Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
KUR'AN AYETLERİNİN SAYISI
Said Nursi: "Kur'an... ondört asır müddetinde her dakikada altıbin altıyüz altmışaltı ayetleri, kemâl-i ihtiramla (kusursuz saygı ile) hiç olmazsa yüz milyondan ziyade insanların dilleriyle okunuyor."(1) Keskinoğlu da şöyle demektedir: Ayetleri yuvarlak rakam olarak 6666 sayarlar. Bazılarınca daha azdır. Çünkü mukattaatı bir ayet
Sayfa 85 - Süleymaniye vakfıKitabı okudu
Düzyazıda bir şey söylemenin bir çok yolu vardır, şiirde ise sadece tek bir yol. "Çıplaklığıyla ışıldıyor yıldız" demekle "yıldız ışıldıyor, çünkü çıplak" demek aynı şey değildir. İkinci deyişte anlam bastırılmış ve sıradan bir açıklamaya dönüşmüştür. Şiirsel akımın gerginliği yumuşamıştır. İmge sözcüğün akılcılığını ve karşılıklı değişebilirliğini kaybetmesine neden olur. Sözcük de, dil de bir araç olmaktan çıkmıştır artık. İmgenin biricik ve nihai amacı olan sözcüğü özgün doğasına geri döndürmek daha şiddetli bir işlemin ön adımıdır. Şiirin büyülü eli ona dokunduğunda dil artık ne bir dildir, ne de akıcı ve ifade edici bir simgeler yumağı. Şiir dili aşar. Bu kitabın başında söylediklerim şimdi açıklık kazandı: Şiir dildir -düzyazının ve karşılıklı konuşmanın saldırısına uğ- ramadan önceki hâli- fakat aynı zamanda dilin çok ötesinde bir şeydir ve bu dil olmanın çok ötesinde bir şey oluşa sadece dil yoluyla ulaşabilirse de, bu oluşu dil açıklayamaz. Sözcüklerin içinden doğan şiir, sözcükleri aşan bir biçimde ortaya çıkar.
Sayfa 123Kitabı okudu
Reklam
Sonuçta anlam söylemeye çalışmak; ya da daha doğrusu başka bir biçimde söylenebilen şeydir. İmgenin anlamı ise, bunun tersine, imgenin kendisidir: Öbür sözcüklerle söylenemez. İmge kendi kendisini açıklar. Söylemeye çalıştığı şeyi kendisinin dışında hiç bir şey söylemez. Anlam ve imge aynı şeydir. Bir şiirin kendi imgelerinden başka hiçbir anlamı yoktur. Bir sandalye gördüğümüzde, hiçbir sözcüğe başvurmadan anlamını derhal kavrarız: Gidip o sandalyeye otururuz. Şiirde de aynı şey olur: Şiirin imgeleri, dūzyazıda olduğunun tersine, bizi başka bir yere götürmez somut gerçeklikle burun buruna getirir. Quevedo sevgilisinin dudaklarını anlatırken, "buzdan ezgiler mırıldanıyor alaycı bir bükülüşle" der, ama aşağılamanın, kibirin buz beyazlığını anlatmaz bize. Kanıtlamaya başvurmadan bir gerçekliğin önüne çıkartır bizi: Dişleri, sözcükleri, ayrı olmanın gerçekliğini ansızın ve hepsini birlikte görürüz. Goya bize savaşın dehşetini anlatmaz: Savaşın imgelerini getirir önümüze. Göndermeler, açıklamalar, özetlemeler gereksizdir. Şairin söylemeye çalıştığı şey o diyor ki değildir. Cümleler ve ifadeler birer yol, imge ise kendi kendisine dayanan anlamın ta kendisidir. Anlam imgenin içinde başlar ve imgenin içinde biter. Şiirin anlamı şiirin kendisidir. İmgeler herhangi bir açıklamaya veya yoruma indirgenemezler.
Sayfa 122Kitabı okudu
_Her şey algıdır. Herhangi bir şeyi itici ya da çekici kılan tamamen senin zihnindir. Karar veren faktör sensin. _Zihin, aldatıcıdır. Gerçekte ikilem yoktur. Gerçekte sorun yoktur. Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır. Zihinde sorunlar vardır ve sen gerçekliğe zihnin aracılığıyla bakarsın. Böylece gerçeklik sorunlu olur. _Sağlıksız bir zihinle ne
Dilimizin yok edilişinin özeti!
“Dile son biçi mini veriyoruz; başka bir dil konuşan hiç kimse kalmadı gında alacagı biçimi. Sözlügü tamamladıgımızda, senin gibilerin dili yeni baştan ögrenmeleri gerekecek. Bana öyle geliyor ki, sizler asıl işimizin yeni sözcükler icat et mek oldugunu sanıyorsunuz. Oysa ilgisi yok! Sözcükleri yok ediyoruz; her gün onlarcasını, yüzlercesini
Sayfa 64 - SymeKitabı okudu
_Rüya, gören olmadan da var olabilir. Rüya gören olmadan rüya mevcut olduğunda ise bu özgün gerçeklik gibi gelir. Siz yoksunuz ama kozmik bir akıl var. Brahma var. Bu yüzden bütün alemin Brahma'nın gördüğü bir rüya olduğunu söylerler. Bütün bu dünya bir rüyadır, bir mayadır. Ama bu her şeyin, tümün bir rüyasıdır. Kişisel bir rüya değildir.
Reklam
Marx ve Engels, yola çıktıklarında bir yol vardı ve sosyalist mücadele, Marx ve Engels’den önce başlıyor. "Sosyalist" sözcüğü ilk kez 1827 yılında, Owen taraftarlarının çıkardığı bir kooperatif yayınında kullanılıyor. Marx ve Engels, bu yola giriyorlar. "Sosyalist" sözcüğünün kaynağında ortaklık var; dernek veya cemiyet anlamındaki assosiasyon sözcüğüyle aynı anlam grubuna giriyor. Bu sözcükte bir beraberlik ve katılma yükü bulunuyor; "sosyal" sözcüğü de, bir iştiraki, katılmayı, birlikte yürüyüşü ifade ediyor. Bu sözcükle, "kompanyon" sözcüğü eş anlamlıdır; "kom" ve "pan" sözcüklerinin bir araya gelmesinden türüyor. "İle" ve "ekmek" sözcüklerinden oluştuğu için, "kompanyon" ve bunun özdeşi "sosyal" sözcükleri, birlikte ekmek yemeyi, yoldaşlığı anlatıyorlar. Bütün bu açıklamalar şunun içindir: "Sosyalist", ya da sosyalizm ile "komünist", ya da komünizm, sözcükleri arasında büyük ve önemli farklar bulunmuyor. Birbirinden ayrı anlam yükleri, daha çok pratikten geliyor. Bunun ötesinde sözcük anlamında, komünizm, biraz daha yakın beraberliği ve ortaklığı anlatıyor.
Sayfa 284 - Mızrak Yayınları
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Öte yandan on altıncı yüzyılın son çeyreğine kadar ‘Işık taifesi’ ya da ‘Işık insanı’ olarak adlandırılan halk toplulukları, bu tarihten sonra isim değiştirerek Alevi adını almış olsalar da; bu yeni isim de an­lam, köken ve söyleyiş olarak Luvi sözcüğünün çok uzağında değildi. Bilge Umar, Luvi dilinde başında ‘a ’ olan sözcüklerin, bu ‘a ’nın ihmal edilerek söylenmesinin çok yaygın bir kullanım olduğunu ifade ettiği, ‘Türkiye’deki Tarihsel Adlar’ adlı çalışmasında; “Ben, söz­cüğün Luwi dilinde yalnız Lu biçiminde değil Alu/Allu biçiminde de kullanıldığı kanısındayım” demektedir. Sayın Umar’ın bu kanı­sını güvenilir kabul ederek ‘lu’ ve ‘Luvi’ sözcüklerinin başındaki ‘a ’yı ihmal etmeden yazacak olursak karşımıza ‘ışık’ ve ‘Işık İnsanı’ karşı­lığı olarak, kulağımıza çok tanıdık gelen seslerle ifade edilen iki söz­cük çıkar: ‘Alu’ ve ‘Aluvi’. Luvi dilindeki ‘a/u’ve ‘Aluvi sözcükleri, Türkçedeki ‘alev' ve ‘Alevi’ sözcüklerini çağrıştırır ancak bu sözcükler arasındaki tek ben­zerlik, aynı seslerle ifade edilmeleri değildir. Bu kelimelerin hemen hemen anlamları da aynıdır. Türkçede ışıktan ya da ateşten çıkan yalı­ma, alev adı verilir. Türkçede ‘i’ eki, sonuna geldiği kelimeye aidiyet /mensubiyet kazandırır (tarih-tarihi, insan-insani vb. gibi). Alevi söz­cüğü de aleve ait olan, ışığa ait olan anlamında bir sözcüktür.
Sayfa 63 - KalkedonKitabı okudu
Varoluşun filozofları gündelik dilde kullanılan sözcüklere felsefî bir anlam giydirmeyi severlerdi. Heidegger'in verdiği anlamları düşünmeksizin boğuntu (angoisse) ya da gevezelik sözcüklerini ağzıma almam olanaksız. Romancılar bu konuda filozoflardan daha önce gelirler. Kahramanlarının durumlarını inceleyen romancılar, çoğu zaman, bir kavram
Reklam
Bugünlerde sık sık sözcüklerin hastalığından söz ediliyor, hatta bundan söz edenlere kızılıyor, onların bu konuda konuşabilmek için sözcükleri hastalandırdıklarından şüpheleniliyor. Olabilir. İşin kötüsü, bu hastalığın aynı zamanda sözcüklerin sağlığı da olması. Anlam belirsizliği mi parçalıyor onları? Bu anlam belirsizliği iyi ki var, o olmazsa diyalog da olmazdı. Yanlış anlama mı çarpıtıyor onları? Ama bu yanlış anlama anlaşmamıza olanak sağlıyor. Boşluk mu giriyor içlerine? Bu boşluk onların anlamının ta kendisi. Doğal olarak bir yazar kediye kedi demeyi ideali olarak görebilir. Böylece kendisinin iyileşme ve içtenlik yolunda olduğunu sanması ise olmayacak şeydir. Aksine hiç olmadığı kadar göz boyayıcıdır, zira kedi kedi değildir, bunun böyle olduğunu ileri süren kişinin ise tek amacı şu ikiyüzlü şiddettir: Rolet bir düzenbazdır
Tahammül Zorluğa katlanmak, sabredip göğüs germektir. Arapça hml "yüklenip taşımak" kökünden gelir. Hamile ve hamal sözcükleri de aynı köktendir. Zira biri karnında, biri sırtında, bir diğeri de yüreğinde yük taşır. Bir diğer akraba kelime ihtimal de aslında dayanmak demekken Türkçede farklı bir anlam kazanmıştır.
Bırak, bırak tüm bunları diyecektim. Kimin konuştuğunun ne önemi var, biri kimin konuştuğunun ne önemi var dedi. Biri kalkıp gidecek, giden ben olacağım, ben olmayacağım o, ben burada olacağım, buradan uzaktayım diyeceğim, ben olmayacağım o, hiçbir şey söylemeyeceğim, bir öykü anlatılacak, biri bir öykü anlatmaya çabalayacak. Evet, yadsımıyorum
Regas’ın Anayasa’sı
Ekim 1797’de Regas, bir ayaklanmayı ve Fransa’daki rejime benzer bir gelişmeyi hedefleyen eylemlerim, her zaman gizliliğe dikkat ederek hızlandırır; İnsan Hakları Bildirgesi'ni ve Anayasa İlkeleri'ni hazırlar ve bastırır. Bu iki metin bir arada Regâs’ın Anayasa'sı olarak bilinir. x Üç bin nüsha olarak bastırılmış olan bu
Köl Tegin Hakkında
Prof. Dr. Erhan Aydın, "Orhon Yazıtları" çalışmasında F. Sema Barutçu, Mehmet Ölmez ve Ahmet Temir'in Köl Tegin adındaki Köl sözünü köŋ- (yanmak) fiiliyle ilişkilendirdiklerini ve kendi kanaatinin de aynı yönde olduğunu belirtir. Ayrıca "köŋ fiilinin kö- fiilinden yapılmış olabileceğini öne süren Barutçu, köl ünvanını
Sayfa 127 - Post Kitap, Divan Edebiyatı Vakfı Keyfiyet Mahfili Türkçe Araştırmaları: 1, 1. Baskı, İstanbul 2020, TÜRKÇENİN KÖKLERİ
89 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.