Aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır dedi... Aşık olun, gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı! Nasılsa ayrılık, insanın kendi tek kişilik yalnızlığını özlemesi..
Sade ölüm değil, ayrılık da yaşamın emri.
Kalp ve akıl dedikleri, birisi kan pompalayan yumruk büyüklüğündeki et parçası, diğeri de ceviz içine benzeyen bir pembe pelte değil ki dedim. Bunlar birbiriyle savaşmaya yemin etmiş iki düşman, aşk bahçesinden içeriye girince. Birisi sende kalırsa, bu savaşa devam etmek için diğeri de sende kalacak. Mecbur buna.
BİR ŞEYLER EKSİK
Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz.
...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz.
''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
BİR ŞEYLER EKSİK
," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun
Aşk bir "iki kişilik sahnedir". Bir'in perspektifini kesintiye uğratır ve dünyanın Başka'nın ya da farkın bakış açısından yeniden ortaya çıkmasını sağlar. Radikal değişimlerin negatifliği aşkı deneyim ve karşılaşma olarak öne çıkarır.
İnsan benliğine sığınıp Yaratıcıdan kaçıyor; benliğinin mutlak çaresizliğiyle yüz yüze kalınca da ölümlü bir bedene demir atarak, aynen kendisi gibi zamanın etkisine maruz, aynen kendisi gibi yüzünde sivilceler çıkan, kendisi gibi saçları ağaran, hastalanan, acıkan, susayan birinde varoluş imkânı arıyordu.
Aşktan umulan medet aşkın can düşmanıydı. Aşka yapılan en büyük ihanetti bu.
Yaratıcı ile kurulacak ontolojik bağlılık, iki kişilik bir evrenden beklendiği anda, aşk en büyük darbesini yemiştir.
Erkekler ve kadınlar aşk edimi denen şeyde çabucak birbirlerini yutarlar ya da iki kişilik uzun bir alışkanlık geliştirirler. Bu uçlar arasında çoğunlukla bir orta nokta yoktur. Bu da özgün bir şey değil. Her yerde olduğu gibi burada da zamansızlıktan ve düşünmemekten insanlar bilmeden birbirini sevmek zorundadır.
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
hani sen iyiydin
halden anlardın
hani sen git demeyecektin bana
ben her şeye rağmen gelecektim
içimde bir umut
ellerimde olgun meyveler
dünya nimetleri
gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı ama ne sen gel dedin
ne de ben gelebildim her şeye rağmen aşkımız ayrılıklarla başladı
Hastalarımız, kültürümüzün bilinçaltı ve bilinçdışı eğilimlerini dışavurarak yaşayanlardır. “Nevrotik” veya “kişilik bozukluğu” dediğimiz hastalıkla karşı karşıya olan kişi, kültürümüzün yaygın savunma mekanizmalarının kendisinde harekete geçmediği kişidir ve acı veren bu özelliğinin o da az çok farkındadır.7 “Nevrotik” veya “kişilik bozukluğu olan” kişi, o kadar şiddetli sorunlarla karşı karşıya olan biridir ki, sorunlarını kültürün iş, eğitim ve din gibi normal organlarının içinde çözemez. Hastamız topluma uyum sağlamaz veya sağlayamaz. Bu da, aşağıdaki birbiriyle ilgili iki nedenin birinden veya her ikisinden kaynaklanabilir. Bunlardan ilki, onu toplumdaki herhangi bir ortalama insandan daha hassas ve kaygılarıyla birlikte yaşayamaz, onlarla baş edemez kılan bazı sarsıcı veya talihsiz olaylarla karşılaşmış olmasıdır. İkincisi ise onu dışavuruma zorlayan ve dışavurumu engellendiğinde onu hasta eden, alışılmışın çok üstünde bir özgünlüğe ve potansiyele sahip olmasıdır.
Hem aşk anlatılacak şey midir? Aşk anlatılmaz, anlatılabiliyorsa aşk olmaz. Hem aşk iki kişilik dahi değildir. Sevdiğine sevdiğini söylemek zor şeydir.
Bir olay olarak, "iki kişilik sahne" olarak aşk ise alışkanlıklardan kurtarır ve narsi sistleşmeden arındırır. Alışkanlığın ve aynının düzeninde bir "kırılma"ya, bir "delik"e yol açar.