Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
_UYUYORSUN! Rüyadasın. Gece gündüz demeden rüya görüyorsun. Bazen açık bazen de kapalı gözlerle. Hakikat değilsin. Rüya gören bir zihin, hakikati göremez ve hakikati de bir hayale dönüştürür. Gerçekle yüzleşirsen gerçek, hakikate dönüşür; kaçarsan yalanlar içerisinde yaşarsın. Uyan! Uyanık ol. Uyanık olmak hedeftir. Sessizlik içinde düşünerek
_Hayat, sürprizlerle dolu bir kumardır ve hayatın ne olduğunu sadece kumarbazlar bilir. _Eğer cesur değilsen samimi olamazsın, sevemezsin, güvenemezsin, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir. Ve diğer her şey onu izler. _Risk al. Belirsizlik deme; merak de. Güvencesizlik deme; özgürlük de. Bu güvencesizlik, hayatın
Reklam
Mutsuzluk biriktirmek için de aynı ilke geçerlidir: Yarın yapılması gereken bir şeyi bugün, hemen şimdi yap, erteleme. Ve şu anda zevk alınabilecek bir şeyden asla şu anda zevk alma, yarına ertele. Cehenneme girmenin yolu budur. Daima başarıya ulaşır, asla hayal kırıklığı olmaz. Bunu dene, başarıya ulaşacaksın; ya da zaten başarmış olabilirsin.
Neden yazılır sorusunu kolaylıkla cevaplayabilirim, çünkü bu soruyu kendime çok sordum. Galiba insan, içinde yaşayabileceği bir dünya yaratmak zorunda olduğu için yazar. Ben, bana sunulan hiçbir dünyada yaşamadım -ne ailemin, ne savaşın, ne de politikanın dünyasında. Kendime, kendi dünyamı yaratmalıydım hayat beni yoketmeye başladığında nefes alabileceğim bir iklime, hüküm sürebileceğim bir yurda. kendimi yenileyebileceğim bir ortama gereksinimim vardı. İşte, sanırım, her türlü sanat eserini doğuran neden de budur.
Sayfa 19 - Afa YayınlarıKitabı okudu
Kim bilir (emin olamayız tabii) belki de insanların yeryüzünde ulaşmaya çalıştığı tek gaye, bu gayeye ulaşma yolundaki daimi çaba, başka bir deyişle hayatın ta kendisidir, yani iki kere iki dört cinsinden bir formül olan gaye değildir; zaten iki kere iki dört, hayat değildir baylar, ölümün başlangıcıdır. Hiç değilse insan, bu iki kere ikiden daima ürkmüştür; ben hâlâ ürküyorum. İnsan bütün ömrünü iki kere iki peşinde geçirir, bu uğurda denizler aşar, hayatını harcar, fakat yemin ederim, arayıp gerçekten elde etmekten korkar. Çünkü onu bulur bulmaz artık erişecek şeyi kalmayacağını bilmektedir. İşçiler işlerini tamamladıktan sonra, hiç olmazsa aldıkları parayla meyhaneye gider, oradan karakola düşerler; işte size en aşağıdan bir haftalık meşgale. Fakat bizler nereye gideriz? Onun için gayeye her yaklaşmada bir huzursuzluk hissedilir. İnsan gayeye ulaşmak için çalışmayı sever, fakat ulaşmayı pek istemez; bu hal hiç şüphesiz çok gülünçtür. Şu halde insan daha doğuştan gülünç bir yaratıktır, işin hoş tarafı da budur zaten.
_Rüya, gören olmadan da var olabilir. Rüya gören olmadan rüya mevcut olduğunda ise bu özgün gerçeklik gibi gelir. Siz yoksunuz ama kozmik bir akıl var. Brahma var. Bu yüzden bütün alemin Brahma'nın gördüğü bir rüya olduğunu söylerler. Bütün bu dünya bir rüyadır, bir mayadır. Ama bu her şeyin, tümün bir rüyasıdır. Kişisel bir rüya değildir.
Reklam
"Bir yaşında bir çocuk için sorun olan, çocuk üç yaşına geldiğinde artık sorun değildir" diye yanıtladı. "Ama üç yaşındakinin kendi sorunları vardır ve bu sorunlardan çoğunu bir yaşındaki çocuk kavrayamaz. Bu böyle sürüp gider, yedi yaş sorunları üç yaşındaki çocuk için anlaşılır değildir. İnan, bu nedenle her bilinç düzeyinin
Ne yaptın be Peyami Safa...
“Mantıktaki zıtlık prensibi (principe de contradiction) malûm. “Bir şey aynı zamanda hem var, hem de yok olamaz.” Doğru-yanlış, aydınlık-karanlık, hazkeder ilh... Arasındaki sayısız zıtlıklar da malûm. Bu zıtların, mevcut olmak için, birbirine muhtaç oldukları da anlaşılmıştır. Ruhî hayatta, bilhassa düşünce hayatında, bu zıtların diyalektik bir
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
İnsanlar neden sinemaya giderler? Onları, karanlık bir salonda oturup bir perdeye yansıtılmış gölgelerin oyununu iki saat boyun­ca seyretmeye iten nedir? Orada günlük dertlerini unutmayı, eğ­lenmeyi mi umarlar? Yoksa özel bir uyuşturucu türü mü arıyorlar? Dünyanın her yerinde, diğer bütün görsel sanatı olduğu gibi sine­mayı ve televizyonu da kendi amaçları için sömüren eğlence tröst­leri ve tekellerinin var olduğu bilinen bir olgudur. Gene de bu noktadan hareket etmektense insanların dünyayı sahiplenme ihti­yacıyla yakından ilgisi olan sinemanın temel yapısından hareket etmek çok daha doğru olur. Genelde insan, yitirilmiş, kaçırılmış ya da henüz erişilememiş zaman yüzünden sinemaya gider. Hayat de­neyimleri arayışı içinde oraya gider, çünkü sinema, başka hiçbir sanat türünün başaramayacağı kadar insanın olgusal deneyimini genişletir, zenginleştirir ve derinleştirir, hatta yalnız zenginleştir­mekle de kalmaz, adeta gözle görülür bir şekilde uzatır da. Sinema­nın esas gücü budur, yoksa 'star'lar, bıkkınlık veren konular, gün­lük hayatı unutturan eğlence değil.
Reklam
Derviş
Șimdi gül deyince insanın aklına tuhaf şeyler geliyor. Ben mahallede iki tur dolanıp mezarlık duvarından aşınca gül mü kopardım Ayșe'ye vermek için? Değil. Ayşeler çoktur da onlara çiçekçiler de çoktur, benim işim olmaz. Hayatta bi kere çiçek taşımışlığım var, onu da poșete koydum da yürüdüm. Lisede hem de rezillik. Okulun müdürüne
Oysa var olmaya devam etmemiz için hiçbir ama hiçbir sebep yok
Sakıngan bir tavırla, "Çok neşelisiniz mösyö," diyor. "Düşünüyorum da," diyorum gülerek, "hepimiz şurada oturmuşuz, o değerli varoluşumuzu sürdürmek için yiyip içiyoruz. Oysa var olmaya devam etmemiz için hiçbir ama hiçbir sebep yok." Otodidakt ciddileşiyor, söylediklerimi anlamak için çaba harcıyor. Fazla sesli
Sayfa 165Kitabı okudu
Atatürk, 29 Ocak 1923 Pazartesi günü Uşşakizade Muammer Beyin kızı Lâtife Hanım'la İzmir'de evlenmiştir. Türkiye'de, evlenecek olan kadınla erkeğin, ayni masada karşılıklı oturdukları ilk nikah töreni budur. İzmir'in köklü ve varlıklı ailelerinden Uşşakizade Muammer Bey'in kızı olan Latife Hanım, 1898'de İzmir'de
Sayfa 114 - Güven KitabeviKitabı okudu
"Aslında korktuğum şey ölmek değil. Ölümü, hiç şikayet etmeden, direnmeden karşılayabilirim. Benim korktuğum, onun kim olduğunu söyleyecek vakit bulamamak, büyük sırrı ve gerçeği kendimle mezara götürmektir." "Hayat hepimizi aynı teknede yoğurmuş, aynı yumağa sarmıştır." "İnsanın çok büyük bir mutluluğa ihtiyacı yoktur
o7 sen batmayan bir güneş olarak kalacaksın… o7
Uzaktan, çok uzaktan, ölümle dirim arasındaki mesafeden daha da uzaktan gelen bir ses ve sonra aydınlığı tarih ölçüsünde kısa süren bir parıltı. O, sensin, Atatürk!... Bu gök gürültüsü, yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun çöküşündendi. Fakat sen Türk varlığının geçmişiyle geleceğinin birbirine çarpmasından bir şimşek oldun. Bizi aydınlattın,
Sayfa 944Kitabı okudu
620 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.