Kederli kederli yükseldi güneş ;güneş ışınların vurdugu hiçbir şey ,yüreğindeki iyi niyet ve sahip olduğu yetenekleri doğru kullanma becerisinden yoksun ,kendi iyiliği ve mutluluğuna zerre kadar hayrı olmayan, kendi çürüyüşünün farkında olduğu halde bu çürümenin onu yiyip bitirmesine izin veren bu adam kadar kederli olamazdı.
İnsan ,hayatının tüm sorumluluğunun kendisine ait olduğunu bilirse, başına gelen kötü olaylarda şansına küsmeyi ya da onu suçlamayı bırakır.Hayatta payına düşenle yetinmedikçe ve doymak bilmez arzularının peşinden gittikçe, şanstan sadakat bekleyemeyeceğini anlar .
“Şu kadınlar ne garip mahluklar .Duygusal durumları ne kadar çabuk değişebiliyor .Küçücük şeylerden nasıl da hemen etkileniveriyorlar. Bir anda dünyanın en mutsuz en kederli ,en suçlu insanı iken nasıl da kolayca gökyüzünün en üst katına çıkabiliyorlar. Sevgileri, tutkuları uğruna neleri göze alabiliyorlar. Onlar için yaşamın temel şartı sevilmek. Aşk’la Tutku ‘yla sonsuza kadar sevilmek ve asla vazgeçilmemek. her şeyi affedebilirler ama sevilmemeyi asla”
‘İnsan soyu zayıf, kırılgan, ölümlü, her türlü hastalığa , kazaya , acıya açık ama kendini avutarak yaşıyor,bunları unutuyor . İşte anahtar kelime bu; hayatın özü, büyük sırrı , olmazsa olmazı: Unutmak.’
Arkadaşlık, karşındakinin gıdım gıdım acılar çekmesine, uzun sun sıkılmasına,arada bir başarı kazanmasına tanık olmaktı. Bir insanın en kötü anlarında yanında olma ayrıcalığından şeref duymak ve karşılığında kendi kötü gününde onun yanında olmasını beklemekti.
Fakat içinde bulunduğumuz kendini gerçekleştirme çağında, insanın hayatındaki birinci tercihten başkasıyla yetinmesi iradesizlik olarak görülüyor,ayıplanıyordu. Kaderin sandığın şeye boyun eğmek,onurlu bir hareket olmaktan çıkıp korkaklığa dönüşmüştü bir yerlerde. Mutluluğa ulaşma baskısı bazen zulüm şeklini alıyordu, mutluluk herkesin ulaşabileceği ve ulaşması gereken bir şeymiş de , bu uğurda verilecek en küçük taviz dahi bireyin kabahatiymiş gibi.
Hiçbir şey cehaletin çekingenliğine denk değildir,cehaletin cesaretinden başka.Cehaletin cüret etmeye kalkmasının nedeni,elinde bir pusula olmasıdır.Bu pusula ,gerçeğe dair bir önsezidir ve sıradan bir zihinde ,karmaşık bir zihinde olduğundan kimi zaman daha açıktır.
İnsan bedeni bir görüntüden ibaret olabilir.Beden gerçekliğimizi saklar ,ışığımızın veya gölgemizin üzerindeki katmandır. Gerçeklik ruhtur.Kesin konuşmak gerekirse ,yüzümüz bir maskedir. Gerçek insan tenin altındakidir. Ten denen o yanılsamanın ardına gizlenmiş ve sığınmış olan o insanı fark edebilsek , şaşırmaktan fazlası olurdu bize .Dış varlığı gerçek varlık olarak benimsememiz ,ortak yanılgımız .
Başarısızlıklar ,insanın ayağını tekrar yere basmasını sağlar, bastığınız yer belki de uçurumun zeminidir ama oradan artık ancak yukarı çıkabilirsiniz, oysa başarının zirvesindeyken,ne yana dönseniz istikamet aşağı doğrudur
"Düşmana dönük nefretin önceli, mutlaka kendinden nefrettir. Kendi içinde tatmin bulma çabasından kaçınan herkes ,dış düşmanından kendi içindeki düşman gibi nefret etme tehlikesine düşer."