İnsan her şeyi aşmış olduğunu sanıyor ama sudan şeylere takılıyor. Fazla düş kuruyor. Sözcüklerin üzerinden kayıp geçiyor.
Giderek, her şeyden vazgeçe vazgeçe, sanki bir başkası oluyor..."
Kendini gereksiz yere, gereksiz zamanlarda, gereksiz insanlar için yoruyorsan; en gerekli zamanlarda en değerlinin sadece kendin olduğunu çok gereksiz bir acıyla anlarsın.
Aşk…
Gök kubbenin altındaki en gizemli kelimelerden biri… Bilinemeyen… Belki bilindikçe daha da bilinecek renkleri, desenleri ortaya çıkan... Tanımlanamayan… Belki binlerce kez tanımı yapılmış olmasına rağmen tanımlanamayan…
Eğer hayatı tamamen kucaklamak ve neşeyi deneyimlemek,
sağlıklı olmak, kapasitemizi tam kullandığımız bir yaşam istiyorsak;
içimizde kırgınlık hissi olmadan ilk olarak ebeveynlerimizle olan bozuk ilişkilerimizi onarmamız gerekir.
İnsanlar sevdiklerinden ayrıldıklarında bir gün geriye dönebilirler hiç şüphesiz. Ama sevgiliden ayrılmak bir deniz yolculuğuna çıkmaktır. Deniz kör eder, mavi kör eder, ufuk kör eder, martılar kör eder, gece kör eder, bir daha göremez insan...
Ama aşk kışın açan bir güneşe benzer ya da yazın sıcağında ansızın dökülüveren tatlı sağanağa. Ne kadar delice bir güzelliğe, yaşamı soluk soluğa yaşatan bir tutkuya sahip olsa da geçicidir. Nasıl ki kışın açan güneşin ömrü kısacıksa, nasıl ki yazın yağan sağanak toprağı bile doğru dürüst ıslatmadan kesiliverirse, aşk da birdenbire bitiverir.