Nasıl deryadil değilsem, nasıl ilm-i simya, ilm-i Cifr ve eski tabebeti bilmiyorsam, başımdaki bereye, birdenbire ağarmış saçlarıma, tıraşsız sakalıma ve derviş hâlime rağmen nasıl hiçbir tarikatten değilsem, öylece saatten de anlamıyordum. Fakat yalana alışmıştım. Hayatım denen bu kalp akçeyi başka türlü süremezdim. İnsanlar benim böyle olmamı istemişlerdi. Yalancı idim. Binaenaleyh saatten çok iyi anladığımı mı söylemem lazımdı? Fakat bu en aşağı otuz beş türlü söylenirdi. Cemal Bey’e, Selma Hanım’a, Doktor Ramiz’e, Sabriye Hanım’a, Yangeldi Asaf Bey’e, hepsine, herkese ayrı ayrı şekillerde söylenirdi. Bir müddet Halit Ayarcı’ya baktım. Hayır, burada doğrudan doğruya hareket lazımdı. En yavaş sesimle: Bir görelim, bakalım!.. dedim.