatırına en azından bunu yapın uzak durun.
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.