Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Zaman en iyi terapisttir, her geçen günle beraber daha az kötü hissedeceksin, alışacaksın .
Koşullar uygun olduğunda, hiçbir şey bizi zamanın geçişi ile ilgili derin bir bilgisizliğe gömülmemize ve bu arada yaşımızı bile unutmamıza engel olamaz. Bu olgunun gerçekleşmesinin nedeni, zaman organı diye bir organımızın olmayışından kaynaklanır ve dış verilerden yoksun kaldığımızda geçen zamanı aşağı yukarı bile tahmin edebilme yeteneğimiz körlenir. Bir maden ocağında, gece ve gündüz değişimlerini görmeden umut ve umutsuzluk arasında bocalayarak karanlıkta mahsur kalan bir grup işçi sonunda kurtarıldıklarında aşağıda kaç gün kaldıkları sorusuna, üç gün diye yanıt vermişlerdi. Oysa, on gündür aşağıdaydılar. İnsana, böylesine kötü bir durumda zaman daha da uzun gelir gibi geliyor. Oysa, zaman nesnel zamanının üçte ikisine inmişti. Bu noktadan yola çıkarsak, akıl karıştırıcı durumlarda insanın çaresizlik içinde zamanı olduğundan daha uzun değil, tersine olduğundan daha kısa olarak değerlendirdiği sonucuna varabiliriz.
Sayfa 248 - Galiba, Allah (c.c) insana dünyada ne kadar kaldın diye sorduğunda insanın az bir zaman demesi bundan. Sonuçta dünya hayatı karmaşa ve umutsuzlukla dolu
Reklam
Hesabı yanlış yaptığını ölmeden kısa zaman önce anlar aslında. Ömrünün, adına yaşlanıp denenen o buruk zamanında. Hem bekleyerek geçen yıllarına hem de artık gelemeyecek olanlara ağladığı, hani etrafındaki gençlerin gözünün neden hep yarı yaşlı durduğunu anlamayıp bir tür göz hastalığı sandığı zamanlarında. Çok geç kaldığında.
Sayfa 72 - Hep Kitap
Dr. Adnan Bütün kabine toplantılarında bulunmaya mecbur oluyor, bundan başka da Mustafa Kemal Paşa’nın çağırdığı hususî toplantılara gidiyordu. Bu günlerde, nadiren gece yarısından önce gelir, bazan da sabahın beşlerine kadar dışarıda kalırdı. Mustafa Kemal Paşa’nın anormal denilecek bir enerjisi olduğu için, sabahleyin uyurdu. Fakat, Dr. Adnan
Alın size kılavuz/reçete
Yok, o senin için her şeyden değerliyse, gözünü yum­duğun anda onu görebiliyorsan, o bütün şarkılarda, bü­tün şiirlerde, bütün resimlerde ise, ona muhtaç olduğunu söylemekten utanmıyorsan, senin içten ve büyük sevgine karşılık vermeyeceğinden korkmuyorsan, bütün bencil duygularından sıyrılabilmişsen onun için her şeyi, ama her şeyi yapacak gücü kendinde buluyorsan, her hali sana ayrı ayrı güzel geliyorsa, karşısında kendini bir çocuk gi­bi hissediyorsan, istediği anda onun için ölebileceksen, onun için yaşıyorsan ve yine bir gün onun için bildiğin bilmediğin bütün düşmanlıklara karşı koyabileceksen, o her geçen dakika sende biraz daha büyüyorsa ve kendi kendine onu kendinden bile çok sevdiğini bütün samimi­yetinle, inanmışlığınla itiraf edebiliyorsan, bir dua gibi adını söylüyorsan, bir gün o seni hiç, ama hiç sevmediği­ni söylese bile, senin sevginde azalma olmayacaksa ve ölünceye kadar onu aşkların en ölümsüzü ile sevebilecek­ sen; işte o zaman onu seviyorsun demektir.
Everest Yayınları Yayın No 601 Şiir 64 (Epub)
Freud’a atfedilen bir söz var: “ Geriye dönüp baktığında en güzel günlerinin mücadelelerle geçen günler olduğunu fark edeceksin.” Sanırım geçmişe dair hikâyelerin bizi büyülemesinin sebebi, yaşarken hissedilen acıların, anı haline geldiği zaman tatlı bir hatıraya dönüşmesi…
Reklam
Dünyaya dair
Bir otel odası kadar bana aitsin Bir mağara gibi hiç kimseye Herkese bir deniz gibi Biliyorum sadece bir emanetsin. Bir şarkı gibisin dünya! Çoğu zaman hüzün makamında Coşkulu bazan da Kimi zaman bir öğle vakti gibi Sıkıntılı ve sabit Geçen zamanlar bitmeyen bir beste Tarih bir nakarat sanki. Ben herhangi bir savaşta herhangi bir asker olsam da herhangi bir asker Benim de payıma düştü Biraz mavi biraz ümit. Güneş bir kez daha batarken sulara Bıkmadan bir kez daha Biriken kızıllıkta biraz da Benim kanımdan katkı var.
Sayfa 85 - 3. Baskı; İstanbul, 2008Kitabı okuyor
TARİHTEKİ İLK SAVAŞ ACILARI: SÜMER AĞITLARI
Sümer şehirleri zaman zaman düşmanların saldırısına uğrayıp yakılıp yıkılmış ve yağma edilmiştir. Bu olaylardan sonra ülkede yeniden bir canlanma başlıyor. Başa geçen Sümer önderlerine ülkeyi yeniden ayağa kaldırmak için büyük görevler düşüyor. Yıkılmış şehirlerin onarılması, savaş sıkıntılarıyla morali bozulan halkın canlandırılması, ülkenin askeri ve politik gücünün sağlanması gerekiyordu. İşte bu şartlar içinde Sümer ve Akad şairleri bu olaydan acıklı şiirler halinde dile getirmişlerdir ki, bunlara ağıt veya yuğlar diyoruz. Bu ağıtlarda önce Sumer'in nasıl yakılıp yıkıldığı, tanrıların şehirleri nasıl terk ettiği, daha sonra da şehirlerin yeniden yapılması ve tanrıların yerlerine dönmesi ve bunların kutlanması anlatılıyor. Sümer inanışına göre bu felaketler yine kendi tanrıları tarafından veriliyor. Tanrılar halkın yaptıkları uygunsuzluklar yüzünden onlara kızıyor ve tanrılar meclisinde onları böyle felaketlerle cezalandırıyorlar. Çoban Tanrısı Dumuzi gibi bazı tanrılar yok olunca da arkalarından ağıtlar yapılıyor.
Sayfa 216Kitabı okudu
Mutluluğun, pratikte dopamin olduğunu öğrendik. O zaman bir düşünün bakalım sizde en çok dopamin salgılatan şey nedir? Eminim bu soruya yönelik, oldukça alternatif cevapları olan okuyucularımız olacaktır. Ama şüphe yok ki herkesin nükleus akkumbensine hitap eden ödüllerden biri de güzel bir yemektir. Hatırlayın, stres dolu ve oldukça yoğun çalıştığınız o dönemleri. Geçmeniz gereken o gıcık sınavı, bitirmeniz gerektiği halde bir türlü bitmeyen o projeyi, yetiştirmeniz gereken her türlü işi... Ne zaman yoğun geçen bir aktivasyon sonrası kendinizi basit bir ödülle şımartmak isteseniz, yapacağınız şey kendinize şöyle güzel bir ziyafet çekmek olacaktır. Zira şüphe yok ki her bir molekülüne kadar o yemeği hak etmişsinizdir.
Şimdi efendim, bence Marksizm genel hatlarıyla bilimsel bir teori. Ama her bilimsel teori icat edildiği zamandaki koşulların içinde kalamaz. Mutlaka onu aşması icap eder ki, gerçeği daha derinden kavrasın. Binaenaleyh sosyalizmin de bu yola girmesi şu yakın geçmişteki deneyimlere de bakarak, Rusya'nın Sovyetler Birliği'nin başından geçen olaylara da bakarak yeniden bir atılım yapması şarttır. Bu da Leninizm teorisi, öncüler teorisiyle sosyalizm olmaz. Öncüler teorisiyle devlet ele geçiriliyor. Zaten o teoriyi sosyalizm ortaya çıkmadan ewel bütün diktatörler, bu teoriden hareket ederek devleti ben ele geçiririm ondan sonra ben icabına bakarım demişlerdir. Yani buradan hareket ederek mutlaka Leninist teorinin bir tarafa bırakılması zamanı geldi." Uygarlık tarihi için 70 yıl çok büyük bir zaman dilimi değil belki de?
Sayfa 114 - 30 ekım 2000Kitabı okudu
Reklam
Kaliteli Şarap yapmak isterler tabii..
"Geçen seyahatimden dönerken ne duydum biliyor musun? Haçlılar buldukları her şeyi olduğu gibi, Şiraz'dan getirttikleri üzüm kütüklerini de ülkelerine gönderiyorlarmış." Duydukları Cafer'i çok şaşırtmadı. "Göndersinler. Şiraz'ın Avrupa'ya ilk gidişı olmayacak ki! Altıncı yüzyılda da Yunanlılar götürmüşlerdi. O zaman yetiştirmekte çok başarılı olamadılar. Bakalım bu kez olabilecekler mi?.."
Enformasyon toplumunun özünü enformasyonun bizatihi kendisi oluşturduğu için önüne herhangi bir engelin çıkmaması, zaman ve mekan sorunlarının aşılması zorunlurluk arz etmektedir. Bell'e göre enformasyon toplumunda, enformasyonun işlenmesi ile iletilmesi arasındaki mesafe her geçen gün daralmaktadır. İletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, zamanın ve mekanın sınırlı bir unsur olmaktan çıkmasına imkan sağlamaktadır (Beli, 1980, s. 513). Bunun en iyi örneklerinden birini fiziki nesnenin tüketimi ile enformasyonun tüketim süreci arasındaki belirli farklılıklar oluşturmaktadır. Maddi bir ürünü tüketmek için o ürünün üretilmesi, taşınması ve son olarak tüketiciye ulaştırılması gerekirken, enformasyonun tüketiminde, üretim ve tüketim arasındaki zamansal fark neredeyse sıfırlanmakta ve enformasyon kullanıcıya doğrudan sunulmaktadır.
Sayfa 257 - Eyüp AlKitabı okudu
"Günler geçiyor günler haftalar yaman Ve dönmüyor geri Ne çıkıp giden aşklar ne geçen zaman Seine akıyor Mirabeau Köprüsü'nün altından”*
Sayfa 61 - Çeviren: Cemal Süreya, Yürek ki Paramparça, YKY, 1995 (ç. n.).Kitabı okudu
Yetişkinler çocukların yalnızca gösterişli şeylere, parlak renklere, yüksek seslere vs. karşı duyarlı olduklarına inanır. Bu tip şiddetli uyaranların onların dikkatini çektiği doğru; şarkı söyleyen insanların, zil seslerinin, dalgalanan bayrakların ya da parlak ışıkların çocukların dikkatini çektiğini hepimiz görmüşüzdür. Fakat dışarıdan gelen bu tür şiddetli uyaranlar tesadüfi olmaktan öteye gitmez; dikkat dağıtır, şiddetli bir biçimde dikkat çeker ve duyuları, uyaran neyse ona yöneltir. Biz yetişkinler de, her ne kadar tam bir paralellik olmasa da, eğer bir kitaba kendimizi kaptırmışsak pencerenin önünden geçen gürültülü bir bandonun sesini aniden duyduğumuzda gidip bakmak için yerimizden kalkarız. Sessizce oturup kitap okuyan bir insanın kitaba son derece yoğunlaşmış olduğunu fark etmeyen ve bu insanı sadece kalkıp bandoyu dinlemeye giderken gören biri, insanları en çok cezbeden şeyin ses olduğunu söylerdi. İşte biz çocukları bu şekilde yargıladık. Fakat güçlü bir dış uyaranın çocukların dikkatini çektiği gerçeği tesadüfidir ve şans eseri gerçekleşir. Bunun çocuğun iç dünyasına ait olan, zihninin derin ve oluşumsal kısmıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Çocukların zar zor fark edilecek kadar küçük olan şeylere kendilerini kaptırdıklarını fark ettiğimiz zaman bu içsel sürecin belirtilerini de ayırt edebiliriz.
Sayfa 70 - Kaknüs Eğitim KitaplığıKitabı okuyor
Köleliğin Menşei
Köleliğin çok eski kavimlerde de bulunduğu; bunu İslâmiyet'in ihdas etmediği bellidir. Maamafih bu müessesenin kaldırılmasını, siyasî, sosyal ve iktisadî sebepler dolayısıyla uygun görmeyip, onu ıslah ettiği, kölelerin hukukî ve sosyal vaziyetlerini düzelttiği de bir hakikattir. Eski cemiyetlerde, kölelik neticesini doğuracak pek çok yol
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.