Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
CENÂB-I HAK NEFSE DEMİŞ Kİ...
"Hadisin rivayetlerinde var ki: Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?" Nefis demiş: "Ben benim, sen sensin" Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: "ENE ENE; ENTE ENTE". Hangi nevi azabı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş:
Sayfa 294 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
Sindirim sistemimize yakından bakmadan önce, önemli bir konuya değinmekte fayda var. İlginç bir şekilde, yediklerimiz ve bunların insan beynine olan etkileri, insanlık tarafından pek de üzerinde durulan bir konu olmamıştır. Zira insanların büyük bir kısmının yeme davranışlarını belirleyen en önemli mesele; güzel görünen bir vücuda ya da sağlıklı
Reklam
Başkasından kabul görmek icin başkası gibi davranarak değil artık diğer insanların bizi kabul etmelerine ya da bizim ne kadar iyi olduğumuzu söylemelerine kalmasın ne kadar iyi oldugumuzu bilelim kendimize olan sevgimiz sayesinde aynada gördüklerimizden zevk alalım kendimizi yargilamadan sevelim yargıladığımız zaman suçlu hissederiz cezalandırılmaya ihtiyaç duyarız .
Hep hormonların oyunu bu :))
...kendini bulutların üzerinde uçuyor sanırsın. Algı çerçeven daralır ve o noktadan sonra senin için âşık olduğun kimseden başkası yoktur. Kendini uyuşturucu almış gibi hissedersin.
Sayfa 63 - Pegasus Yayınları - Pdf
Yeni doğmuş bebek
"Yeryüzünde titrek bir ses duyuldu. Daha önce hiç duyulmayan bir sesti bu. İlk defa kımıldayan bir gırtlaktan geliyordu. "Bana en koyu karanlıklarda yaşamış bir insandan bahsettiler. Sanki bir uçurumun dibindeymişçesine en sönük bir ışık parıltısı bile değmemiş gözlerine. "Bana sessizlik içinde yaşamış bir insandan bahsettiler. En kısık bir ses bile değmemiş kulaklarına... "Hayatı boyunca ilginç bir şekilde hep ılık olan bir suyun içinde gerçekten yaşamış ve sonra da birden buz gibi bir akarsuya daldırılmış bir insanın hikâyesini duydum. "Bu insan önceden hiç nefes almamış ciğerlerini birden havayla doldurmuş. Hep sönük kalmış ciğerlerini birden havayla şişirmiş ve acıyla çığlık atmış... "Yeryüzünde kavruk, titrek bir ses duyuldu. Daha önce hiç duyulmayan bir sesti bu. İlk defa kımıldayan bir gırtlaktan geliyordu. "Bu, istirahat eden insanın sesiydi. "Böylesine mutlak bir istirahati kim hayal edebilir ki? "Yemek yeme zahmetine bile girmeyen birinin istirahati, çünkü onun için başkası yemek yiyordu. Bütün kas lifleri rahat konumdaydı, çünkü yaşaması için gerekli ısıyı başka dokular üretiyordu. En içteki dokuları bile kendilerini zehirden ve mikroplardan korumak için çalışmak zorunda değildi, çünkü başka dokular ona hizmet ediyordu. Ve oksijen o nefes almadan veriliyordu ona, canlılar içinde ne eşsiz bir ayrıcalık!
Sayfa 25 - Kaknüs Eğitim KitaplığıKitabı okuyor
Başka bir grubun rivayeti de bu manadadr. "Şüphesiz ki Allah tövbe kapısını bid'at sahiplerine kapatmıştır. "Bu,o kişi bidatından tövbe etmez anlamındadır. Çünkü o kimse bid'atı ile hidayet üzere olduğunu zanneder. Eğer tövbe ederse, o hidayet sandığı şey için de tövbe etmesi lazımdır. Kafirin tövbesini kabul etmesi gibi.. Bazı kimseler de söyle diyor: "Hiçbir şekilde bid'atçının tövbesi kabul edilmez. Çünkü o, inkarcının yaptığı yanlışı yapmıştır. Bazılar da şöyle diyor: "Allah celle celaluhu bid'atçıya tövbe izni vermez. "Bu rivayetin manası șudur: Bid'atçı yaptığı bid'atı güzel gördüğü müddetçe ondan vazgeçip tövbe etmez. Ancak Allah ona, yaptığının kötü olduğunu fark ettirirse o kimse yaptığına karşılık tövbe eder. Kafirin dalalette olduğunu fark etmesi gibi. Bid'at ehlinin çoğu, yaptıklarının dalalet olduğunu fark etmiş ve ondan tövbe etmişlerdir. Bunların hesabını Allah'tan başkası bilemez. Haricilere ise ibn Abbas gönderilmiş ve onlarla münazara etmiştir. Bu münazara sonucu yarıya yakını tövbe edip dönüştür.  Geriye kalanlar da Ömer b. Abdulaziz ve başkaları tarafından ikna edilip bid'atten vazgeçirilmişlerdir.  Onlardan bazıları ilim sohbetlerine katılmış ve tövbe etmişlerdir. Bu gibi kimseler çoktur.
İstiğfar Önemi ve Kulun Ona İhtiyacıKitabı okudu
Reklam
Kısa bir ömür pek çok şeyin ortak kaderidir, fakat sen ebediyen var olacakmış gibi ya her şeyden kaçıyorsun ya da her şeyi kovalıyorsun. Kısa bir süre sonra gözlerini kapatacaksın, sonra bir başkası da seni mezara taşıyan için ağlayacak.
Sayfa 110Kitabı okudu
+1
Eğer sen kendin için bir şey yapmıyorsan, bir başkası senin için hiçbir şey yapmaz!
Sayfa 75 - Kashna Kitap AğacıKitabı okuyor
"Durmayacaklardı." Güçlükle yutkundu ve bakışlarını kaçırdı. "Ölüyordun. Seni yüzeye çıkarmak zorundaydım. Ama bizi tanıdılar ve dinlemediler..." Gözlerindeki acı nasıl hızla belirdiyse aynı o şekilde bir mum alevi gibi sönerek aniden kayboldu. Yerini rahatsız edici bir boşluk aldı. "Başka seçeneğim yoktu," diye bitirdi sözlerini gözleri gibi içi boş bir sesle. "Ya sendin ya da onlar." Sessizlik çöktü ve farkındalık kafama dank etti. Bu, benimle bir başkası arasında seçim yapmak zorunda kaldığı ilk sefer değildi. Bu, benim hayatımı kurtarmak için ellerini ailesinin kanıyla lekelediği ilk sefer değildi.
Mali ibadetleri terk ve bedeni ibadetlerle yetinenlerin aldanması
Başka bir grup; belki helâl mal kazanır, haramdan kaçınır ve mallarını camilere harcarlar. Ancak bunlar da şu iki yönden aldanmaktadırlar: Birincisi; riya, övülme ve şöhret isteği. Şöyleki; belki yakınında veya beldesinde fakirler vardır ve malı onlar için harcamak daha önemlidir. Şehirde çok sayıda mescid vardır. Ama asıl maksad, bu mescidlere
Reklam
Gösteriş ve şöhrete kanıp aldananlar
Başka bir grup; belki helâl mal kazanır, haramdan kaçınır ve mallarını camilere harcarlar. Ancak bunlar da şu iki yönden aldanmaktadırlar: Birincisi; riya, övülme ve şöhret isteği. Şöyleki; belki yakınında veya beldesinde fakirler vardır ve malı onlar için harcamak daha önemlidir. Şehirde çok sayıda mescid vardır. Ama asıl maksad, bu mescidlere
GAYB MESELESİ
Gaybı Allah bilir ama Nur Risaleleri'nden yaptığımız bu alıntılardan, evliyanın gaybı bildiği sonucu çıkmaktadır.(Hâşâ) Nitekim bu kanaat Nur Risaleleri'nde açık olarak belirtilmiştir: Madem Hz. Ali (R.A.) "ene medînetu'l-'ilmi ve 'aliyyun babuha" hadisine mazhardır. Hem madem Şah-ı Velayet ünvanını alarak
Sayfa 216 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
Onu yakından tanıyan Yunus b. Ubeyd'in şu şahitliği, umarım benim gibi sizin de içinize oturur: "Hasan'ın namaz kılarken diz çökmüş hali, geriden adeta cellâdın kılıcının önüne başını uzatmış bir idamlığın halini andırırdı. Cehennem sanki başkası için değil de, sadece onun için yaratılmıştı."
Aslında suçlar arasında ne kadar fark varsa onlara verilen cezalar arasında da o kadar fark olması gerekir. Ama tutalım ki bu farkiann saglanması, dengenin oluşturul­ması olanaksızdır, bir ka reyi daireye çevir m enin olanaksız ol-dugu gibi çözülemeyecek bir sorundur bu, tutalım ki öyledir! Peki, bu eşitsizligin var olmadıgını düşünelim, o zaman bir başka eşitsizlige bakınız, verilen son cezaların eşit sizligine . . . Mahkümlardan biri cezaevinde hastalanmıştır, mum gibi eri­mektedir; öteki ise cezaevine girmeden önce böylesine çılgın , neşeli bir arkadaş toplulugunun olabileceginden habersizdir, şimdi çok mutludur. Evet, cezaevine böylesi de geliyor. Işte si­ze, söz gelimi, ögrenim görmüş, vicdan sahibi, aklı başında, iyi bir insan. Yürek acısı onun için her türlü cezanın üstündedir. Çektigi acılar öldürür onu lşledigi suç için kendini en ürkü­ tücü bir yasadan daha acımasızca, insafsızca yargılar. Oysa onun hemen yanında bir başkası, işledigi cinayeti bir an aklına getirmeden dolaşır durur cezaevinin içinde. Kendini haklı bile görmektedir. Özgür yaşamlan Sibirya'daki kürek cezasından daha beter oldugu için bilerek suç işleyip buraya gelenler de vardır. Dışarıda çok küçültücü bir yaşam sürmüşlerdir, kalanları hiçbir zaman doymamıştır, sabahtan gece geç saatiere ka ­ dar patranuna çalışmıştır; oysa cezaevinde çalışma çok daha kolaydır, istedigi kadar ekmek yer, hem o zamana kadar gör­ medigi kadar güzeldir ekmek. ..
Kendisini çağıranlar, bu üç katlı ve ahşap binada olmalıydılar. Allah nasip ederse bu defaki tahmini daha isabetli olacaktı. Yine de, sol taraftaki mezar taşlarının yanından geçerken içinde bir şüphe yok değildi. Açık bırakılmış kapıdan içeri girdiğinde kendini, tavandan sarkan avizedeki onsekiz kandilden çok, kelimelere dökülmesi gayrı kabil bir
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.