Her evin kapısında Ceren Özdemir, reddedilen her korunma başvurusunda Ayşe Paşalı, her şarkıda Değer Deniz, her kuaförde Muhterem Evcil, her sınavda Ceren Damar, her kedi sevgisinde Merve Kotan, her plazada Şule Çet vardır. Her şehirde "Özgecan" adı verilmiş bir yer, dünyanın ummadığınız bir yerinde "Ölmek istemiyorum"
Arkadaşların ricası üzerine bir inceleme yapmaya çalışacağız...
Jack London'u gerek bu site gerekse dışardan sadece ismini duymuştum. Burada ise daha yakından tanımama ve 'Okuyacağım' adlı bölüme eklememin sebebi ise;
Maral 'ın alıntılarını okuyarak oldu. Övgü dolu bir şekilde karşıladım alıntıları. Ve bu şekilde okuma
“(…)Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.”
Lev Tolstoy, kimilerine göre Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi kalemi. Kimilerine göre filozof, kimilerine göre pasifist yani savaşa, şiddete karşı, kimilerine göre eğitim reformcusu, kimilerine göre yazar. Bana kalırsa hepsi. Kısaca Tolstoy.
Tolstoy, zengin bir ailenin evladı. Hem anne hem de babasını genç yaşta kaybetti. Yalnızlığı ve bu büyük eksikliği çok erken tattı.
Jean-Jacques Rousseau sayesinde edebiyata merak sardı. Köy hayatını ve onların derdini özellikle dert edildi. Tipik bi burjuva değildi. Kırım Savaşı nda subaylık yaptı. Burjuva hayatını hiç sevmedi. Köyde bi okul kurdu. Eğitime işte bu şekilde adım attı. Ortodoksluktan yeni bir Hristiyanlık şekli oluşturuyor diye afaroz edildi.
16 yaş küçük eşi ile tam 13 çocuk yaptılar. Tek derdi Rus halkı oldu. Köyler, yoksulluk. Hep kazandı, çok parası oldu ama fakir halka harcadı. İşte bu nedenle çok sevildi. Zatüreden 82 yaşında öldüğünde cenazeye binlerce köylü katıldı. Çok sevildi. Hiç unutulmadı.
İnsan Neyle Yaşar kitabını 1885 yılında yazmıştır. Mini mini bir kitaptır. Kitap vermek istediği mesaj açısından değerlendirilirse harika bi iş çıkarmıştır. https://1000kitap.com/yazar/i86492 ın Kanser Koğuşu kitabında bu kitaba bir atıf da mevcuttur.
3 karakter var demek yeterli olur sanırım. Kitap, Simon, eşi Matryona ve Michael arasında geçer.
Kitabın konusuna giremeyeceğim. Spoiler olmadan bu iş zor olur çünkü. Kitap çok kısa. Ama bir hususa değinmek istiyorum. Konunun etrafında gezindiği yer yani çıkış yolu harika. İnsan neyi ister?, insan hangi duygulara değer verir?, insan ne ister?, insanın arzuladıkları vs değil kitabın adı, insan neyle yaşar? Peki insan neyle yaşar? Cevabı kitapta.
Kitaba puanım 9.
Bir arkadaşım bana " İnsanları tanımak istiyorsan psikoloji kitapları değil, tiyatro kitapları okumanı tavsiye ederim." demişti. Hak verdim.
Fitne ne büyük bir zehir! Hele de güvene oynanmışsa...Bir kanser gibi yavaş yavaş hissettirmeden ele geçirir ruhunuzu.Bütün masumiyeti bir canavara çevirir. Öyle bir parazit ki bütün huzuru yer bitirir. Geriye zombileşmiş ruh kalır. Bütün dünya ayaklarınıza serilse de her şeyde bir bit yeniği arar durursunuz. Boğazınızda hep bir düğüm varmış gibi sürekli yutkunursunuz. Uykusuzluğun esiri olur geceleriniz. Huzursuzluğun esiri olur gündüzleriniz. Ve şüphe ve güvensizliğin getirdiği kara bulut sevdiklerinizi bir bir alır elinizden.
Güvenin güvesi şüpheden uzak kalmanız temennisiyle. Fitnesiz dostluklar dilerim.
OthelloWilliam Shakespeare · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202020,3bin okunma
1.78 boyundaydı babam. Karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin doğal bir sonucu olarak ben onu bildim bileli göbeği vardı.
Saçları azalmaya başladıktan sonra daha kısa kestirir, saçımın uzun olmasından son derece rahatsızlık duyardı.
Afşin'de başlayan hayatının son 32 yılı arada -Kayseri'de geçen- 7 yıl kesinti dışında hep Kırşehir'de
Muhtemelen birçoğunuzun tanıdığı kadın; Neslican Tay. Namıdiğer “Demir Kadın”.
“Belki kaybedeceğim ama savaşırken kaybedeceğim!” Bu cümleyle tanıyoruz onu, ama bu cümlenin ardında yatan gerçekleri de öğreniyoruz kendi yazdığı satırlarda.
19 yaşına birkaç gün kala hastalığını öğrenme süreci ile başlayıp tüm samimiyetiyle ve tüm gerçekleriyle
Ülkemizde çok yanlış bir düşünce yapısı var: "Çocuk bakmak tecrübe işidir, okuyarak izleyerek öğrenemezsin"
50 yaş üstü bir grupla bile konuşurken çocukluktan kalma travmasını anlatıyor ve sesinin titrediğini görüyorum.
Kimisinin 5 çocuğu var ve 5.si gerçekten tam yetişmiş, çünkü artık nasıl yetiştireceğimizi biliyoruz diyorlar.
Hani o sürekli gördüğün kendini beğenmiş güzel kız, aslında çok komik biri ve çok da utangaç. O herkese bağırıp duran çocuk var ya asabi diye yanına yaklaşmak istemediğin, hah işte onun engelli bir kardeşi var ve o doğduğundan beri ikinci plana atılmış hatta kardeşiyle ilgilenmekten kendisine vakit bile ayıramıyor. Sürekli yeni birileriyle çıkan o
Bakın bakın!
Şu bakışlara bakın sadece!
Mehmet amca yakınlarda şehit babası olmuştu değil mi?
Hakk'ın rahmetine kavuşmuş kendisi de..
Bu vatanın ne kadar ağır bir yük olduğunu anlayın..
Vebalini anlayın..
Üç kuruşluk ideolojilerin ne kadar boş ne kadar ucube olduğunu fark edin.
Siyasetçiler uğruna kırdığınız akrabaları, arkadaşları ve diğer insanları hatırlayın..
Ay sonunu zar zor getirirken Fabrikatörler, milyonerler, futbol, şarkıcı ve aktörler için düştüğümüz hali hatırlayın.
Yahu böyle kaç milyon insan şehit oldu bu ülkede anlayın..
O acıları kaldıramayıp kanser olan, şuurunu yitiren insanları hatırlayın..
Senin savunduğun, peşine düştüğün şeyler bu insanların acılarına, sevdalarına dokunuyor mu?
Bu vatanda savunduğun şeyler bu vatanın tarihine, şehidine ters ise sende bozukluk olduğu için ters..
Bu vatanda kimse alacaklı değildir. Hiçbirimiz alacaklı değiliz.
Hepimiz borçluyuz.
Ölçmek isteyene terazi hazır.
Yazarımız diyor ki: “Bir film düşün. İlk sahne sıradan bir olayla başlar. Film ilerledikçe gelişmelere inanamazsın. Dehşete kapılırsın. Film biter. Etkisinden kurtulamazsın. Korkarsın.”
Bende diyorum ki: “Filmin size tanıdık olduğunu ve gerileceğinizi, korkacağınızı bilmenize rağmen Pandora’nın kutusunu aralama dürtüsünün size hâkim geldiğini