*İnceleme spoiler içerebilir. O yüzden sadece linklere bakabilirsiniz.
Öncelikle kitapla ilgili okuduğum ilgimi çeken bi kaç yazıyı şöyle aşağıya bırakıyorum;
prismaticjaneeyre.org/maps/global-mapoggito.com/icerikler/jane-...
Negatif yorumlarım; Prizmatik Jane Eyre linkinden yola çıkarak, hisleri çok alamamış olabilme ihtimalime yönelmek istiyorum. Kitabın ortalarında bu kitap bittiğinde çok üzüleceğim diye düşünürken, kitap bittiğinde tam bir hayal kırıklığı yaşadım. Belki sonunu daha farklı düşündüğüm için de böyle bi hisse kapılmış olabilirim. Kitap ile ilgili okuduğum bilgilerde evet feministlik, kadınların baş kaldırısı niteliğinde bi çok söylem vardı, belki bunların daha şiddetli ifade edildiği cümleler bekledim, o yüzden böyle düşünüyor da olabilirim. Dünyanın en iyi aşk romanı kategorisinde kesinlikle okunması gerekir yorumlarını o kadar çok okudum ki, inanılmaz ya. Farklı kültürlerde yorumlama durumunu ve dönemi referans alacağım bunun için. Yoksa bu aşk hikayesine gerçekten dayanamayacağım.
Pozitif yorumlarım; O nasıl bi betimlemedir, nasıl güzel bir tasvirdir. Çoğu kitapta bu betimlemeler tat kaçırıyor, uzadıkça uzuyor ve sonu gelmiyor. Ama bu kitapta gerçekten çok lezzetli bir anlatımla çıkıyor okuyucunun karşısına. 630 sayfalık kitap elimde nasıl aktı gitti bilemiyorum. Belki vaktim olsa çok kısa bi sürede bitecekti, ancak 19 günde bitirebildim. Klasiklere giriş için mükemmel bir kitap, kesinlikle şiddetle tavsiye edilir.
Jane EyreCharlotte Brontë · Can Yayınları · 201831,3bin okunma
Daha önce de uykularımın kaçtığı, göğsüme öküzlerin oturduğu, fillerin kafamın içinde valse soyunup katırların kalbimde güreş tuttuğu çok olmuştu, ama bu seferki başkaydı.
Kar soğuğu olur, karın belli bir dokusu, kar yağışının kokusu. Peki kar sesi? Nasıl sıcak bir betimlemedir bu, nasıl güzel bir öykü ismidir Havada Kar Sesi Var.
Böyle övgülerle (kitaba başlarken kendi kendime bir sevinç gösterisiydi) başladım kitaba. İlk öyküyle (Havada Kar Sesi Var) yüreğe dokunuyor Erdal Öz. Hem ismi hem de betimlemeleri ile. Sonrasında yedi öykü daha var, keşke her biri daha uzun olsa denilen.
Her bir öyküde o kadar o anda gibi hissettiriyor ki cümleler. Hikayeler o kadar gerçek ve betimlemeler o kadar canlı ki. Kar yağarken o pencerenin önünde, denize açılan o ailenin hemen yanında onları izlerken, annesiyle 'daha iyi bir dünyaya' yürüyen o çocuk 'ay'la konuşurken, ayrılmak istenilmeyen ama ayrılmanın en doğrusunu olduğu bilinen anlardaki' beş dakika daha' hissinde ordayız. Hatta ay gözden kaybolduğunda "Su gibi, aydınlık gibi akıp gitti. Koştum ama yetişemedim. Kızdım ona. Bir bulutun üstüne çıktım, oturdum, ayaklarımı sallamaya başladım." dediğinde o bulutun üstünde ayaklarımızı sallıyoruz.
Ne kadar sevilirse o kadar sevdim. Ne kadar övülebilirse o kadar övmek istiyorum her bir öyküyü. Çünkü ah sevgili Erdal Öz! İyi ki ardında böyle güzel izler bıraktın! Okuyunuz!
Bu nasıl güzel bir betimlemedir. “ ...tıpkı akarsuyun zeminindeki bir taşın parıldaması ve herhangi bir biçimden yoksun olarak titremesi gibi, bulanık ve karmakarışık bir hatırlama haliydi bu.”
Canlarına varana dek her şeylerini verdikleri ama yüzünü görmedikleri, karnı tok, sırtı pek bir Tanrı’nın çöreklendiği, insanların giremeyeceği kutsal bir tapınaktan söz ediyormuşçasına bir çeşit dinsel korku belirmişti sesinde.
"Yaprakların arasından geçerek gözkapaklarının duvarında şekil alan sıcak güneş ışığına bakarken, ağlayan ve gözyaşlarının içinden kırılarak gelen ışınları seyredip acısını unutan bir çocuk gibiydi."