Karşımızdaki ile nasıl diyalog kuracağımızı bilmeden konuşuruz. Varlıklarını ve zamanlarını "çöp tenekesi" gibi kullanarak sözlerimizi savurup dururuz.
İnsan öleceğini biliyor ama yine de buna inanmıyor. Ölüm er telenebilir mi?
Bir yandan, bir gün ya da bir başka gün ölmek kaçınılmaz bir şey. İnsan, ölmeye yazgılı bir varlık, bu kaçınılmaz. Diğer yandan, şu ya da bugün ya da ölmek asla zorunlu değildir. Mantıksal olarak, asla zorunlu değil, ama uzun vadede asla ölmemek de saçma olurdu. Bütün
Bir insanı tanımadan (bilmeden) onu saymak ola- naksızdır. İlgi ve saygı eğer bilgi tarafından yönlendi- rilmezlerse kör kalırlar. Eğer ilgiyi bilgi doğurmamış- sa, boştur. Bilginin birçok katları vardır, sevginin bir görüntüsü olan bilgi, dışta kalmaz, öze işler. Bu bil-giyi ancak, kendime gösterdiğim ilgiyi, diğer insanla- rı oldukları gibi
Bu kalbin, birini sevmeye ihtiyacı vardı. Ve sen bunu anlamadın. Ve bana eziyet ettin. Ve eziyet ettiğini bilmedin. Gözyaşımı silmedin. Ve ben, senin bilgisizliğinin artmasına izin verdim. Fakat hiçbir şeyi unutmadım. Ve hepsini aklıma yazdım. Ve sana izin verdim ki, bilmeden yaptığın eziyet artsın. Ve sonunda artık dayanamıyorum diyebilmek için ben de bilmeden bu oyunu oynadım sana. Ve bütün sözlerimi yarıda kesmene izin verdim. Ben ki, bu konuda kimseye yetki vermemişimdir. Oysa, elimin tersiyle seni yıkabilirdim. Bıraktım ki, sen kendi sonunu hazırla. Ve bana bütün yaptıklarını bir bir aklımda tuttum. Derler ki tarla kuşu bütün gece öttüğü zaman, tarla faresi bütün ihtiyacı elden bırakır ve yuvasından çıkarmış. Ve beni deliğimden sen çıkarmıştın. Ve sonra bütün hayallerimi yıktın.
"Yazgım,
kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi.
Gençtim ya, ne fark eder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim."
Şimdi alıştım, hayatı hissetmemeye alıştım, dışımdaki havayı duymamaya alıştım. Gençken derim yüzülmüş gibiydi de bir meltem değse ben belki feryat ederdim. Şimdi derim kalın, utanılacak bir şey bu ama ağaç altında bir lokma yiyip de güneşlenen ve kendi postundan başka kürkte gözü olmayan bir kedi gibi güzel miyim değil miyim bilmeden yatmaya alıştım. Olur da beni sevene bir uzun bakmaya ve hayrete alıştım. Unuttum neye kırılmıştım bir vakit, vakit dediğim hani şu ömür, benim olan, bana yazılan yani.
Aşk, en gizli olanı keşfetmeye çalışır ve en gizli olanı sunarken, nefret gizli olan hiçbir şeyle ilgilenmez, hiçbir şeyin özüyle ilgilenmez, geçmişle, gelecekle, kaderin gizlilikleriyle ilgilenmez, o sadece gerçek olandan, yüzeyden, görünür biçimde var olandan nefret eder. Sevgi, yorulmak nedir bilmeden, tekrar tekrar en gizli olana ulaşmaya çalışırken, nefret, sadece en görünür olanı, öyle bir istisnasızlıkla görür ki, bütün korkunçluguna ve acımasızlıgına ragmen nefret eden iblis, gülünç ve acemi bir etki yaratmaktan kendini kurtaramaz. Nefret eden, büyüteç adamıdır, birinden nefret ederken, onun yüzeyini, nefret ettigi o başın üzerinde rüzgarın hareket ettirdigi saç telinden, ayak tabanına kadar her şeyini bilir. Bilgi almak istiyorsanız nefret edene başvurun, fakat bilmek istiyorsanız sevene
Tanrı, hiçbir şey bilmeden ve anlamadan tapan kalın kafalı birini mi tercih eder? Yoksa taraftarlarının gerçek evrene bütün giriftliğiyle hayranlık duyanını mı tercih eder?
Kendi hayatımı seninkiyle asla değişmem. Renkli bir hayatımız olmasa da korku bilmeden yaşıyoruz. Belki bizden daha iyi yaşıyorsunuz, ancak ya çok kazanıyorsunuz ya da her şeyi kaybediyorsunuz.
Sayfa 85 - Kızıl Panda Yayınları, Ocak 2021, İstanbulKitabı okuyor
"Fakat hiçbiri bilmiyordu ki sen bir okyanustun. Senden alabildikleri şeylerin küçüklüğünü bilmeden sevmeye çalıştılar seni.
Varoluşunun sebebi bu küçük oyun değildi, sen bir okyanustun. Sevmen de sevilmen de okyanusça olmalıydı."