Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından oldukça emin olmalarıdır. İnsan bazen içine işleyen muhteşem bir şafak vakti kalkıp dışarı çıktığında, yalnız başına öylece durup kafasını iyice geriye atarak yukarı baktığında, Doğu’nun insanı neredeyse haykıracak hale getirdiği ve binlerce binlerce binlerce yıldır her sabah olduğu gibi güneşin doğuşunun o tuhaf, değişmeyen görkemi karşısında kalbinin duracak gibi olduğu ana kadar solgun gökyüzünün yavaşça değişip kızarışını, bilinmeyen nice olağanüstü şeyin meydana gelişini seyrettiğinde fark eder. Bunu bir an için hisseder. Kimi zamanda bir korkulukta gün batarken bir başına durup dalların altından ve arasından süzülen gizemli, altın rengi, koyu dinginlik onu duymak için çabaladığı ama kolayca duyamadığı bir şeyi yavaşça tekrar tekrar söyler gibi olduğunda hisseder bunu. Sonra bazen geceleyin milyonlarca yıldızın durup onu seyrettiği koyu maviliğin muazzam sessizliğinde bundan emin olur; kimi zaman uzaklardan gelen bir müzik sesi bunu gerçek kılar, kimi zamanda birinin gözlerindeki bakış
' Bir tek şunu söylesem yeter belki: Yedi rengi var güneşin, ama bize kalan Turuncudur, gün batarken akşam vakti... '
Sayfa 265 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Sizin ününüz, güneşin topraktan taptaze olarak çıkardığı, sonra da sararttığı, rengi gelip giden ota benzer.
Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından oldukça emin olmalarıdır. İnsan bunu bazen içine işleyen muhteşem bir şafak vakti kalkıp dışarı çıktığında, yalnız başına öylece durup kafasını iyice geriye atarak yukarı baktığında, Doğu’nun insanı neredeyse haykıracak hale getirdiği ve binlerce binlerce binlerce yıldır her sabah olduğu gibi güneşin doğuşunun o tuhaf, değişmeyen görkemi karşısında kalbinin duracak gibi olduğu ana kadar solgun gökyüzünün yavaşça değişip kızarışını, bilinmeyen nice olağanüstü şeyin meydana gelişini seyrettiğinide fark eder. Bunu bir an için hisseder. Kimi zaman da bir korulukta gün batarken bir başına durup dalların altından ve arasından süzülen gizemli, altın rengi, koyu dinginlik onun duymak için çabaladığı ama kolayca duyamadığı bir şeyi yavaşça tekrar tekrar söyler gibi olduğunda hisseder bunu. Sonra bazen geceleyin milyonlarca yıldızın durup onu seyrettiği koyu maviliğin muazzam sessizliğinde bundan emin olur; kimi zaman uzaklardan gelen bir müzik sesi bunu gerçek kılar, kimi zaman da birinin gözlerindeki bakış.
Sayfa 199Kitabı okudu
Batı yönünde ufukta toplanmaya başlayan bulutlara, batmaya başlayan güneşin ışıkları yansıdı, gökyüzü gül rengine dönerken tepeler kızıllaştı. Gül rengi ışık etraflarını sararken Ruth, "Goodbye Sweet Day" aryasını okumaya başladı.
Deniz çizgi çizgi mavileyip geliyordu güneşin doğduğu yerden. Her an da rengi değişiyordu.
Reklam
Büyük özlem üzerine
Ey ruhum, sana “bir zamanlar” ve “eskiden” dercesine “bugün” demeyi öğrettim ve bir de dansını tüm Burada, Şurada ve Oradakilerin üzerine etmeyi. Ey ruhum, seni tüm köşelerden kurtardım, tozu, örümcekleri, bulanık ışıkları üstünden aldım. Ey ruhum, seni küçük utançtan ve köşede kalmış erdemden temizledim ve güneşin gözleri önünde çıplak durmaya
"Benzerlik bu kadar olur doğrusu! Küçük, dar ağızlı, etli, ıslak, şehvetli dudaklar, eğri, mahmur göz kapakları, çekik, şaşkın gözler, çıkık şakaklar, hurma rengi dağınık saçlar, buğday benizli yüz... Hayat mücadelesine uygun olarak yaratılmış, ruhsuz, duygusuz Türkmen yüzlerinden. Hayatta kalmak için her şeyi caiz gören bir tip; tabiat önceden öngörmüştü sanki bunları. Ataları güneşin, yağmurun altında çok kalmış, doğayla savaşmıştı. Yalnız şekilce değişmemişler, tabiat onlara dik duruş, şehvet, hırs ve açlık da bağışlamıştı."
“Aylar var bu duvarlara bakıp duruyorum," dedim, "ama orada ne tanıdık bir şey, ne de bir çehre gördüm. Orada belki çok önceleri bir çehre arayıp durdumdu. Ama bu çehrede güneşin rengi, isteklerin alevi vardı: bu Marie'nin çehresiydi.”
Bir tek şunu söylesem yeter belki: Yedi rengi var güneşin, ama bize kalan Turuncudur, gün batarken akşam vakti...
Sayfa 266Kitabı okudu
Reklam
portakal
Güneş tanesi gibi bir meyvedir o Elle ve ağızla soyulur kabuğu, tadı boğuktur Kokusu çenebaz, kendi suyuyla sarhoş... Benzeri yok renginin Güneşin uykudaki sıfatıdır rengi. Rengi tadıdır: Ekşi, şekerli Işığın zindeliği ve C vitaminiyle zengin...
Ama rengi ne olursa olsun biz, bir insanın haksız yere aşağılanmasına izin veremeyiz.
5'inci Kafkas Tümeninin alayları da ertesi gün sabahın alacakaranlığında taarruza başladı. Yunanlılar mevziin en can alıcı yeri olan Toklu Sivrisi'nde büyük bir direnme gösterdiler ... Sonunda süngüler işi bitirdi. 30 Ağustos günü akşam olurken 5'inci Kafkas Tümeni'nin 10'uncu Alayı'nın cenkten cenge koşmaktan rengi solmuş sancağı Toklu Sivrisinin üzerinde güneşin son ışıklarıyla parlıyordu. İki sönük ışıklı fenerin aydınlattığı alay sargı yerinde, doktor ve sıhhiye erleri durmadan yara sarıyorlardı. Şehitlerin gömülmesi yarına bırakılmıştı. Alayın doktoru eski püskü, kaynatılmış gaz bezleri ile tabanları parçalanmış erlerin ayaklarını sarıyordu. Bir çavuş parçalanmış ayak tabanlarını pansuman eden doktora, "Şu talihsizliğe bak" der gibi başını iki yana sallayarak: "Doktor bey, şu Yunanı arkasından kovalayamadığı­mıza o kadar çok üzülüyoruz ki, yoksa ne önemi var taban yaralarının ... " diye hayıflanıyordu.
-Gece ile Gündüzün Münazarası- Gece ve gündüzün birbirlerine üstün gelmek için Münazara sırasında gösterdikleri delilleri dinle. Bu, gönülden gam ve kederin şiddetini uzaklaştıran bir sergüzeşttir. Onlar üstünlüklerini ispatlamak için mücadeleye giriştiler. Bu övme ve kınama konusunda şöyle sözler geçti: Gece: Tanrı gündüzü geceden yarattığı
984 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.